Hayat o kadar karmaşık kafam o kadar karışık ki

Güncelleme Tarihi:

Hayat o kadar karmaşık kafam o kadar karışık ki
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2001 21:04

Amerikalı matematikçi Douglas R. Hofstadter'ın Bach'ın müziği, Gödel'in kuramları ve Escher'in resimlerinden yola çıkarak yazdığı kült eser ilk baskısından 22 yıl sonra Türkçe yayımlandı.

'Gödel, Escher, Bach: Bir Ebedi Gökçe Belik'te en karmaşık problemleri eğlendirici yolla anlatmayı başaran Hofstadter'ı Indiana'daki evinden aradık. Amerika'yı 1956 model Mercury ile baştan başa geçerken yazdığı kitap ve kişiliğinin çevresindeki efsaneyi konuştuk.

Bach'ın müziğini, Godel'in matematik kuramlarını, Eister'in gizemli resimlerini referans oluşturacak kadar derinlemesine inceleyip 800 sayfalık kitap yazmak yerine yapay zekayla ilgili 50 sayfalık çok ağır bir kitap yazabilir, görüşlerinizi ortaya koyabilirdiniz. Hedefe ulaşmaktan çok sizi yolculuk heyecanlandırıyor galiba..

- Cevap vermek zor. 50 sayfalık bir kitap yazıp, işte bu kadar, demeyi düşünmek bile zor benim için. Beni yazmaya teşvik eden tek şey insanlarla iletişim kurmak. Birbirine bağlı bir dizi sezgiden yola çıktım. Çok karmaşık, karışık fikir zinciriydi. Ortada 50 sayfada anlatacak keskin bir mesaj yoktu. Bana, kitabın ne hakkında diye sorduklarında hayatımın en zor anlarını yaşıyordum. Yazmak benim için keşif serüveni oldu. GEB'i yazmasam tüm bunları bilemezdim.

Müzik, resim, edebiyat, hangisi ilk gözağrınızdı?

- Müzik ilkti. 16 yaşından itibaren sayısız plak alıp çok yoğun, tutku şeklinde müzik dinledim. Yüzlerce eseri biliyordum. 21 yaşında yoğun bir ilgi düzeyinde piyanoya daldım. Birkaç yıl sürdü. Büyük piyanist olamadım ama idare edecek kadar çalıyorum.

Popla aranız nasıl?.

- Ailemin dinlediği, radyodan duyduklarım arasından 1920 ve 30'lu yılların cazını, Fransız müziği bir anlamda benim parçam haline geldi. Tuhaftır 1955'te ABD, aniden rock'n roll'a döndü ve geçmişteki güzel herşeyi unuttu. Çok acı. Bilmediğim kültürlerin, ülkelerin müzikleriyle de ilgiliyim. Yani ilgim klasiğin ötesinde.

Şu anda çalmaya, beste yapmaya devam ediyor musunuz?

Ne yazık ki dinlemeye bile zamanım yok. Çok meşgulüm.

Merak virüsü ruhunuza nasıl girdi; çocukluğunuzda takıntı haline gelen başka ilginç meraklarınız var mı?

- Kişiliğimin doğal özelliği olarak sınırsız denebilecek kadar geniş bir meraka sahibim. Geçenlerde hatırladım. Dört yaşında anneme 'iki adet ikiyle yaptığımızı neden iki adet üçle yapamıyoruz' diye sormuştum. Çocukluğumda sayılar beni büyülerdi. 9-10 yaşlarında babam -1'in karesini anlatmıştı. Olmayan bir sayının varsayılması ve kökünün alınması müthiş sihirli bir şeydi.

BİLGİ OBURUYUM GALİBA

GEB yayımlanalı 20 yıl oldu ama kitabınızın temel kuramı geçerliliğini koruyor. Yine de yazmadığınız için pişman olduğunuz şeyler var mı?

- Ekleyebileceğim beş, altı şey olabilirdi. 20'inci yıl özel baskısı için yazdığım önsözde bundan bahsettim. 1970'lerde yapay zeka ve konuşmanın anlaşılması üzerine geliştirilen Hearsay projesinden birkaç sayfa da olsa söz etmeliydim. Geliştirdikleri dil modeli sonraki yıllarda düşüncemi çok etkiledi. Geliştirdiğim soyutlamaların hala tartışılması, kitabın yıllara karşı hayatta kalabilmesi, okunabilmesi çok güzel bir şey.

Dünyanın hiç beklemediğiniz köşelerindeki okurlarınızdan 20 yıldır mesajlar alıyorsunuz. En ilginci hangisiydi?

- Aklıma, Fransa'da yaşayan Amerikalı çevirmen Bob French'den 1982'de aldığım mektup geliyor. Fransız arkadaşıyla çevirmek istediğini söylüyordu. Bob ve Jackline'le beraber çok zorlu bir çeviri sürecine başladık. Ayrıntılar üzerine entelektüel tartışmalar yaptık, ortak kararlar aldık. Çevirilerini üç kez baştan sona okudum. Bob öyle etkilendi ki, çevirmenliği bırakıp ABD'ye geldi. Benim sınıfımda yapay zeka üzerine master yaptı. Kitabı yazarken okuyucu bulabileceğini, başka dile çevrilemeyeceğini düşünüyordum. Girişimler üzerine oturdum, epeyce zaman harcayıp çeviri kılavuzu yazdım. Buna karşın bazı büyük kültürlere çok yavaş ulaştı. Rusçası yeni yayımlandı, daha hiçbir Doğu Avrupa diline çevrilmedi. 15 yıl sonra Çincesi yayımlandı.

Çeviriyi kontrol etmek için Çince öğrendiğiniz doğru mu?

- Beş yıl Çince çalıştım, ders aldım. Hiçbir zaman öğrendim diyecek düzeye gelmedi.

Türk çevirmenleriniz nefesini tutmuş bekliyor, çeviriyi kontrol için Türkçe'yi dil listenize katacak mısınız diye... Bu arada, listenizde kaç dil var?

- Türk kültürü hakkında çok cahilim. 56 yaşındayım, tüm merak ettiğim dilleri öğrenmeye kalksam yaşayacak zaman kalmaz. Zaten zihnim çok fazla çelişki, kafa karıştırıcı bilgiyle dolu (gülüyor). Sadece çok merak ettiğim kültürlerin dilini öğreniyorum. Türkçe'yle de çok yakın ilişki içine girdiğimde böyle bir gereksinim doğabilir. Hayat sürprizle dolu. Dillere gelince. Fransızcam iyi, unutmasınlar diye evde çocuklarla İtalyanca konuşuyorum. Birkaç yıl Almanya'da yaşadım. Almanca dersleri verdim. Şimdi orta düzeyde. Rusça, Çince, İspanyolcam zayıf. Beş ay İsveç'te yaşamıştım. Bir zamanlar iyi konuşuyordum. Şimdi zayıfladı... Bir zamanlar sözlük koleksiyonu yapardım. Eskimoca'dan, Yeni Zellanda Maorilerinin diline kadar birçok sözlüğüm, gramer kitabım var kütüphanemde. Hindistan'daki 20 dilin sözlük ve gramer kitaplarını toplamıştım. İskoçça, Gallerce ve daha pek çok Avrupa dilinin kaynaklarına da sahibim. Tabağına yiyeceğinden çok yemek alan bir bilgi oburuyum galiba...

DOSTU TÜRK FELSEFECİ

Kitabınızı okuduktan sonra size teşekkür yazan bir Türk akademisyenle tanıştım. Türkiye'den ilginç mektuplar alıyor musunuz?

- Türkiye'den tanıdığım tek kişi felsefeci Güven Güzeldere. Indiana Üniversitesi'ne geldi, iyi dost olduk. Şimdi Duke Üniversitesi'nde profesör. Hala görüşüyoruz. Bir Türk hanım vardı, Stanford'daydı ve çalışmalarımla ilgileniyordu. Hatırladıklarım bunlar.

İnsanlar matematiği daha iyi bilse sosyal hayatımız değişirdi, en azından riskleri hesaplamayı bilir ve ona göre hareket ederlerdi, diyorsunuz. Mevcut eğitimle hayalinizin gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?

- Öğretmenlere iyi maaş ödemezsen, eğitime para yatırmazsan bu iş olmaz. Ama eğer benim gibi sayılarla büyülenmiş bir çocuksan, bir de kılavuzun varsa öğrenirsin. İngilizce'de 'Atı suya sürüklersin ama içiremezsin' diye bir deyiş vardır. Arkadaşlarıma, çocuklarıma sayıların ne kadar büyülü olduğunu gösteriyorum, anlatıyorum. Birçoğu, evet ama beni ilgilendirmiyor, diyor. Matematiksel düşünebilen çok fazla insan yok gibi... Eğitim sistemi daha iyi de olsa bir şey değişmeyecek sanki...

Not: Bu röportaj 19 Temmuz Perşembe saat 24.00'de 94.9 Açık Radyo'da Bach'ın müziği eşliğinde yayınlanacaktır.

New York Times ayıp etti

Beş ayrı çeviriyi derinlemesine inceleyip Eugene Onegin'in yeni çevirisini yarattınız 'çok kuru' denildi, Clement Marot'un şiirini incelediniz 'Baudilaire'in şiiri daha uygundu' denildi. Fizik ya da yapay zeka konusundaki kitaplarınız da böyle eleştiriler alıyor mu?

- New York Times'da okudunuz, değil mi? İlginçtir, Journal of Comperative Litarature'dan Wall Streat Journal'a düzinelerce övgü dolu yazı yayımlandı. Fakat tek olumsuz eleştiri akıllarda kaldı. Gazete sadece Rusça bildiği için yazara bu makaleyi sipariş vermiş; şiirle hiç ilgisi olmadığını gözden kaçırmış. Bu da gazetenin ayıbı.

New York Times'da yayımlanan yazınızda söylenenlerden çok etkilendiğiniz anlaşılıyordu. Eleştiriler sizi hep böyle üzer mi?

- Bakın şimdi, siz sadece bu eleştiriyi görmüşsünüz. Aynı şey ABD için de geçerli. NYT temel referans alınıyor. Diğer tüm yazılar görmezlikten geliniyor. Yeni bir şeyler yazmak isteyenler de NYT'deki görüşten çekinip vazgeçiyorlar. Beni üzen bu, olumsuz eleştiri değil.

Hofstadter kimdir

1945 New York doğumlu. Stanford Üniversitesi'nde matematik okudu. Aşırı soyut ve sınırlayıcı bulduğu için fiziğe yöneldi. Şu anda Indiana Üniversitesi Kavramlar ve Bilişim Araştırmaları Merkezi'nin yöneticisi, bilgisayar ve bilişim bilimleri profesörü, felsefe, psikoloji, karşılaştırmalı edebiyat, bilim tarihi ve felsefesi dalında konuk profesör. Yıllardır Scientific American'da yazıyor. Yapay zeka ve fiziğin dışında müzik ve edebiyatla da ilgilenen Hofstadter'ın bugüne kadar yayımlanan altı kitabı da ciddi tartışmalara neden oldu.

AİLEM HİÇ KARIŞMADI

Babam fizikçiydi. Arkadaşlarıyla hep fizik, platon, nötron ve elektronlardan konuşurlardı. Anlamazdım, ama büyülenirdim. Ev kitap doluydu. Ailem hiç yönlendirmeye çalışmadı. 8 yaşında piyano öğrenmek istedim, öğretmenimi sevmedim, bıraktım. 12 yaşımda yeniden istedim. Yeniden öğretmen tuttular. Bir yılda bıraktım, 16 yaşında yine başladım. 17 yaşımda tek başıma Avrupa'ya gitmek istedim, para verdiler ve gittim.

Çocukluğumda harfler büyüleyici gelirdi. 13-14 yaşında farklı dillerin alfabelerinin bulunduğu bir kitap geçti elime. Alfabeler takıntıya dönüştü. En sevdiğim Hint alfabesinden esinlenerek bir tür sanatsal yapı oluşturdum. Kendi alfabemi geliştirdim. Gittikçe uzayan tomarlara çizimler yapardım. 20 yaşında, alfabe ve müzikten esinlenen yüzlerce soyut form çizdim.

Bir arkadaşımla roman yazıyorum. Cinsel ayrımcılıkla (seksizm) ilgili. Kahramanı kızın hayatında toplumda cinsel ayrımcılığın ne kadar yaygın olduğunu, günlük konuşmalarda bile farketmeden nasıl cinsel ayrımcılık yaptığımızı yansıtacak. Geometri üzerine de bir kitap yazmayı düşünüyorum.

İnternet’in yararları yönünden şüphem var. McDonald's, Coca Cola'dan oluşan aptal Amerikan kültürünün diğer ülkeler üzerindeki etkisini artıracak araca dönüşmesinden korkuyorum. Ben biraz eski kafalıyım. Kitapları tercih ediyorum. TV'de bile yararlı bilgi, işe yaramaz şeylerin çok küçük parçası. Web ise ağzına kadar ticari çöp, pornografi, saçmalık dolu. İyiyi kötüden ayırmak zor.

Geçmişte her yıl çocuklarımın sınıflarına gider, matematiğe giriş konuşması yapardım. Mathemagical Themes adlı kitabımda yer alan ve büyük rakamları anlatan bir makalenin uygulama biçimi bu. Farklı türde birkaç paket makarna ve pirinçle şeker alırdım. Her biri ne kadar büyük, içinde kaç tane olabilir, diye düşünürdük beraber. Şeker paketine vardığımızda milyarlara ulaşırdık. 9-10 yaşındaki çocuk için çok eğlenceli olabiliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!