“Süreç” ve “Rojava Devrimi”…

Selahattin Demirtaş, Neşe Düzel ile söyleşisinde “Şöyle yanlış formül var bu süreçte” demişti, “Barışı desteklemekle AKP’yi desteklemeyi karıştıranlar var. En çok kafa karıştıranlar da bunlar…”

Haberin Devamı

Böylelerinden en muzdarip birisi olarak yürekten katılıyorum Selahattin Demirtaş’ın bu sözlerine. Bu “en çok kafa karıştıranlar” bir gazetede kümelenmişlerdi, sonra gerçek dışı gerekçeler öne sürerek,  o gazeteden gürültülü biçimde ayrıldılar. İktidar, şimdilerde, onları eline geçirdiği gazetelere yerleştiriyor.

İktidarın bu “devşirmeler”i, hakkımdaki en hayasız kampanyalardan birini yürüttüler. Beni “Süreç”e ve giderek “Barış”a karşı ilan ettiler. Bu kocaman bir yalandır! “Süreç”e ilişkin tüm yazılarımda “Süreç”i destekledim. Birkaç aydır ise “Süreç” konusunda tek bir satır yazmadım. Bütün bunlara rağmen, bu iftirayı yaydılar.

Demirtaş’ın dediği gibi “Barışı desteklemek” ile “AKP’yi desteklemeyi karıştıranlar”, açıkçası “barış” kavramıyla “Tayyip Erdoğan amigoluğu” yapmayı eş anlamlı sayanlar, ahlaksızca bir çarpıtma kampanyasına giriştiler.

Haberin Devamı

Ortada henüz ne çözüm ve ne ulaşılmış nihai bir “Barış” söz konusu olmamasına rağmen, Tayyip Erdoğan’ın “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilmesini önerecek kadar kendinden geçenler bile çıktı.

“Süreç”i desteklemekle birlikte, “rezervlerim” var. Bunları hiç açıklamadım. Yeri ve zamanı gelince açıklarım. Ayrıca, aylardır “Süreç” hakkında hiçbir görüş belirtmemiş olsam bile, gelişmeleri dikkatle izledim ve izliyorum. Son bir hafta içinde her “iki taraf”tan, yani hem iktidar (Ak Parti+hükümet) tarafından ve hem de PKK-BDP’den “Süreç”in geleceği üzerine bulutların inmekte olduğu duygusunu uyandıracak açıklamalar yapılıyor.

Gerek KCK’nin “Eşbaşkanlık açıklaması”, gerekse Murat Karayılan’ın sözleri ve hatta Duran Kalkan’ın Özgür Politika gazetesinde yayımlanan röportajında, Abdullah Öcalan’ın “Ekim ortasına kadar bu iş bitmeli” dediğini hatırlatarak, “Bu olmazsa hiç kimse PKK’yi, Kürtleri alternatifsiz sanmasın” cümleleri, “Süreç”e ilişkin “mutsuzluk beyanları” olarak algılanabilir.

Aynı şekilde, iktidar çevrelerinden yapılan birtakım açıklamalar ve MİT’in yönlendirdiği anlaşılan bazı yazılarda ise, “PKK’nın İkinci Habur’a hazırlandığı” öne sürülüyor. Buradan, “Süreç”in bitebileceği, bitmesi durumunda, “günahı”nın PKK’nın sırtına yüklenilmesi için şimdiden çalışıldığı izlenimi doğuyor. Başbakan’ın çok yakın çevresinden sayılan Ak Parti milletvekili Yalçın Akdoğan’ın iki ayrı iktidar organı gazetedeki yazıları ve son günlerde bu konularda üstüste gelen açıklamaları da bu şekilde okunmaya uygun.

Haberin Devamı

Dahası, Taha Akyol, salı günkü Hürriyet’te “Çözüm Süreci?” başlıklı yazısında “Çözüm süreci denilen yolda kaygı verici işaretler var” dedikten sonra “Böyle giderse, bırakın çözümü, eskisinden daha sıkıntılı bir sarmala kapılabilir Türkiye. Evet, PKK adam öldürmüyor ama totaliter yapılanmasını güçlendirerek ve bölgede totaliter bir hakimiyet kurmaya çalışarak çok daha tehditkar bir strateji uyguluyor. ‘Süreç bozulmasın’ diye devletin bir ölçüde hareketsiz kaldığı bugünkü ortamda, evet çok şükür şehit cenazeleri gelmiyor, gençler ölmüyor ama PKK’nın daha büyük bir tehdit haline gelmeye yöneldiğini gözden kaçırmamak gerek” satırlarına yer verdi.

Yazısının devamında, PKK’nın nasıl ve neden “daha büyük bir tehdit” haline geldiğine dair bir takım iddialar sıralıyor.

Haberin Devamı

Şimdi bütün bu “işaretler”e bakarak nasıl bir hükme varacağız? “Süreç”in üzerinde karabulutlar mı dolaşıyor yani?

Bence, hayır. Daha doğrusu, bunlardan ötürü değil.

“Taraflar”ın, yani “iktidar” ile “diğer taraf”ın asıl iktidarı odağı olan PKK (ve tüm bileşkeleri) arasında derin güvensizlik duyguları devam ediyor ve “güven arttırıcı önlemler” diye bir şey gündeme alınmış ve bu yönde ilerleniyor gibi gözükmüyor ama yine de “Süreç”in üzerinde karabulutların dolaştığını söyleyemeyiz gibi geliyor bana.

“Taraflar”ın bu izlenimi uyandıracak tüm açıklamaları, “karşılıklı güvensizlik” halinin yansımaları. Elbette ki, aksi bir güzergaha girilmeden, yani “karşılıklı güven sağlamak” için mütevazı dahi olsa bir takım adımlar atılmadan, “Süreç”in olabildiğince düzgün ilerlemesi çok güç ama yine de son günlerde ortaya çıkan manzaradan “Süreç”in üzerine karabulutlar çökmüş olduğunu söylemek mümkün değil.

Haberin Devamı

Çünkü, bu “Süreç”in yapısı iki temel sütuna dayanıyor:

1. Tayyip Erdoğan’ın böyle bir “Süreç” ve devamı yolundaki iradesi;
2. Süreç’in “merkezi”nde Abdullah Öcalan’ın yer alması ve onun “Süreç”in devamından yarar görmesi.

Bu iki temel sütunda “aşınma olsa” bile, bunlardan biri ya da ikisi birden çökmedikçe, “Süreç” mevcut haliyle belli bir süre daha devam eder.

Bu “Süreç”, Tayyip Erdoğan’ın iradesi olmadan olamazdı. Tayyip Erdoğan bunu ister 2014’e dönük seçim hesaplarıyla, yani “konjonktürel gerekçelerle” istemiş olsun, ister gerçekten “barış ve çözüm”ü hedefleyerek istemiş olsun; sonuç değişmiyor. Tayyip Erdoğan’ın”Süreç” ve devamı yönünde iradesi olmadan, “Süreç” olamazdı.

Haberin Devamı

Bu nedenle, Tayyip Erdoğan, “Süreç”ten vazgeçmeden “Süreç” bitmez. Taksim-Gezi, Mısır darken bir hayli yıpranmış ve geleceğe yönelik kimi projelerinin gerçekleşmesi ciddi bir risk altına girmiş olan Başbakan’ın şu sırada “Süreç”ten vazgeçmesi, “intihari” bir davranış olur. Gerçi, Başbakan, son zamanlarda “irrasyonel” bir çok davranış sergiledi ama şimdilik “Süreç”ten vazgeçerek büsbütün  “rasyonalite dışı” na çıkacağı sinyali vermiyor. “Şimdilik”.

Abdullah Öcalan ise, ilk kez, kendisi üzerinden yürüyen bir “Süreç”te iki başrolden birinin sahibi. Tam istediği boyutlara ulaşmasa ve istediği hızda gitmese dahi, böyle bir “Süreç”in mevcudiyetini, hiç olmamasından çok daha yararlı görüyor haliyle.

Öcalan’ın “pire için yorgan yakmak”tan kaçınacak bir “siyasi akıl” sahibi olduğu besbelli. Dolayısıyla, “Süreç”in iki temel sütunu –Erdoğan ile Öcalan- değerlendirildiğinde, “Süreç”in tehlikede olduğunu söylemek gerçekçi olmaz.

Peki, “Süreç” açısından hiçbir tehlike yok mu?

Var. Bu tehlike, Suriye ile sınır boyundan geliyor. Bugün 19 Temmuz. KCK’nın (yani PKK’nın ifadesiyle “Rojava Devrimi”nin birinci yıldönümü. Rojava, Kürtçe “Batı” demek. Rojava dendiğinde, Suriye Kürdistanı anlaşılıyor. Yani, Türkiye’nin Suriye ile sınır boylarının büyük bölümü.

KCK,  son “Eşbaşkanlık” açıklamasına göre “Rojava Devrimi”ni sahipleniyor. Yani, Suriye’de Kürtlerin (daha somut ifadesiyle PKK’nın Suriye yansıması olan PYD’nin) Kürt bölgelerinde iktidar kurmaya başlamasının birinci yıldönümünü kutluyor.

Ve, “Rojava Devrimi”nin birinci yıldönümünde Serekaniye’de (Resulayn) yani bizim sınırlarımızın içindeki Ceylanpınar’ın hemen dibinde Kürtler ile Türkiye’deki iktidarın desteğinde olduğu ve Serekaniye’ye Türkiye topraklarından geçerek girdikleri anlaşılan “İslamcı” güçler şiddetle çarpışıyorlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, o olaydan yola çıkarak, “BM Güvenlik Konseyi’nin toplanması”ndan söz edebiliyor.

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Öcalan değil ama “Rojava Devrimi”yle ilgili gelişmeler Türkiye’deki “Süreç”i zora sokabilir.

Suriye ile sınır boyuna ve sınır ötesine dikkat…

Yazarın Tüm Yazıları