Silahın sözcüsü

PKK adına Murat Karayılan 8 Mayıs’tan itibaren çekilmeye başlayacaklarını söyledi. Çekilme konusunda bir şarttan da bahsetmedi.

Haberin Devamı

Görülüyor ki sürecin ‘çekilme’ aşaması sorunsuz yürüyor. Fakat...
Dikkat çeken önemli bir husus var: Karayılan radikal-milliyetçi dili sürdürdüğü gibi, “silah bırakma”yı da bazı şartlara bağlayarak belirsiz bir vadeye erteliyor.
Çekilme aşamasının kolay olacağını, asıl siyasi zorlukların ondan sonra ortaya çıkacağını yazmıştım. (Hürriyet, 22 Nisan). Karayılan’ın sözlerini okuyunca bu tespitimin doğrulandığını gördüm.

İKİNCİ AŞAMA

Malum, sürecin birinci aşaması, PKK’nın sınır dışına çekilmesi... “İkinci Aşama” için Karayılan, genel demokratikleşme teriminden başka şu somut uygulamaların yapılmasını istiyor: “Koruculuk, özel tim, vb. tüm özel savaş yapılarının devre dışı edilmesi ve demokratik sivil toplum zihniyetine uygun bir ortamın oluşturulması gereklidir”.
Fakat devlet bunu yaparken PKK silahlı olarak Kuzey Irak’ta bekleyecek!
Silahın sözcüsü Karayılan yine bu ikinci aşamada, Kürt varlığını tanıyıp kabul edecek bir anayasa yapılmasını istiyor. Halbuki, İmralı’da Sırrı Süreyya Önder bu konuyu açtığında Öcalan aynen şöyle demişti:
“Anayasa’da devlet öyle tanımlanamaz. Devletin etnisitesi ve dini olmaz. Hukuki bir realitedir anayasa. Bu konuda Habermas’ın görüşlerine ihtiyacımız var”.
Aradaki fark çok açık: Karayılan anayasal olarak etnik kimlikleri olan bir devlet isterken, Öcalan böyle bir şeye Türk kamuoyunun tepki göstereceğini belirterek Habermas’tan bahsetmiş, yani anayasal vatandaşlık kavramını ima etmişti.

YOKUŞA SÜRMEK

Karayılan’ın çekilme süreci konusunda kararlılık ifade eden sözleri güzel... “Silahların yerine demokratik siyaset zamanına geçiş” gibi terimler kullanması da güzel. Fakat “ikinci aşama”da Karayılan’ı tatmin edecek bir anayasa metnini hiçbir demokratik parlamento kabul etmez, referandumdan da geçmez.
Öcalan bunun farkında olduğu içindir ki, hiç olmazsa öngörülebilir bir vadede bu şekilde bir anayasa talebini gereksiz bulmuştu. Kandil ise, “çekilme”yi kabul edip dünyaya barış yanlısı bir görüntü sunuyor, fakat barışın asıl ölçüsü olan silah bırakma konusunda açıkça işi yokuşa sürüyor.
Demokratik siyaset yolunun açılmasının evrensel hukuktaki anlamı, söz ve ifade hürriyetiyle siyaset yapma hakkının tanınmasıdır; doğrusu da budur. Kandil ise elinde silah kapıda beklerken, içeride Türkiye’nin etnik kimliklere dayalı anayasa yapmasını istiyor. Yokuşa sürmekten öte bir tıkaçtır bu tavır.

ÜÇÜNCÜ AŞAMA

Karayılan’a göre üçüncü ve sonuncu aşamada:
“Önder Apo dahil herkesin özgürleşeceği bu sürecin pratikleşmesi paralelinde silahın tümden devre dışı kılınması ve gerillanın silahsızlanması gündeme girecektir”.
Dünyadaki pratiklerinde de silah bırakmanın karşılığında siyaset yolu açılır ve kademeli af çıkarılır. Fakat Karayılan, bütün siyasi isteklerini aldıktan ve bunlar anayasa ve kanunlarla teminata bağlandıktan sonra, en son safhada silah bırakmayı düşünüyor.
Kandil’in gözünde “süreç” böyle! Maalesef yapıcı bir yaklaşım değil. PKK “silah bırakma”yı taahhüt etmemiş, aksine anayasa gibi bazı şartlara bağlayarak belirsiz bir geleceğe havale etmiştir.
Öyleyse “süreç yanlış” mı? Hemen karamsarlığa gerek yok. Kandil’e çekilecek silahlı örgütün tehdit unsuru olmaktan çıkması için devletin başvuracağı siyasi yollar vardır. (Asla askeri operasyon değil.)
Barzani ve ABD önemli bir faktördür bu konuda. Karayılan boşuna ABD ve AB’den yardım istemiyor!
Bu yol uzun ve incedir, keskin virajları vardır. Sebatla, dikkatle, siyasi ve diplomatik maharetle yürümek gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları