İnsülin direnci

Size bir önerim var... Yazımı okumadan önce bir “mezura” alıp bel çevrenizi dikkatle ölçün.

Haberin Devamı

Bulduğunuz rakam erkekseniz 100 cm, kadınsanız 88 cm’den yüksek çıkarsa, yazdıklarımı bir daha okuyun. Nedeni şu: Bel çevrenizin genişlemesi, muhtemelen bir insülin direncinin ilk işaretidir ama “göbeklenme” de diyebileceğimiz bu olumsuz gelişme, başka sorunlara da işaret edebilir! Uzmanlara göre geniş bir bel çevresi diyabet ve hipertansiyon olasılığının arttığını, belleğin, cinsel gücün azaldığını, kalp krizi, felç-inme, kanser riskinizin çoğaldığını da anlatabiliyor. Bel çevrenizi genişletip göbeğinizi büyüten sorunların başında da insülin direnci geliyor. Her dört göbeklinin üçünde insülin direnci saptanıyor. İsterseniz bu problemi bize gelen bazı sorulara da yanıt vererek daha yakından tanımaya çalışalım. İşte o sorular ve cevapları...

Haberin Devamı

Kimler risk altında?

-  Ailesinde şeker hastası olanlar, gebelik diyabeti geçirenler, hipoglisemi teşhisi olanlar, aile bireylerinde göbeklenme sorunu yaşayanlar en riskli kişilerdir. Sağlık taramalarında trigliserid yüksekliği ve/veya HDL kolesterol azlığı ve/veya ürik asit fazlalığı ve/veya tokluk şekeri yüksekliği ve/veya hbA1c fazlalığı saptananlarda da insülin direnci gelişmesi olasılığı yüksektir. Erken yaşta kalp krizi geçirenlerde, kırklı yaşlar ve öncesinde hipertansiyona yakalananlarda da insülin direnci araştırılmalıdır.

Belirtileri neler?

-  Temel sorun kanda insülinin artması, insüline karşı hücre düzeyinde bir cevapsızlık durumunun oluşması ve neticede kan şekerinin başlangıçta düşmesi, sonra giderek artması, şeker hastalığının ortaya çıkmasıdır (ve tabiî ki beraberinde göbek çevresinin giderek fazlalaşması). İlk işaretler şunlardır: Tatlı krizleri veya tutkusu, unlu, şekerli, nişastalı besinlere düşkünlük, sık acıkma, gece yemeleri, hızlı ve çabuk yemek, yemeklerden sonra uyuklama, halsizlik, yorgunluk, terleme, çarpıntı, sinirlilik, çabuk öfkelenme halleri, konsantrasyon bozulması ve unutkanlık, terleme, sabah yorgunluğu, baş ağrıları, sabahları mutsuz, keyifsiz uyanmalar, uyku apnesi ve horlama sorunu, cinsel isteksizlik, ödem-şişme...

Haberin Devamı

Nasıl teşhis ediliyor?

-  Teşhis için en basit yol sabah aç karna alınan kan örneğinde insülin ve şeker seviyelerini araştırmaktır. Açlık insülininin 5’ten, hele 10’dan fazla olması dikkati çekmelidir. Mümkünse tokluk şekeri ve insüline de bakmakta yarar vardır. Bu amaçla şeker yükleme testi yapılması yerine bir “insülin yemeği” ile test yemeği sonrası birinci ve ikinci saat insülin ve şeker cevaplarının ölçülmesi kafi gelecektir. Tokluk insülin cevabının 40 üniteden fazla olması ve/veya tokluk kan şekerinin çok yüksek ya da düşük olması da uyarıcı işaretlerdir.

Hangi testler yapılmalı?

-   Kolesterol dengesinin (LDL, HDL), trigliserid, ürik asit, hbA1c, hs-CRP incelemelerinin de yapılması iyi olur. Bu testlere mikroalbuminüri incelemelerinin, karaciğer ultrasonografisi ve karaciğer fonksiyon testlerinin ve D vitamini seviyelerinin eklenmesi uygun olacaktır.

Haberin Devamı

Tedavisi var mı?

-  İnsülin direncinin “şifa ile sonuçlandırılması” mümkün değildir ama problem “yönetilebilir” bir süreçtir. Belirli bir beslenme modelini yaşamınızın ayrılmaz bir parçası olacak şekilde uygulayabilir ve hemen her gün 35-45 dakika civarında aerobik egzersizler yapabilirseniz –örneğin toplamda her gün 7500, ortalama 10000 adım atabilirseniz- sorunu kontrol altına alabilirsiniz. Eğer direnç çok belirgin, açlık insülininiz çok yüksekse doktorunuz “metformin” isimli ilacı da kullanmanızı önerecektir. Metformin farklı yollarla insülin direncinin kırılmasına katkı sağlayan bir ilaçtır ama beslenme modelini değiştirmeden ve aktiviteyi arttırmadan yalnızca metformin kullanarak problemi yönetmek mümkün değildir. Bizim “anti insülin programımız” bu “üçlü sistemi” bir arada ve dikkatle kullanmaya, beslenme ve aktivite değişimini hastalara en iyi şekilde benimsetmeye dayanmaktadır.

Haberin Devamı

Nasıl yönetilmeli?

-   Beslenmede temel prensip şeker –meyve şekeri dâhil- ve unlu, nişastalı yiyeceklerden uzak durmak, rafine karbonhidratları kullanmamak (ekmeği, beyaz pirinci, makarnayı, erişteyi, kuskusu, fırın pastane mamullerini, cipsleri, patlamış mısırları, hamburger ekmeklerini, açmaları, poğaça ve börekleri, baklavaları unutmak)tır. Trans yağlardan uzak, bitkisel yağların azaltıldığı, bitkisel yağ olarak zeytinyağının kullanıldığı, az miktarda tereyağına izin verilen ama genellikle toplam yağ tüketimi kısıtlayan bir programdır bu. Tatlılara, şekerlemelere, reçel, bal, pekmeze ve genelde tatlı meyvelere, meyve sularına ve tabiî ki meşrubatlara, kolalı içecekler ve gazozlara asla izin verilmemektedir. Yiyecek seçimlerinde uyulacak yağ, protein ve karbonhidrat miktarlarına doktorlar karar vermelidir. Hastalara beslenme eğitimi vermek ve örnek menüler oluşturmak, diyetisyenlerin görevi ve uzmanlık alanıdır. Biz kliniğimizde “30+30+40 program”ı adını verdiğimiz %30 protein, %30 yağ, %40 karbonhidrat içeren bir menüyü esas alıyor, gerektiğinde bu rakamlarda küçük değişiklikler yapıyoruz.

Haberin Devamı

Egzersiz şart mı?

-  İnsülin direncinin gelişmesinde aktivite azlığı en az beslenme yanlışları kadar etkilidir. Bu nedenle insülin direnci olan birinin her gün en az 5000 adım atması vazgeçilmez bir kuraldır. Doğru olanı günlük adım sayısını 7500’lerde tutmak, mümkünse 10000 adımı yakalamamak olmalıdır. Yürüyüş dışında sportif aktivitelerin (tenis, bisiklet, futbol, voleybol), ağırlık direnç egzersizlerinin de ciddi faydaları vardır.

Diğer sorunları nedir?

-  Hiperinsülinemik hastalıklar adı verilen bu hastalıkların başında kilo fazlalığı/obezite gelmektedir. Bu listeye reaktif hipoglisemi, gizli şeker, şeker hastalığı, gut hastalığı, karaciğer yağlanması, kolesterol-trigliserid dengesizliği, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, felç-inmeler ve bazı kanserler de eklenmelidir. Polikistik over, fibrokistik meme hastalığı ve daha birçok sağlık sorununun hiperinsülinemiyle ilişkisi olduğu belirtilmektedir.

Hastalar neden artıyor?

-  Birinci neden, geleneksel beslenme tarzımızı terk edip batı tipi beslenmeye geçmemiz, rafine yiyecekleri, paketlenmiş hazır besinleri, fast food gıdaları, tatlıları daha çok tüketmemizdir. Omega-3 kazanımımızın azalması, D vitamini yönünden fakirleşmemiz ve atıştırma kültürünün yaygınlaşması da önemlidir. Şeker ve şekerli yiyeceklerin, meşrubatların aşırı tüketimi de önemli faktörlerdir. İkinci sıradaysa aktivitemizin azalması var. Oturarak yaşamaya (!) başlamamız, kaslarımızı daha az kullanmamız ve neticede eskiye oranla daha az kalori yakmamız özellikle kas dokusunda insülin direncinin başlamasına sebep oluyor. Kısacası insülin direncini kırmak söz konusu olduğunda da öncelik yiyecekleri azaltmaktan ve aktivitemizi arttırmaktan geçiyor. Kısacası yıllar önce verdiğim “yediğinizin yarısı, yaptığınızın iki katı” formülü burada da geçerli gibi görünüyor.

Metformin kullanmak şart mı?

-  Metformin eskiden yalnızca diyabet tedavisinde kullanılan bir ilaçtı. Aslında diyabet tedavisindeki yeri de esasen insülin direncini azaltmak ile ilişkilidir. Metforminin direnci azaltmaya yardımcı olduğu ve bu nedenle kilo vermede, yani göbek eritmede işe yaradığı anlaşılınca ve bu bilgi kulaktan kulağa yayılınca pek çok fazla kilolu ya da obez beslenme ve aktivite yanlışlarını düzeltmeden sorunu yalnızca metformin yutarak çözmeye kalktılar. Bu hem sonuç vermeyeceği hem de ilaçla ilgili sorunlar yaratabileceği için yanlış bir yaklaşımdır. Metforminin kime, ne zaman, ne dozda ve ne süre ile reçete edileceğine yalnızca bu konuda uzmanlaşmış doktorlar karar verebilir. Hastaların kendi başlarına ya da diyetisyenlerin önerileriyle, hele hele komşu tavsiyeleriyle metformin yutmaları doğru değildir.

Yazarın Tüm Yazıları