Bir hırsızlık olayı

OTELİN lobisinde dizüstü bilgisayarıyla çalışıyordu.

İşlere dalmıştı. Bayram mesajları, son talimatlar, banka transferleri.
Bir ara kafasını kaldırdı ki...
Çanta yok...
Pasaportlar, kimlikler, oğlunun pasaportu, özel bilgiler. Hepsi uçmuş...
Önce “Yok yahu burada da bu olmaz artık” dedi.
Ama baktı ki çanta gerçekten yok.
Hemen resepsiyona koştu.
Şikâyetler, itirazlar.
- Nerede bu çanta. Acaba birisi yanlışlıkla mı aldı.
İki saat sonra anlaşıldı ki düpedüz hırsızlık.
Ne garip tesadüf ki, otelin bir tek o açısında kamera yok.
Sonra polis...
Sonra yeni kimlik çıkarmak için görevlinin karşısına geçiyorlar.
Masanın arkasındaki kadın görevli soruyor.
- Ne oldu?
- Çantamızı çaldılar. Her şeyimiz içindeydi.
- Sizin de mi?
- Hem de otelin lobisinde...
- O da bir şey mi? Daha geçen gün şehrin tam ortasındaki bulvarda polis kıyafetiyle turistlerin otobüsünü çevirmişler. ‘Ya cezayı keseriz ya da rüşvet verip kurtulun’ demişler.
- İnanmıyorum...
Daha neler neler. Hırsızlık öylesine arttı ki... Polis kıyafetiyle yapıyorlar artık.
NERESİ BURASI?
Bu konuşma İstanbul, İzmir ya da Antalya’da olmuyor.
Avrupa’nın kültür başkentlerinden Barcelona’da oluyor.
Otobüsü de Gaudi’nin evinin önünde çeviriyor sahte polisler.
Yani şehrin en güzel caddesinde. Markalar caddesi.
Anlattığım hırsızlık olayı arkadaşım Kerim Erben’in başına geliyor.
Konuştuğu devlet yetkilisi de Barcelona Başkonsolosluğumuzdaki görevli.
Kerim diyor ki:
“Gerçekten konsolosluk çok kısa sürede çözdü işimizi. Ama arkamız pasaportunu çaldıranlarla doluydu...”
İşte böyle...
Berlin’den, Cenevre’ye kadar ekonomik kriz içindeki Avrupa’da ciddi bir hırsızlık kuşatması var.
Barcelona’da, Viyana’da ya da Paris’teki turistik meydanlarda ya da bulvarlarda mim sanatçıları görürseniz dikkat edin.
Çünkü Romanya’dan gelen hırsızlık çeteleri onları maaşa bağlamışlar. Yani sizin verdiğiniz bahşişlerle değil, sizin etrafınıza toplanmanızı sağladıkları için hırsızların verdiği maaşlarla geçiniyor çoğu.
Ne yazık ki durum bu.
İnsanlık tarihinin, felsefe ve sanat atlasının en derin kıtasında böyle acıklı bir dekor yükseliyor şimdi.
Sartre’dan Don Kişot’a... Mozart’tan Da Vinci’ye... Chopin’den Kafka’ya...
Schopenhauer’dan Hendel’e kadar yazmakla, okumakla, dinlemekle, seyretmekle, duymakla bitiremeyeceğim bir derinlik...
Şimdi bir krizin içinde turistik, sıradan ve gündelik bir sığlığa dökülüyor.
Acı tarafı da bu...
Avrupa Birliği genişlerken aslında daralıyor.
Çünkü korkuyla, endişeyle genişlemeye çalışıyor.
Genişlemeden sorumlu komiserler, sahte komiser kıyafetli çetelerin hırsızlıklarıyla sarsılıyor.
Umarım bu da geçer.
Yazarın Tüm Yazıları