Yorgunluk hastalık değil, bir işaret

Yorgunluğu hastalık değil, bir işaret, belirti olarak görmemiz gerekiyor. Eğer yorgunluk giderek şiddetleniyor ya da kalıcı hale gelme eğilimi gösteriyorsa, işte o zaman DİKKAT! Bu sürekli ve şiddetlenen yorgunluk, gizli gizli ilerleyen ciddi bir sağlık sorununun habercisi olabilir...

Haberin Devamı

YORGUNLUĞA aşina bir milletiz! Yorgunluğu “sözcük olarak” bile severiz. Birini kollamak korumak istedik mi “sen yorulma, üzülme!”, gereksiz bir çabayı işin başında engellemeyi düşündük mü “boşuna yorulma” deriz. Yorgunluk üzerine pek çok şiirimiz bile var: Benim en çok hoşuma gideni “Uzaktan gelmişim yorgunum hancı/Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş” dizeleridir.

Bizi yoran şey çok

Kısacası yorgunluk yaygın ve bildik bir sorundur bizim için. O kadar yaygın ki neredeyse hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini söylemek bile mümkün. Peki, “ne oldu da sorun bu kadar yaygınlaştı?” ve “ne oldu da yetişkin her üç kişiden biri yorgunluktan yakınır hale geldi?”... Bu soruların yanıtı oldukça uzun aslında ama ben size kısa bir özet yapmaya gayret edeceğim... Bizi yoran pek çok şey var. Hızlanan hayat, karmaşıklaşan yaşam tarzımız, yüklendiğimiz stres üreticisi sorunlar, uyku kalitemizin düşmesi ve uykusuzluk, hareketsiz yaşam tarzı, yanlış beslenme ve neticede bedenimizin yağlanıp ağırlaşması bunlardan sadece bazıları. Tansiyonumuzun düşme ya da yükselmesi, kan şekerimizdeki oynamalar, demirimizin azalması, B12 ve D vitamini başta olmak üzere vitamin rezervlerimizin giderek küçülmesi de yorgunluk nedeni olabiliyor. Ben özellikle “hayatın hızlanması, yarışmacı, kavgacı, yıpratıcı hale gelmesi, neticede “bedenimizin ruhumuzdan ayrı düşmesi” durumunun en önemli neden olduğunu, sorunun temel nedenlerinin “psikolojik” ve “motivasyonel” olduğunu düşünüyorum.
Kullandığımız ilaçlar da yoruyor bizi. Mesela tansiyon ilaçları, antidepresanlar, idrar söktürücüler, kolesterol hapları, antihistaminikler –alerji ilaçları- ya da ağrı kesiciler bunların en önemlileri. Yeteri kadar su içmediğimiz, yanlış şeylerle beslendiğimiz zaman da yorulabiliyoruz.

Haberin Devamı

Diş kökündeki apse bile yorgunluk yapabilir

Kısacası yorgun düşmemiz için ille de “hasta olmamız” gerekmiyor. Yorgunluğu bir hastalık değil, bir işaret, bir belirti olarak görmemiz gerekiyor. Basit, sıradan, havadan, sudan nedenlerle de yorgun düşebiliyoruz. Ama bütün bunlar çoğu zaman hafif ya da orta derecede yorgunluklara yol açıyor ve genellikle uzun süreli ya da kalıcı olmuyor. Eğer yorgunluk giderek şiddetleniyor ya da kalıcı hale gelme eğilimi gösteriyorsa gizli gizli ilerleyen ciddi bir sağlık sorununun habercisi olabiliyor. Mesela yavaş yavaş ilerleyen bir tiroid tembelliğinin ilk işareti yorgunluktur. Hafif bir karaciğer yetersizliğinin de ilk belirtisi yorgunluk olabilir. Birçok enfeksiyon hastalığı, hatta dişinizde çürük, böbreğinizdeki pyelonofrit, diş kökünüzdeki granülom ya da apse de yorgunluk nedeni olabilir. Kalbiniz, böbrekleriniz, karaciğerinizin yetersizliği de yorgunluğa sebep olabiliyor. Depresyon ve benzeri psikolojik sorunlarda da yorgunluk ilerleyici ve kalıcı olabilir. Kısacası yorgunluk deyip geçmeyin, özellikle tekrarlayan kalıcı olmaya eğilimli olan ya da giderek belirginleşen yorgunluk sorununu ciddiye alın.

Haberin Devamı

Egzersiz en etkili İLAÇTIR!

NEREDEYSE her geçen yıl biraz daha az yürüyor, daha doğrusu daha az hareket ediyoruz. Buna bizi biraz da teknolojideki gelişmeler zorluyor. Başlangıçta asansörler merdiven çıkmamıza engeldi, bir iki kat merdiveni bile yürümek yerine asansörü tercih eder olduk. Sonra yürüyen merdivenleri kullanmaya başladık. Şimdi yürüyen yollarımız bile var! Şaka değil, mutlaka fark etmiş veya denemiş olmalısınız, havaalanlarındaki hareketli bantlar yürümenizi bile gerektirmiyor, biniyorsunuz üzerine, onlar sizi istediğiniz yere götürüyor.

Sorun hem şeklen hem tıbben BÜYÜK!

SAYILARI yüz binleri geçen araştırma gösterdi ki, yaşadığımız obezite salgını, tip2 diyabet artışı, romatizmal sorunlar, kanser, kemik erimesi, hatta Alzheimer gibi problemler bile hareketsiz yaşam tarzımızla yakından ilişkili. Hareketsizlik sadece kemiklerin fiziksel yapısını ya da eklemlerin fiziki elastikiyetini hareketliliğini tehdit etmiyor, günlük hayatımızdaki aktivite sınırlanması bize şu veya bu şekilde diyabet, hipertansiyon, kalp hastalığı, felç, kilo sorunu, kanser, bellek problemi olarak geri dönüyor. Bir noktayı daha hatırlatayım. Hareketsiz yaşam tarzı, kilo sorununuz olmasa bile hasta edebiliyor. Hareket etmeyen bedenler hızla paslanıyor. Bu sorunların hemen hepsinin bilimsel karşılığı araştırmalarla da ıspatlanmış: Erişkin yaşlarda ortaya çıkan obezite probleminin %40’ından, diyabetin %20’inden, iskemik kalp hastalıklarının %30’undan, kalınbağırsak ve meme kanserlerinin %20’sinden fazlası yeteri kadar hareket etmememizle, yani aktivite azlığımızla ilişkili. Enerji harcamamız bozulunca insülin direnci problemi baş gösteriyor. İnsülin artışı ise erken yaşlanma, daha çok ve sık hastalanma anlamına geliyor. Nedeni şu...

Haberin Devamı

İnsülin direnci tehlikesi

İnsülin hormonu aynı zamanda “hücre büyüme faktörü” gibi etki yapıyor. Hücre çoğalmasını tetikliyor, bu da hücrelerin kanser eğilimini arttırıyor. Meme kanserine yakalanan kadınların çoğunda kanda insülin fazlalığı ve insülinle ilişkili olduğu bilinen İGF-1 maddesinin yüksek bulunması bunun delili olarak gösteriliyor. İnsülin fazlalığı kısa bir süre sonra insülin direnci ile sonuçlandığından ve insülin direnci belli bir zaman dilimi sonrasında şeker hastalığına ve kilo fazlalığına yol açtığından zamanla bu süreç daha da ciddi hale geliyor. Daha çok insülin, damar duvarında daha fazla pıhtı oluşması, özellikle kalp ve beyin damarlarının daha çok zarar görmesi anlamına geliyor. Aşırı insülin birikiminin vücutta iltihabi süreçleri tetiklediği, mikrobik olmayan yangısal süreçleri hızlandırdığı da biliniyor.

Haberin Devamı

Günde en az 7500 adım

Kafanızı daha fazla karıştırıp sizi daha çok üzmek istemem ama eğer daha sağlıklı, daha uzun, her şeyden önemlisi daha keyifli ve formda bir hayatınız olmasını istiyorsanız daha çok ve daha çok hareket edin. Kısa veya uzun yürüyüşlere çıkın. Gün içinde daha çok adım atmaya çalışın. En az gereken rakamı bir kenara not edebilirsiniz: İnsan vücudu günde en az 10000 adım atmak üzere tasarlanmış. Günlük adım sayınız 7500’ün altına düştüğünde bu makine arızalanmaya başlar, 5000 adımın altında ise bozulmaması mucize haline gelir. Ne yapın edin günde en az 7500 adımı tamamlamaya çalışın. Yavaş ya da hızlı. Bir defada ya da 3-5 defada. Kısa ya da uzun süreli ama mutlaka yürüyüş yapmaya bakın. Eğer bu işi bir alışkanlık haline çevirebilirseniz yaşlılığınızda ne tansiyon, ne şeker, ne romatizma ilacına ihtiyaç duyarsınız. “Ben zaten bu ilaçları kullanıyorum hocam!” diyorsanız size şunu söyleyebilirim. “Düzenli fiziksel aktivitenin kullandığınız ilaçların sayı ve dozajlarını azaltmanızda yardımcı olacağını garanti ediyorum!”

Haberin Devamı

Hareketsiz insan ‘paslanır’

Ne var ki, sağladığı kolaylıklar nedeniyle önceleri olumlu baktığımız, hatta keyif aldığımız bu modern değişimden (!) vücudumuz hiç mi hiç hoşlanmıyor. Nedeni, insan bedeninin hareket etmek üzere planlanmış bir “mekanik ve biyolojik yapı”sı. Burada “mekanik ve biyolojik” ayrımlarını özellikle vurguluyorum. Çünkü yeteri kadar hareket etmediğinizde sadece mekanik olarak paslanmıyorsunuz. Aynı zamanda biyolojik olarak da paslanıyor, daha sık hastalanıyor ve erken yaşlanıyorsunuz. Kısacası son yıllarda yaşadığımız önemli sağlık problemlerinin hangisini düşünürseniz düşünün, arkasında mutlaka hareketsiz yaşam tarzımız var.

Haydi Türkiye yürüyelim

GELİN, “obezite kampanyası”nı bahane edip daha “çok hareket edelim” sloganının hepimiz arkasına takılalım ve aktif, formda, sağlıklı bir gelecek için süreci “Türkiye yürüyor” olarak daha büyük ve daha kalıcı bir yapıya kavuşturalım. Çünkü “yürüyen Türkiye, büyüyen Türkiye” demektir, “yürüyen Türkiye” sağlıklı, dinç, genç, geleceğe güvenle bakan Türkiye demektir.

Yazarın Tüm Yazıları