Şike davasının hayırlı bir sonucu

ÖNCE bir düzeltme yapmam gerekiyor. Geçen 15 Şubat tarihinde şike davasının Silivri’deki ilk duruşmasını izledikten hemen sonra bu köşede yazdığım değerlendirmede, “özel bir önlem alınmadığı takdirde” 93 sanıklı şike davasının “çok uzun yıllara yayılabileceğini”, sonuçta “Türkiye’de futbolun durumunun da (kararın açıklanacağı) meçhul tarihe kadar belirsizlikle kaplanacağını” belirtmiştim.

Haberin Devamı

Bu değerlendirmeyi yaparken bazı büyük davaların akışlarını esas almış, buradaki kalıpları şike davasına uyarlamıştım.

HIZLI YARGILAMAYA EMSAL

Davanın 4.5 ayda sonuçlandırılmış olması bu tahminimin boşlukta kaldığını gösteriyor. Özel yetkili mahkemelerin temposu bakımından bir Türkiye rekoru ile karşı karşıyayız.

Radikal, Fatih Yağmur imzasıyla geçen pazar günü verdiği manşet haberinde, “mahkeme heyetinden alınan bilgilere” dayanarak, hızlı yargılamanın gerekçesini duyuruyordu. Heyet, “mahkeme sürecinin ve şikenin konuşulmasının Türk futboluna verdiği zararın önünü kesmek” düşüncesiyle süratli bir şekilde hareket etmişti.

Buna karşılık, bu olağanüstü soruşturmada, savunma aşamasının da biraz olağanüstü bir süratle tamamlandığı yaygın bir görüştür. Nitekim Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın avukatları, sürat faktörü nedeniyle yargılamanın pek sağlıklı bir şekilde yapılmadığı yolunda kuvvetli itirazlar dile getiriyor.

Ancak bütün sakıncalarına rağmen, yargının -arzu edilirse- daha süratli yol alabileceği görülmüş, bu yönüyle ilginç bir emsal yaratılmıştır.

Bu emsal, kaçınılmaz olarak “Hızlandırılmış bir yargıdan yararlanabilmek için sanıkların illa spor dünyasından mı olması gerekiyor?” sorusunun zihinlere düşmesine de yol açmıştır.

HUKUK BİLİNCİNDE BÜYÜK SIÇRAMA

Olumsuzlukları bir tarafa yazalım. Ama şike davasının olumlu bir sonucu da var: Dava, yargı süreçlerine ve bu alandaki sorunlara genellikle kayıtsız kalan toplumun geniş bir kesimini, hukukun çok temel kavramlarıyla aşina kılmıştır. Soruşturmanın toplumun ortak paydası olan futbola sert bir şekilde dokunması, herkesi hukuk sorunları üzerinde kafa yormaya yöneltmiştir. Usul hukukuyla ilgili en ince ayrıntılar sokaktaki vatandaşın da terminolojisine girmiştir.

Soruşturma, bu yönüyle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın da artık açıkça rahatsızlık belirttikleri üzere, özel yetkili mahkemelerin çalışmalarına hakim olan ölçüsüzlükler ve ayarsızlıklar üzerinde büyük bir toplumsal farkındalığın şekillenmesine yol açmış, bu mahkemeler üzerindeki kamuoyu denetimini güçlendirmiştir.
Geldiğimiz noktada -ne kadar tartışmalı olsa da- bu mahkemelerin statüsünün değişmesinde şike davasının oynadığı rol inkâr edilemez.

Özetle, şike davası Türk toplumunun hukuk bilincinde bir sıçrama yaratmıştır. Bu dava olmasaydı “Bir kişi hakkındaki suç isnadı kanıtlanmadığı sürece o kişi masum kabul edilmelidir” şeklindeki “masumiyet karinesi” kavramını bu kadar sık işitecek miydik?

Nitekim davanın sonuçlanış şekli de bu ilkenin ne kadar yaşamsal olduğunu, neden her sanığın masumiyet karinesinin korumasından yararlanması gerektiğini herkese anlatmış olmalıdır. Şöyle ki: Önceki gün mahkeme, kararı açıklandığında 93 sanıktan 43’ü beraat etmiştir.

Sanıkların yüzde 46’sının, yani neredeyse yarısının birinci derece mahkeme düzeyinde suçsuz bulunması, soruşturmayı yürüten savcılar açısından bir başarı öyküsü olarak görülemez. Peki, beraat eden sanıkların bir yıl boyunca çektiği çilelerin bedelini kim ödeyecek?

FENERBAHÇE HEPİMİZE NEYİ GÖSTERDİ?

Tabii, bu kararla birlikte yargılamada yalnızca bir aşama geride kalmış bulunuyor. Masumiyet karinesi bütün sanıklar açısından hala geçerlidir. Dava, bundan sonra Yargıtay’a gidecektir. Şike davası, Yargıtay’ın yeni kompozisyonuyla el attığı ilk kritik dosyalardan biri olacaktır. Yargıtay’da sanıklar hakkında çıkabilecek bozma kararı üzerine yeniden yargılama da gündeme gelebilir.

Keza, davada mahkum olan sanıklar temyizde de olumsuz bir sonuç alırlarsa, bireysel başvuru hakkını kullanabilirler. Bu takdirde önce Anayasa Mahkemesi’nde, oradan da olumsuz karar çıkması halinde bu kez Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanabilecek çok uzun bir süreç söz konusudur.

Son olarak, şike davasının çok değerli bir sonucu daha olmuştur. Bu sonuç, dava sürecinde Fenerbahçe camiasının Aziz Yıldırım’ın liderliği altında muhteşem bir dayanışma ve direniş ruhunu seferber edebilmiş olmasıdır. Bir Beşiktaşlı olarak burada sergilenen duruşu ve bükülmezliği hayranlıkla ve saygıyla selamlıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları