İniyor kayık çıkıyor kayık

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

1993 Nisanı'nın Bakü'sündeki ‘post - sovyetik’ otel odamda ve Azatlık Meydanı üzerinden Hazar Denizi enginine bakarken üç şey düşünüyordum.

Bir, Nazım Hikmet'in ‘Bahr-i Hazer’ şiirindeki patetizmin ‘iniyor kayık, çıkıyor kayık’ diyen o emsalsiz dizelerini ve sandalcının ‘papak’ külahını...

İki, palamar çözen ve pruvayı ufka çeviren hayal gemi nereye gitmektedir ?

Güneye dönüp Bender Şah limanı İran'ından Horasan içlerine ve oradan Hindu büyülere mi yolcu kavuşturacaktır, yoksa kuzeye dümen kırıp Volga ağzının ters akıntısında Vala Nurettin'in Bolşevik trenini Rus stepine mi yetiştirecektir ?

Üçüncü düşündüğüm konunun ise ne bir şairaneliği, ne de romantikası vardı.

* * *

BİRAZ önce havaalanından gelirken gördüğüm ve şimdi uzaktan uzağa baca alevini seçtiğim kuyulardan fışkırmakta olan petrol acep kaç paha etmektedir ?

O petrol ki, buralarda gezinmiş Marco Polo ‘Seyahatname’ye ‘tüten yağ’ diye not düştüğünde Avrupalılar tarafından ‘Venedikli palavrası’ addedilmiştir; o petrol ki, beş asır sonra ve aynı Avrupalılar tarafından çıkartılmaya başlanıp ‘Aziz Rusyalar İmparatorluğu Cenubi Kafkas Neft Kumpanyası’ aksiyonları olarak piyasaya sürüldüğünde Sen Petersburg'dan Viyana'ya ve Londra'dan Paris'e tüm borsaların nabzını yükselmiştir; ve yine o petrol ki, ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ diye ahkam kesen Lenin ve şurekasının iştahını kabarttığından Kızıl Ordu'nun Azerbaycan'a el koymasına temel neden oluşturmuştur, komünizmin çöküşünden ve Sovyetler'in dağılımından sonra şimdi nasıl paylaşılacaktır ?

‘Bahr-i Hazer’e kıyı Kazakistan, Rusya, Türkmenistan, Azerbaycan ve İran Ortadoğu hariç en dev yatağı barındıran bu cömert denizi nasıl üleşecektir ?

İşte 1993 Nisanı'nın Bakü'sündeki hazin bir otel odasının penceresinden ve Azatlık Meydanı üzerinden engin ufkuna bakarken düşündüğüm üçüncü konu buydu.

* * *

ULUSLARARASI hukuka göre deniz mi, göl mü olduğu tartışmaları yıllardır süren ve bu yüzden de büyük bölümünde petrol çıkarımının gerçekleştirilemediği Hazar sathının bölüşülmesi konusunda çok ciddi bir adım atıldı.

Geçen pazartesi Rusya ve Kazakistan ‘sahilden ortak mesafe’ ilkesine uygun olarak deniz dibinin de paylaşılması için anlaşmaya vardılar. Azarbaycan'ın da desteklediği uzlaşma beş kıyı ülkesinden üçünün onayını aldı.

Ne var ki şerit uzantısının potansiyel ‘kara altın’ yataklarında Moskova ve Almati kadar şanslı olmayan Tahran ve Aşkabad buna derhal itiraz ettiler.

Türkmen lider Saparmurad Niyazof hemen İran'a uçtu ve Farsi hükümetle birlikte yayınlanan ortak bildiride ‘zenginliklerin eşit dağılımı’ istendi.

Böylelikle, Rusya, Kazakistan ve kısmen de Azerbaycan'ın bir siperi, İran ve Türkmenistan'ın ise diğer siperi oluşturduğu bir cepheleşme ortaya çıktı.

‘Bahr-i Hazer’de bizim de gayet dikkate almamız gereken bir gelişme oldu.

* * *

DİKKAT, çünkü petrol çıkarımı için bekleşen Batılı şirketler tarafından büyük memnuniyetle karşılanan bu ikili anlaşma salt yatakları kapsasa bile aynı petrolü açık limanlara taşıyacak boru hattı güzergahını da etkileyebilir.

Kim garanti verebilir ki Rusya - Kazakistan uzlaşmasının geri planında söz konusu güzergahın Moskova talebine uygun biçimde çizilmesi hesabı da yoktur ?

Kim güvence sunabilir ki, anlaşmaya övgü yağdıran Batılı şirketler diyet olarak Bakü - Ceyhan'ı unutacak ve Moskova parkurunu okey demeyeceklerdir ?

Kim öne sürebilir ki, Rusya ve Kazakistan'a ilaveten bu şirket baskısını da yaşayacak olan Azerbaycan aynı parkura razı olmak zorunda kalmacaktır ?

Ve yine kim iddia edebilir ki, yukarıdaki gelişmeden ciddi rahatsızlık duyan İran hem ABD'ye, hem de Türkiye'ye yaklaşmak ihtiyacını hissetmeyektir ?

Ben bu sorulara cevap verecek muhatap bilmiyorum. Tekrar dikkat çekiyorum.

Benim bildiğim tek şey, ‘Bahr-i Hazer’de iniyor kayık, çıkıyor kayık...













Yazarın Tüm Yazıları