Silah Fuarı

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Ankara'da açılan uluslararası silah fuarını, birkaç gün önce arkadaşlarla gezdik. Türkiye'de üretilen silahlarla, askeri amaçlı araç ve gereçle gurur duyduk.

Zırhlı otomobiller... Panzerler... Ambulanslar... Zırhlı araçlar... Personel taşıyıcılar...

Otokar ve Nurol pavyonlarında bunları gördük. Üzerlerine istediğiniz biçimde silah, kamera veya başka şeyler takıyorsunuz. Bazıları mayına karşı dayanıklı üretilmiş.

Balıkesir'de askeri tesislerde yenilenen tanklar... Kayseri askeri tesislerinde üretilen zırhlı yelekler, kurşun geçirmeyen miğferler ve aklınıza gelen her şey.

Bir Türk firması, yurtdışından teknoloji getirip insansız uçak üretmiş. Ama içlerinde özellikle bir tanesi var ki, bütün Türkiye onunla gurur duymalı.

Bu kuruluşun adı ASELSAN.

Tamamen Türk kadrolar tarafından yönetilen bu dev kuruluş, elektronik ve haberleşme alanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok önemli sorunlarını sona erdirmiş. Orada bize bilgi verdiler. Haberleşme sistemleri ve bilgisayar ağı kurulmuş. Türk ordusunun kriptolu telsizleri ve bilgisayar sistemi sayesinde, düşmanın bizi dinlemesi artık mümkün değil.

1974 Kıbrıs Harekâtı'nda haberleşme açısından fena çuvallamıştık. Savaştaki haberleşme neredeyse fiyaskoya dönüşmüştü. ASELSAN'ın kurulmasına işte bu olaydan sonra karar verilmişti.

Bugün ortada dev bir kuruluş var. Telsizleri, piyasada satılan ve büyük rağbet gören çok kaliteli cep telefonlarını, bilgisayarları ve akla gelen her şeyi, tümüyle Türk mühendisi ve Türk işçisi üretiyor. İnanılır gibi değil.

Fuarı gezerken düşündüm, nereden nerelere gelmişiz.

1914 yılının kış aylarında üzerleri çıplak 90 bin Türk askeri, Sarıkamış yöresinde bir haftada soğuktan donarak ve tifüs hastalığından ölüyordu. İstiklal Harbi'nde ordumuz çarıkla, kırık dökük ithal malı tüfeklerle savaşıyordu.

Türkiye büyük ülke.

Ahh, bir de şu başımızdakiler, ülkeyi yönetmeye kalkışan siyasi kadrolar büyük olabilse!..

ERDAL GÜVEN'İN KİTABI

Bir hafta önce piyasaya yeni bir kitap çıktı. Gazeteci arkadaşım, Hürriyet'in Japonya temsilcisi Erdal Güven'in yazdığı ‘‘Maymun da Ağaçtan Düşer’’i mutlaka okuyun.

Kitabın ismi bir Japon atasözü imiş. Hayatta her şeyin olabileceğini, hiçbir şeyin imkânsız olmadığını, olup biten karşısında şaşırmamak gerektiğini belirtmek için kullanılırmış. Erdal diyor ki ‘‘Bu atasözü Japonların yaşam felsefesinin tam bir özeti olduğu için kitabıma isim yaptım.’’

Bu şirin kitapta hem Japonya'yı öğrenecek, hem gülecek, hem de o bambaşka alemle özdeş olup kafanızı dinlendireceksiniz.

Bu, bilimsel bir kitap değil. Erdal halen Japonya'da. Orada yıllar boyu yaşadıklarını, gözlemlerini ve başına gelenleri ilginç bir üslupla anlatmış.

Japonya'da fiyatlar... Bir karpuza 200 dolar!

Kavunların beş dilde doldurulan garanti belgesi...

Japonlar'ın günlük yaşamı. Boğazlarından çıkan, anlamsız gibi görünen, ama çok anlamlı olan garip sesler...

Bazı uyanık Türklerin onları dolandırmak için yaptıkları girişimler...

Gazetelere bir aylık abone olanlara ay sonunda hediye edilen müze veya sergi bileti...

Japonya'da rüşvet, mafya, cinsel taciz... Japon mutfağı...

Resmi belgelerde kullanılacak gülümseyen fotoğraflara, ciddiyeti bozuyor gerekçesiyle yasaklama...

Ve eğlenceli yaşanmış öyküler, ve olaylar...

Bizim Erdal'a bu kitabı niçin yazdığını sordum. Dedi ki ‘‘Her izne geldiğimde herkes bana Japonya'yı soruyor ve anlatmamı istiyor. Anlatmaktan bıkınca kitap yazmaya karar verdim.’’

İyi etmiş. Bir solukta okunan tatlı bir eser ortaya çıkarmış. Ellerine sağlık sevgili Erdal.

(Bilgi Yayınevi. Tel: (03l2) 43l 8l 22. Faks: 43l 77 58)

LİBOŞ MEHMET NE DİYOR?

Her devrin adamı, ihale takipçisi, iş bitirici Mehmet Barlas, kamuoyunda Liboş Mehmet olarak tanınır. Bu seçkin Liboş, her iktidarın en büyük yağcısıdır. Asker sivil hiç farketmez. Her dönemde -Kenan Evren dahil-cumhurbaşkanlarını, başbakanları evine çağırıp ağırlar. Yemek yedirir, hizmet verir, yağını çeker, onları memnun eder ve karşılığını bekler!

Marifetli adamdır!

Liboş Mehmet, evine gelmeyi reddedenlere ateş püskürür.

Bugüne kadar bir kişiyi, Mesut Yılmaz'ı evine getiremedi. Bu nedenle midir bilinmez, Liboş şimdi ona ateş püskürüyor! Tansu'nun en büyük avukatı şimdi o!

Dünkü yazısında bakınız ne diyor:

‘‘PKK ile mücadelede ayağına postal giyip kışladan kışlaya koşan Çiller...’’

Vay be, palavranın böylesini görmedim. Okuyunca midem bulandı.

Demek ki bizim Tansu PKK ile mücadelede ayağına postal giymiş, kışladan kışlaya koşmuş!

Liboş utanmasa şöyle yazacak:

‘‘Bir günde tek başına çevirme harekatı yapıp 38 PKK'lıyı öldürme başarısını gösteren, ertesi gün F-l6'ya binip PKK kamplarını tek başına bombalayan Çiller.....’’

Ben Mesut Yılmaz'ın yerinde olsam Liboş Mehmet'e önce bir ev ziyareti yapar, birkaç ihale bağlamasına göz yumar ve üste de l milyon dolar verip kendi saflarıma çekerim.

Onun gibi ‘‘şerefli’’ ve ‘‘haysiyetli’’ gazetecilerin desteğine mazhar olmak, her siyasal iktidar için çok önemlidir!

Aslanım Liboş Mehmet, sen bu yolda devam et!

Yazarın Tüm Yazıları