Emin Çölaşan: Tık yok derken!






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım, bu köşede bir şey mutlaka dikkatinizi çekmektedir. Gönderilen bütün açıklamaları yayınlarım. Hatta bu açıklamalarda yalanlar, yanlışlar olur, yine yayınlarım.

Bir gazetede haber veya yorum çıkar, oradan alıntı yapıp yazarım. Açıklamayı onlara değil, bana gönderirler. ‘‘Beyefendi, ben yazımda alıntı yaptım. Bana gönderiyorsunuz da, o gazeteye niçin göndermiyorsunuz?’’ diye sorduğumda ‘‘Çünkü bizim için önemli olan sizin yazınızdır’’ derler.

Ama ben de isterim ki, eğer birilerine bazı şeyler sorduysam, bir yanıt gelsin. Gelmeyince işin üzerine giderim.

Birkaç gün önce Recep Tayyip Erdoğan'a burada bir soru sormuştum. Araba kullanan oğlu, Türk sanat müziği sanatçısı Sevim Tanürek'e çarpıp ölümüne neden olmuştu.

Kendisine sormuştum: Acaba bu davanın sonucu ne olmuştu? Mahkeme ne karar vermişti, oğlu ceza almış mıydı? Belgeleri bana göndermesini istirham etmiştim. Aradan günler geçti, Tayyip'ten tık yok!

*

Dünkü yazımda size bir olayı fotoğraflarla belgelemiştim. Melih, kendisi adına yayın yapan bir televizyon kanalına çıkıp siyasi görüşlerini aktaracaktı. Ankara'da belediyeye ait ve dolarla kiralanan bütün otobüs durakları, bilbordlar ve afiş yerleri, bu programın kocaman ilanlarıyla donatılmıştı.

‘‘Fazilet Partisi kapanıyor mu’’ gibi sorulara yanıt verecekti!

Ya Fazilet'in, yani kendi partisinin kapatılıp kapatılmayacağını biliyordu, ya da halkı aldatmaya kalkışıyordu!

Bütün Ankara'ya asılan ve kişisel amaçla verilen bu ilanlar için belediyeye para ödenmesi gerekiyordu.

Bu para ödenmiş miydi? Kim ödemişti? Ödenmediyse, kamu olanaklarını kendi kişisel ve siyasal amaçları doğrultusunda nasıl ve hangi hakla kullanıyordu?

Dünkü yazımda, en az 50 milyar lira olması gereken bu ödemenin faturasını fakslamasını istirham etmiş, ayrıca İçişleri Bakanlığı ile Ankara Valiliği'ni de uyarmıştım.

Melih'ten ve diğer kuruluşlardan, bu yazıyı yazdığım dün saat 17.00'ye kadar tık yoktu! Kimse zannetmesin ki ben bu konuları unutacağım.

*

Bunları niçin yazıyorum ve üzerinde duruyorum? Tayyip ve Melih, eğer Fazilet Partisi kapatılırsa, parti kurup genel başkan olmaya soyunuyorlar! Haklarıdır, insan hayal ettiği müddetçe yaşar!

Ama bu şahıslar, kendilerine şu anda sorulan basit sorulara bile yanıt veremiyorlar. Bir de bu kafaların ülke yönetiminde olduğunu, o takdirde neler yaşayacağımızı bir düşünün!

VE AHMET TANÜREK ANLATIYOR

Dün, Tayyip'in oğlunun çarpmasıyla vefat eden Sevim Tanürek'in eşi Ahmet Tanürek'le konuştum. Tayyip'ten yanıt gelmiyordu, bakalım Ahmet Bey ne diyecekti. Anlattıkları bir ibret belgesiydi. Lütfen dikkatle okuyunuz ve şu olanları unutmayınız:

‘‘Tayyip'in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti.

Yakalandığında polislere Tayyip'in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz' dediler.

Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler.

Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler.

Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! Ama Tayyip'in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık.

Hákime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz' diye azar işittik. Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım.

Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. Onlardan da şikáyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip'in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı' geldi.

Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev' vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik... Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü.

Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8'de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.’’

İşte böyle sevgili okuyucularım! ‘‘Allah, Peygamber, din, iman, cami, ezan, Kuran’’ diyen, ancak kendilerine sorulan basit sorulara bile yanıt veremeyen Tayyip ve Melih gibiler, Türkiye'yi yönetmeye talip! Haydi hayırlı olsun!

Yazarın Tüm Yazıları