Rüstem Paşa Camii

Güncelleme Tarihi:

Rüstem Paşa Camii
Oluşturulma Tarihi: Haziran 29, 2000 00:00

Haberin Devamı

Mimar Sinan'ın başyapıtlarından biri olan Rüstem Paşa Camii, Tahtakale'de işyerleri arasında soluk almaya çalışan, çinileriyle büyüleyici bir eser. Skylife Dergisi'nin haziran sayısında yer alan camiyle ilgili yazıyı yayımlıyoruz.

Rüstem Paşa Camii, İstanbul'da ticari nabzın kuvvetle attığı Tahtakale'de, dış mimarisi ile pek de göze çarpmayan bir yapı. Çevresindeki işyerlerinden sıyrılarak görülebilmesi, ancak dükkanlar ve depolardan oluşan bir zemin kat üzerine oturtulması ile sağlanmış. Caminin avlusuna, çeşitli tarihlerden kalma iş hanları arasından yükselen merdivenlerle ulaşılıyor. Bu yüksekliğe vardığımızda işyerlerini ve dar sokakları unutur, Mimar Sinan'ın başyapıtlarından biri karşısında, buluruz kendimizi. Cami 1560'lı yıllarda Mimar Koca Sinan tarafından, dönemin en ünlü devlet adamlarından Sadrazam Rüstem Paşa için yapılmış olmasına rağmen, orta büyüklükte ve tek minarelidir. Çünkü, o dönemde cami yapımıyla ilgili bazı kurallara uymak gerekliydi. Birden fazla minare ve çok sayıda şerefe ancak sultanların yaptırdığı camilerde bulunabilirdi. Rüstem Paşa ise neredeyse padişahtan daha zengin ve güçlü bir kimseydi. Peki bu durumda, gücünü İstanbul'da kendi adını taşıyacak camide nasıl gösterecekti?

Yangınlar, depremler

Sorumuzun yanıtını yapının süslemelerinde buluyoruz. Mimar Sinan, yapılarında aşırı süslemeden kaçınırdı. Kanuni Sultan Süleyman için yaptığı Süleymaniye Camii'nde bile çiniyi ölçülü, hatta çok az kullanmıştı. Rüstem Paşa Camii'nde ise bütün duvarlar ve taşıyıcı elemanlar, büyük kemerler hizasına kadar tamamen çini ile kaplı. Öyle ki, dönemin ünlü İznik çini atölyeleri, camiye çini yetiştiremiyordu. Hatta Kütahya'dan çini getirilmesi gerekmişti.

Rüstem Paşa Camii birkaç defa yangın ve depremden zarar gördü. Yapılan tamirlerde ise, her seferinde yerlerinden oynayan çiniler yeniden duvarlara yerleştirildi. Camideki en son restorasyon çalışması, 1990'lı yıllarda yapıldı. Çinilerin yerlerinden oynamaması için gerekli sağlamlaştırma işlemleri yapıldığı gibi, önceki çalışmalarda yapılmış yanlış düzenlemeler de giderildi.

Stilize motifler

Osmanlı çiniciliğinin altın yıllarını yaşadığı dönemde, çini sanatının klasik renkleri olan firuze mavisi ve laciverde güzel, canlı bir kırmızı ve zümrüt yeşili eklenmişti. Ayrıca beyaz hamurun ve saydam sırın kalitesi ile çok temiz bir beyazlık sağlanıyordu. İşte, Rüstem Paşa Camii'nin iç görünüşü, bu renklerin sağladığı canlılığı yansıtır.

Duvarların geniş yüzeyleri ile taşıyıcı büyük ayakları kaplayan çinilerin çoğunda, sonsuz düzende tekrarlanan desenler uygulanmış. Bu çinilerde, Osmanlı sanatının yüzyıllar boyunca uyguladığı çok stilize motifler, 16. yüzyıl ortasında ortaya çıkan daha naturalist bitki motifleriyle yan yana, zaman zaman da iç içe kullanılmış. Bu birleşimin en güzel örnekleri Rüstem Paşa Camii çinilerinde sergilenmiş. Geleneksel motifler de oldukça farklı bir anlayış içinde karşımıza çıkıyor. Rumiler bazen çarkıfelek gibi dönüyor, bazen de birkaç tanesi birleşerek daha büyük motifler oluşturuyor.

Örneğini sadece bu yapıda saptadığımız bir çini panoda ise, naturalist akıma geçiş döneminin, saz üslubunun yansımasını buluyoruz. Panoya bakarken, hançer biçimli yaprakların rüzgarda uçuşmasını görür gibi oluruz. Gerek sonsuz desenlerin, gerek büyük panoların etrafında ilginç bordürler bulunuyor. Bunların kiminde laleler ve karanfiller, geleneksel motiflerle birlikte. Camide, ancak tekstil ürünlerinde görülen özelliğe sahip bordürler de bulunuyor; büyük rumilerin oluşturduğu genişçe yüzeyler, ikincil motif olarak kullanılan stilize çiçeklerle hareketlendirilmiş.

Çinilerin özellikleri

Rüstem Paşa Camii çinileri, aynı zamanda, yüzyıl ortasından başlayarak ortaya çıkan naturalist bitkisel süsleme akımının en güzel örneklerine sahip. Sonsuz düzendeki çinilerde kullanılan çiçek çeşitleri lale, karanfil ve gülden ibaret. Ancak, caminin çinileri lale motiflerinin çeşitliliği ile ünlü. Rüstem Paşa Camii'nde birbirinden farklı, kırk-elli çeşit lale saptanmış.

En zengin çini panolar ise, bahar açmış meyve ağaçları ya da bunların dallarından oluşuyor. Çokgen planlı mihrap nişinin her bir yüzeyinde tekrarlanan birbirinin eşi panolarda, geleneksel stilize motiflerden bir arka plan üzerinde, vazoda bahar açmış dallar yer alıyor. Dönem akımına rağmen gelenekten vazgeçilmemiş, bahar açmış dallar bir şemse (oval madalyon) içine alınmış.

Bu panodaki nispeten yalın görünüşteki bahar motifinin son cemaat yerinde, çok daha zengin bir kompozisyon oluşturduğunu görürüz. Türünün bir başyapıtı olan bu panoda, ağacın dalları oldukça kalın ve doğadaki rengine çok uygun. Dallar üzerinde budak yerleri bile belirtilmiş, çiçekler ayrıntılı, gölgeli ve adeta katmerli çizilmiş. Panonun alt bölümünde bahar aylarının, başta lale ve gül olmak üzere çeşitli çiçekleri işlenmiş. Bunlar ağacın dalları arasına girerek zemindeki boşlukları dengeli bir şekilde dolduruyorlar. Dikkati çeken bir başka motif ise, panoda birkaç yerde tekrarlanan haşhaş kozası. Bahar kompozisyonu, düğümlü bir şeritle kemer şeklinde sınırlanmış. Böylece son cemaat yerinde namaz kılacaklar için bir küçük mihrap oluşturulmuş. Geleneklerden yine vazgeçilmemiş, kemerin yukarısında kalan bölümler için rumiler tercih edilmiş.

Osmanlı mimarisinin ve çini sanatının dorukta olduğu dönemin en seçkin yapılarından biri olan Rüstem Paşa Camii'nin güzelliklerini tam olarak algılamanın ancak yerinde görmekle sağlanabileceğini unutmayalım.

Prof. Dr. Yıldız DEMİRİZ

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!