Ertuğrul Özkök mü beni gazeteci yaptı?

BENİMLE ilgili bir çok defa, "karalama" diyebileceğim yazılar yazıldı, yazılıyor. Ancak ben bu aşağılayıcı yazılara kayıtsız kaldım şimdiye dek.

Üstelik, nedenini bilemediğim bir ezilmişlikle, bu karalamaları yapanlar benimle karşılaştıklarında boynuma sarılıyor ve takdir ettiklerini söyleme gereği duyuyorlar her nedense. İşte bunlardan birisi, yine köşesinde, üstelik diğer gazetecileri de küçümseyerek ve korkaklıkla suçlayarak şöyle yazmış; Hiç kimse, ’Spor medyası ve yazarları kendini geliştirmeli’ diyen Ertuğrul Özkök’e, müzisyen olan damadı Ercan Saatçi’yi hangi kriterlere göre gazeteci yaptın diye soramadı(!)"

Gerçi bu zat-ı muhterem de, ne bana, ne de Ertuğrul Bey’e böyle bir soru soramadı ama ben yine de cevaplamak istiyorum bu "Damatlık" mevzuunu;

1 Beni Ertuğrul Özkök spor yazarı yapmadı. Ama onun bu konuda elimden tutması bana gurur verirdi doğrusu. Keza bu gazetede ve diğer gazetelerde Ertuğrul Bey’in yetiştirdiği ve lanse ettiği gazetecileri, genel yayın yönetmenlerini tüm Türkiye okuyor ve takip ediyor. Ben de Ertuğrul Bey’in lanse ettiği yazarlardan biri olmayı çok isterdim. Ama damat olduğum için bu olamadı maalesef.

2 Ancak, gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim ki, kayınpederim Ertuğrul Özkök olduğu için hep haksızlığa uğradım ve hırpalandım. Ertuğrul Bey’in bana getirisi, özet olarak budur. Yıllar önce Ertuğrul Bey uyarmıştı, "Dikkat et, benim yüzümden seni çok hırpalarlar"

3
Ben İlk kez Hürriyet Gazetesi’nin bünyesinde çıkarılar, "Spor Gazetesi"nde yani 1993 yılında, (İlhan Uzundurukan yönetiminde) yazmaya başlamıştım.(1997 yılında evlendim.) Yani o zamanlar Ertuğrul Bey’le tanışmamıştım henüz.

4 Yazarken, Türk spor basınına yenilikler getirmeye çalıştım. Sizlerse hala geriye götürmek için uğraş veriyorsunuz. Yazı dilim ve olaylara bakış açımda hiç kuşkusuz müzisyenliğimde ki yaratıcılık da var. Sizler ise yaratıcılığı sadece, "Sorun yaratmak" olarak algılamıyor musunuz?

5 Spor yazarı olmanın kriterleri açıklansa, kuşkusuz ben de eğitimimle, bilgimle bunun içinde yeralabilirdim. Ya hala 1970-80’lerin spor yazarlığını yapanlar?

6 Müzisyen ve müzik adamı kimliğim, benim gurur kaynağımdır. Utanarak yazıyorum ama bilinmelidir ki, bu ülkede dinleyip efkarlandığınız ya da neşelendiğiniz yüzlerce bestenin ve güftenin altında ismim yazar. Bu kimliğimin aşağılanmış bir edayla kaleme alınması tabii ki beni çok üzer. Gurur duyduğum bu kimliğim oluştuğunda ve sonrasın da Ertuğrul Bey ile tanışmamıştım henüz.

7 Ayrıca, bu durum ikinci mesleğimin spor yazarlığı olmasını etkilemez elbette. Üstelik benim yapabildiğim birkaç mesleğim daha var. Örneğin, Kayak Federasyonu Basın Sözcüsüyüm, Referans Gazetesi’nde hafta sonları müzik ve eğlence dünyası ekonomisi yazıyorum, Türk Halk Oyunları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesiyim, müzik şirketi ve reklam ajansı sahibiyim, prodüktörüm, kreatif direktörüm, zaman zaman oyunculuk, bazen de televizyon programları yapıyorum. Yayınlanmış 600’ün üzerinde şarkı sözüm ve bestem var.

Şimdi tek mesleği spor yazarlığı olmayanlara birkaç örnek daha vereyim; TV yöneticiliği ve genel müdürlüğü yapmış olan İbrahim Altınsay, İşadamı Erdoğan Şenay, İşadamı Ömer Üründül, Finans Uzmanı, Danışmanı ve Öğretim Görevlisi Deniz Gökçe, İşadamı Ahmet Ağaoğlu (aynı zamanda Golf Federasyonu Başkanı), Stand Up ve TV sunucusu, show dünyasının ünlü ismi Aziz Üstel, İşadamı Ergun Gürsoy, Doktor ve eski hakem Ahmet Çakar, TV eleştirmeni Emre Aköz, İşadamı Ömer Çavuşoğlu vs...

8 Ayrıca, ben spora farklı bir gözle, farklı bir açıdan bakıyorum. Hemen her gazetede rastlayacağınız aynı haberleri yorumlamıyorum. Zaman zaman sorguluyorum bazen de hiçbir yerde olmayan bir haber araştırıp okurlarımla paylaşıyorum. Yani pişmiş bir yemeği tekrar ısıtıp kimsenin önüne sunmuyorum. Ya siz ?

9 Ben Fenerbahçeliyim ve Fenerbahçe’de ki tüm gelişmeleri en yakından takip edip gazeteme aktarırım. Ayrıca Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki gelişmeleri de yakından takip eder, kimsenin sorgulayamadığı konuları açık ve net bir şekilde yazar, yorumlar ve gazeteme bilgi veririm.

Umarım anlattıklarım, TSYD seminerine katılan gazetecileri iş bilmezlikle suçlayan bu zat-ı muhteremi tatmin etmiş ve bu konuda kafasında soru işareti olanları da yeterince aydınlatmıştır.

Türk spor medyası

öZELLİKLE, futbol dünyasıyla, futbol basını ve gazetelerin spor servisleri o kadar iç içe girmişler ki, herhangi bir gazetenin spor sayfasında ki özel denilebilecek bir haber bile yerel gazeteler dahil her gazetede yer alıyor. Mizanpaj ve yorumlar dışında neredeyse birbirlerinden hiç bir farkları yok. Hatta öyle ki, asparagas bir transfer haberi bile aynı gün onlarca gazetenin spor sayfalarında yer alıyor.

Okuyucu spor sayfaları arasında fark ve farklı bir şey göremiyor ve neredeyse, "Bütün bu haberler tek bir havuzdan mı çıkıyor" diye düşünmeye başlıyor. Bunun nedeni spor servislerinin vizyonu mu, istihbaratın kısıtlı oluşu mu, düşünmek yerine sadece reflekslerle gazete hazırlamak mı? Bunların tartışılması gerekiyor. Ancak benim asıl değinmek istediğim konu, daha başka.

Karakter Analizi

Dünya bilişim çağını yaşarken, internetle bilgiye ulaşmak bu kadar kolaylaşmışken, bilgilenmek ve bilgi vermek yerine, ahkam kesmeyi hele spor yazarlığı olarak gören ve kendilerini geliştiremedikleri halde Türk medyası içinde yer alabilmeyi başaran bir tür spor yazarı profilini anlatmak istiyorum.

Sanırım bu profili çizdikten sonra spor basının patinaj çekmesindeki nedenler kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Ben, "spor medyasının, yazarlarının ve yöneticilerinin" kendilerini sürekli geliştirmesi gerektiğine inanıyor ve böylece ekonomisi git gide büyüyen futbolun, basketbolun ve diğer sporların daha iyi bir şekilde işleneceğini ve pazarlanabileceğini düşünüyorum. Evet pazarlama sözcüğünü kasten kullandım. Çünkü bir spor yazarının en az bir ekonomi muhabiri kadar ekonomik gerçeklerin farkında olması gerektiğine inanıyorum.

Ama ne yazık ki, bugün bu gerçekler sadece beklenti düzeyinde. Spor medyasının ve kulüplerin kaotik durumlarıyla beslenen garip bir yapısı oluştu. Bu tür tür spor yazarlarıyla ilgili bir kaç saptamamı sizlerle paylaşmak istiyorum;

Bu kişiler, 1980 öncesinde olduğu gibi, çağı yakalayamamış, internet kullanamayan, e-mail atamayan, köşelerinde ki e-mail adreslerine gelen eleştirileri başkalarına okutturan, dünyayı takip edemeyen yazarlar, gazeteciler. Onlar için teknolojiyi kullanmak ve takip etmek adeta zulümdür.

Alışkanlıkları ve davranış biçimleri

Yaratmaya çalıştıkları kaosla beslenen bu tür spor yazarlarının bazı alışkanlıklarını ve karakter analizini size tarif etmeye çalışayım;

Kendilerini spor medyasının duayeni olarak konumlandırır ve her fırsatta gazeteci kardeşlerine(!) eleştirilerini sıralarlar...

Onlar, ülke meselelerini de, çalıştıkları gazetelerin aslında nasıl yönetileceğini de çok iyi bildiklerini düşündüklerinden Genel Yayın Yönetmenlerini ve spor müdürlerini asla beğenmezler.

Siyaset, sağlık, müzik, iletişim bilimi, gibi konularda da sözde, söz sahibidirler.

Tuttukları takımın teknik direktöründen iyi takım kurar ve taktik verebilirler.

Rakip takımlar hakkında sürekli komplo teorileri ve karalamalar öne sürerek takımlarının taraftarı tarafından taktir edilmeyi beklerler.

Kulüp başkanlarını hiç beğenmezler çünkü bu işi de daha iyi yapacaklarına inanmış durumdadırlar.

Bugünkü çağa ayak uydurmak ve hatta buna çalışmak bir ihanettir onlar için.

"Ben demiştim"in keyfini yaşamak isterler hep. Ve bunun için de önceden ortaya olasılıklara göre -zaten gerçekleşecek- görüş atarlar.

Çözümleri yoktur. Çözüm böyleleri için yolun sonu dur.

Son nefeslerine kadar Türk spor basınının bekçiliğini yapmaya ve adaletini sağlamaya kendilerini adamış ve yemin etmişlerdir(!)

Onlara selam vermeyen bir kulüp yöneticisi veya Başkanı ertesi gün bu kişilerin köşesinde suçlanırken buluverir kendilerini.

Futbolcular onlar için biçilmiş kaftandır gündeme gelme konusunda.

Özellikle yıldız futbolcularla uğraşırlar, asla reytingi olmayan futbolcuyu kaleme almazlar.

Kendilerini zaman zaman anıtlar yüksek kurulu, ve RTÜK gibi görürler.

Ülkemizdeki her gazetede böylelerine rastlamak mümkündür. Hatta bazı gazeteler, yazarlarını böylelerinden seçer ki, daha çok ses çıkarabilsinler. Ama günün sonunda kalıcı olanlar, vizyonu olanlar ve futbol ailesinin başarısı ve temizliği için çalışanlardır.

Spor yazarları kendisini geliştirmeli

Ortamı germeye çalışanlar değil yumuşatarak ekonomisine zarar vermek istemeyenler, katkıda bulunanlardır. İkili ilişkileri nedeniyle bir menfaat ortamı yaratmadan eşit davranabilenlerdir. Diğer gazetelerdeki meslektaşlarını isimleriyle alkışlayabilen kompleksiz insanlardır.

Geçtiğimiz günlerde, ana Sponsorluğunu Türkiye Futbol Federasyonu’nun yaptığı, TSYD seminerinde konuşan, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, aslında benim tarif etmeye çalıştığım bu durumu tek bir cümlede özetlemişti; "Spor servisleri devrim yapmalı, spor yazarları kendilerini geliştirmeli."
Yazarın Tüm Yazıları