Cumhurbaşkanı ile 'Erdoğan-Doğan çatışma'sına dair: Gül’un umudu: 'Bayram’da yumuşama ve barışma'

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le birlikte New York’tayız. Birleşmiş Milletler (BM) 63. Genel Kurulu vesilesiyle. Ankara’dan havalandığımız sırada uçakta dağıtılan programda, Cumhurbaşkanı Gül’ün çoğunun adı Türkiye’de pek duyulmamış en az 35 ülke devlet başkanı ile ikili görüşme yapacağı görülüyor.

Haberin Devamı

Katılacağı yemekler, resepsiyonlar, Amerikan medyası ile temasları ve bu arada dünyadaki son mali sarsıntının “merkez üssü” olan New York Borsası'na (NYSE) cuma günü giderek borsayı açacak olması da cabası. Türkiye ve Türk diplomasisi, - hatta herhangi bir ülke-

açısından baş döndürücü bir haftaya giriyoruz.

Ne var ki New York yolunda, uçakta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile sohbetimizde konu sanki kaçınılmaz olarak, Recep Tayyip Erdoğan-Aydın Doğan savaşına, yani başbakanın Türkiye’de başlattığı ve adeta “ağız dalaşı” haline soktuğu çatışmaya geliyor. İsim telaffuz etmeden,

Haberin Devamı

Gül’e “Dışarıda farklı, içerde farklı bir Türkiye imajı var” diye hatırlatma yapıldıktan sonra, “dışarıda krizleri, kavgaları çözmek için çabalayan bir Türkiye, içeride ise kavga eden bir Türkiye”ye ilişkin ne düşündüğü soruluyor.

Gül’ün yüz hatları bu “çatışma”dan memnun olmadığını ele verecek çizgilere bürünüyor. Ama, kısa bir duraksamanın ardından, ağzından çıkan kelimeleri özenle seçerek, ölçe biçe ve hiçbir isim telaffuz etmeden cevap vermek için gayret ettiği de dikkat çekiyor.

“Devlet kurumları arasında olsa, ‘anayasal görevim’ diyerek, cumhurbaşkanı olarak araya gireyim. Ama polemik şahıslar arasında. Bayram vesilesiyle daha yumuşak bir havanın doğacağını umuyorum. Bayramın barıştıracağını düşünüyorum.”

Yüz yüze olduğumuz, dolayısıyla cumhurbaşkanı ile sohbetin tüm havasını yaşadığımız ve ölçebilecek durumda bulunduğumuz için, bu sözlerin bir “kanaat” ifadesinden ziyade bir “temenni” olduğunu anlayabiliyoruz.

Bu sözler, “aynı kültür kodları”nı paylaştıkları varsayılan ikiliden, cumhurbaşkanından, başbakana “üstü kapalı bir mesaj” olarak da algılanabilir. Bir hafta sonra başlayacak Ramazan Bayramı, “küslerin barışacağı”, “çatışmaların arkada bırakılacağı” bir vesile olarak, malum, Müslümanlar arasında özellikle vurgulanır.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanının Erdoğan-Doğan arasında bayramda “yumuşak bir havanın doğması” ve “bayramın barıştıracağı”na dair “umudu”nu, kavgayı tam da kendisinin (Abdullah Gül) Ermenistan’a giderek Türkiye’nin uluslararası profilini parlattığı gün bugün vardığı düzeye taşıyan başbakan (Tayyip Erdoğan) olduğuna göre, başka nasıl yorumlamalı?

***                                     ***                            ***

Cumhurbaşkanı Gül, bayrama denk gelecek 1 Ekim TBMM’deki yeni yasama yılını açış konuşmasında ne “mesajlar” verecek?

Gül, “Konuşmamın bazı temel konuları olacak. Bunların başında AB geliyor” karşılığını veriyor. “Meclis’teki konuşmamda ayrıca hükümetin, parlamentonun sorumlulukları, AB süreci için işbirliği zorunluluğu üstünde de duracağım. Çünkü bırakan Meclis’teki grupları, üç milletvekili bir araya gelse, temel yasaların görüşülmesini kilitleyebilir” diyor.

Haberin Devamı

Ve ekliyor: "AB’ye dönersek, aslında Türkiye’nin bütün fasılları kendisinin açıp kapatma iradesini göstermesi lazım. Gerisi, AB ile açıp-kapatma aslında formalite. Çünkü AB’yi beklemeden fasılları kendimiz açıp kapatırsak, zihniyet değişimi de, reformlar da hızlanacak. Ekonomiden eğitime kadar birçok alanda köklü değişiklikler olacak.”

Uçak sohbetimizde, TBMM açış konuşmasında üzerinde özellikle duracağı bir başka hususu, üniversiteler, eğitim, araştırma-geliştirme (Ar-Ge) ve teknoloji olarak ifade ediyor. “Türkiye gibi bir ülkenin özel siyasi değeri olmalı” önermesini yapıyor, “Türkiye’nin bu alana (Ar-Ge) çok önem vermesi şart. Bilgiye, teknolojiye, Ar-Ge’ye dayalı üretime yönelmek zorundayız. Teknoloji üreten ülkeler bahsinde, ABD, AB, Japonya, Çin, Hindistan ve Güney Kore’nin yanı sıra Türkiye’nin de zikredilmesi gerek. Bunun için yoğun yatırım gerekiyor.”

Haberin Devamı

Abdullah Gül, bu konuda şu çarpıcı bilgileri aktardı: "Dışişleri Bakanlığı döneminde, AB, tam üyelik için müzakereler açma kararı alınca, devletin çeşitli kurumlarından brifingler aldım. Ne kadar hazır olduğumuzu görmek için. Askerden polise, iş dünyasından çeşitli bakanlıklara kadar. Ne yazık ki o süreçte en hazırlıksız üniversiteler çıktı. AB ile 6. Çerçeve Program’a Ar-Ge’ye dayalı projeler için peşin olarak 250 milyon euro yatırdık, sadece 52 milyon euroluk fon kullanabildik. Düşünün; örneğin 2.5 milyon nüfuslu Slovenya’nın sadece 2 üniversitesi var ama 70 milyon nüfuslu, onca üniversiteye sahip Türkiye ile aynı sayıda proje verdiler. 7. Çerçeve Program hazırlanırken AB ile pazarlık yaptık: 'Parayı peşin vermeyiz ve programın yarısında durum değerlendirmesi yaparız' dedik. 450 milyon euroluk bir katkımız söz konusu. Şimdiye kadar 150 milyon euro yatırdık. Ama 160’dan daha fazlasını aldık. Üniversiteler, TÜBİTAK, özel sektör işbirliğiyle başardık.”

Haberin Devamı

***                      ***                      ***

Gül’ün hafta boyu sürecek yoğun New York takvimi içinde en çarpıcı gelişmeler, Kafkasya’ya ilişkin olabilir. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın New York’a geleceği belli değil. Gelirse, görüşecekler. Ancak, yine New York’ta bulunan Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Ermenistan’lı ve Azerbaycan’lı muadilleri ile görüşmesinden Karabağ’ı da içeren “yeni bir şeyler”in çıkma ihtimali var.

Gül’ün hâlâ Erivan’a yaptığı “tarihi ziyaret”in heyecanını taşıdığı görülüyor. Gül,“Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan meseleleri için umutluyum. Bu konu (Erivanziyareti ve futbol diplomasisi) dış basında da, uluslararası diplomaside de çok yankı yarattı. Bütün bunlar Türkiye’yi çok farklı bir yere oturttu. Kavga eden ülke yerine, çözüm için uğraşan ülke imajını kazandı. Aslında bu değişim 2004’teki Kıbrıs referandumuyla başladı ama bu gelişmeyle konsolide oldu. BM’nin de görmek istediği işte böyle bir Türkiye. Sadece devlet adamları, siyasiler değil; sanatçılar, yazarlar, işadamları, artistler, sporcular da Türkiye’nin görünümünü parlatıyorlar”diye konuşuyor.

Başlattığı “diplomatik çıkış”ı “Bu adımlar elbette cesaret istiyor. Ama ölçülü bir cesaret. Zaten ölçüsüz cesaret olumlu sonuç vermez. Kafkasya’da riskler de, fırsatlar da aynı anda ortaya çıktı. Erivan’a gidişim, fırsatlar yarattı. Bunun böyle olduğunu, hem Sarkisyan, hem de hemen ardından İlham Aliyev’le konuşmalarımda gördüm. Aliyev, ‘Erivan’a gitmeniz hem sizin için, hem de bizim için iyi oldu’ dedi” diye anlatıyor. Ardından bu konudaki “en can alıcı” değerlendirmesini yapıyor:

“Erivan ziyaretiyle harekete geçen dinamikleri kaçırırsak, bir sonraki fırsat için 15-20 yıl beklemek gerekebilir.”

***                        ***                   ***

Otel odamda karşımda açık duran televizyonda hava durumunun sunucusu, “Bugün (22 Eylül pazartesi) saat 11.44’ten itibaren sonbaharın resmen başlayacağını” bildiriyor. Yani Türkiye saati ile 17.44’te resmen başlayacak sonbahar. Ömrümde ilk kez sonbaharın “resmen” başlama tarihinin ilan edildiğini duyuyorum. Neden, New York saati ile 11.45 değil de, 11.44, onu da anlamıyorum.

Bununla birlikte, New York’ta Abdullah Gül ile birlikte baş döndürücü bir diplomasi trafiği haftasına (sonbaharın “resmen” başladığı bugünden itibaren) giriyoruz. Bunu biliyorum.

Tayyip Erdoğan’ın hafta içi neler yapacağını, neler söyleyeceğini, gölgesini New York’un üzerine ne ölçüde düşüreceğini ya da düşürmeyeceğini, “sonbaharın bu ilk günü” itibarıyla bilmiyorum...

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları