RTE: Kriz vaktinde, seçim yolunda...

Bugünden 48 saat önce yatırım bankacılığının yanlarına yaklaşılmaz dev isimleri Lehman Brothers’ın, Amerikan Merkez Bankası’nın kendisini terketmesi üzerine iflas bayrağını asacağını, Merrill Lynch’in teslim bayrağını çekerek kendisini Bank of America’nın kucağına bırakacağını bilmiyorduk. Şu an ise dünyanın en büyük sigorta şirketi AIG’nin önümüzdeki 24 saat içinde batıp batmayacağını bilemiyoruz.

Haberin Devamı

Amerika’nın 21.Yüzyıl’a bir “ekonomi mucizesi” ile girmesinde başrolü oynayan bir dehanın, Alan Greenspan’ın dahi aklını durduran bu başdöndürücü gelişmeler, Amerikan Hazinesi’nin Fannie Mae ve Freddie Mac isimli iki konut devini kurtarma girişiminin hemen ardında denk geldi.

Aslında, Fannie Mae’nin kurtarılmak zorunda kalması, Lehman Brothers’ın ortada kalmasının habercisi gibiydi ve tüm bunlar, ancak, dünyanın 1929 Ekonomik Depresyonu ile karşılaştırılabilen finans piyasalarında büyük bir “küresel kriz eşiği”nin işaretleri olarak kabul görüyor.

Küresel ekonomi ya da ekonominin tarihte görülmedik biçimde sanal ortam üzerinden küreselleşmesi, “uluslararası sistemin merkezi” Amerika Birleşik Devletleri’nin nezle olması –ki hastalık galiba nezleden daha ağır-durumunda dünyanın her köşesinin grip olması anlamına geliyor.

Haberin Devamı

Türkiye de bu ihtimallerin dışında değil. Nitekim, Wall Street’te patlak veren kriz havasının, her yerden çok İstinye’yi yani İMKB’yi vurması, Türkiye’de ekonominin mevcut halinin uluslararası mali piyasalardaki kriz ihtimali karşısında kırılgan olduğunu ortaya koyuyor. Esasen, “kriz vuracak; sermaye girişi azalacak” bir YASED sloganı oluverdi bile.

Sermaye girişinin azalması bir yana, bir de hızlı ve büyük miktarlarda sermaye çıkışı, yani sıcak para kaçışı olursa, Türkiye’nin yakın geleceğini zor günler bekliyor demektir.

 

***                   ***              ***

 

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “tarihi” diye nitelenen Ermenistan’a gidişiyle aynı güne denk gelen Aydın Doğan’a karşı giriştiği “Blitzkrieg”in, ekonomiye ilişkin olarak Türkiye’nin önünde uzanan muhtemel gelişmelerle ilgisi olabilir mi?

Olabilir.

Taraf’ta Neşe Düzel’in A&G adlı araştırma şirketinin sahibi Adil Gür’le yaptığı söyleşide bunun böyle olabileceğine ilişkin ipuçları var.

Neşe Düzel soruyor: “Başbakan’ın sert tepkisinin sadece, Deniz Feneri’yle ilgili yolsuzluk iddialarında kendi adının da geçirilmesiyle ilgili olmayabileceğini söylediniz. Başbakan Erdoğan başka neye tepki gösteriyor olabilir?”

Haberin Devamı

Cevap: “Başbakan zaman zaman fevri davranan biri ama Deniz Feneri haberi bu kadar gürültüye neden olamaz... Medya-siyasetçi kavgasında aklıma şu komplo teorisi bile geliyor; acaba Başbakan, Aydın Doğan’ı konu ekonomiye gelmesin diye mi böyle mindere çekti? Çünkü Ak Parti kavga etmezse sıra Türkiye’nin temel sorunlarını konuşmaya gelecek...”

Söyleşinin bir yerinde ise şu gözlem dikkat çekiyor: “Eğer önümüzdeki altı ayda piyasalarda çok önemli bir dalgalanma olmazsa ve bir kriz yaşanmazsa Ak Parti oylarını korur ve yüzde 60 civarında oy alır. Aslında Türkiye’de adı konmamış, ötelenmiş bir ekonomik kriz var. Bu kriz sürekli öteleniyor ve yerel seçimlere kadar da ötelenmeye devam edecek. Kriz yerel seçimden sonra patlayacak. Yerel seçimde CHP ve MHP önemli oranda oy kaybedecek...”

 

Haberin Devamı

***                         ***                   ***

 

Tayyip Erdoğan konusuna dönelim... Türkiye’nin yüksek öğrenimli eliti –buna medya yönetimleri ve köşeleri de dahil- Kasımpaşalı Başbakan’ın olağanüstü siyasi önsezisinin, yeteneklerinin, strateji ve taktik manevra becerisinin farkına hiç varmadı. Onun genellikle “eksik yönlerini” görerek, ona tepeden baktı. Ve, sonuç olarak hata etti.

Tayyip Erdoğan, fevriliği olmakla birlikte, bundan daha fazla oranda “siyasi rasyonalitesi” olan birisi. Ben, en başından beri, Başbakan’ın Aydın Doğan ve Doğan medya grubuna karşı bir “Blitzkrieg” şeklinde başlattığı savaşı 2009 ilkbaharındaki yerel seçim kampanyasının “startı” olarak gördüm.

Haberin Devamı

Almanya’daki Deniz Feneri davasına ilişkin Doğan medya grubunun gazetelerinde çıkan haberler söz konusu “Blitzkrieg” için bir bahane, bir vesile teşkil etti.

Tayyip Erdoğan, ani saldırıyla CHP lideri Deniz Baykal ile Doğan grubunu aynı yatakta gösteriyor ya da aynı yatağa girmeye zorluyor. İkincisine kan kaybettirmenin, gözden düşürmenin kestirme yolunu deniyor.

Yerel seçimlerde yüzde 50 dolayına gözünü dikmiş bir siyasi parti lideri olarak, seçimlere doğru bozulabilecek ekonomiyle birlikte partisinin “Aşil topuğu”nun yolsuzluklar konusu olabileceğini görüyor. Tam bu noktadan üzerine gelinebileceğini sezdiği bir sırada giriştiği “yıldırım savaşı” ile üzerine gelecek medya gücüne karşı inisyatif ve ön almış oluyor. Seçime giden yolda, o medya gücünün kendisine yönelik eleştirilerinin inandırıcılığını sarsmayı hesaplıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut “kutuplaşma ortamı”nda, Tayyip Erdoğan’ın bu hesaplarında “yanlış yaptığı” söylenemez;çünkü böyle bir “kutuplaşma ortamı”nda herkes inanmak istediğine inanır. Ak Parti’nin şu sıradaki seçmen kitlesi neyse ve ne kadarsa, Başbakan’ın doğrudan taraf olduğu herhangi bir çatışma halinde Tayyip Erdoğan’a inanma eğiliminde.

Peki, Tayyip Erdoğan’ın yanıldığı yer var mı?

Var. Böylesine “küresel” etkiler altındaki bir dünyada, böylesine “yerel” oyunculukla devlet adamlığı performansı gösterilemez.

Şu dönemde devlet adamı olarak davranmayan siyasetçilerin ise, iktidar ömürleri arzuladıkları ve sandıklarından daha kısa olur...

 

Yazarın Tüm Yazıları