Darağacında yıldızlar

Bizim milli futbol takımı Belçika ile Kadıköy’de berabere kalınca, başta futbol medyası, milli takımımızın yıldız isimlerine yönelik darağaçları kurulmaya başlandı.

Haberin Devamı

Sallandırılacakların başında elbette Fatih Terim geliyor. Milli takımın başındaki adam. Fatih Terim’inkinin yanına kurulan darağacında ise onun “torpillisi” gibi gördükleri takım kaptanı Emre Belözoğlu’nu asmaya karar verdikleri anlaşılıyor.

Hem Erivan’da, hem de İstanbul’da milli takımımızı seyretmiş olduğum için, ay-yıldızlı formayı taşıyan oyuncularımız ve “başkomutanları”nın akıl almaz ve kabul edilemez bir haksızlığa hedef oldukları duygusundayım. Gerek Fatih Terim, gerekse milli takım, olağandışı şartlarda geldikleri ve sahaya çıktıkları Ermenistan’da spor tarihimizde pek az görülmüş bir “siyasi bilinç” ve “sportmenliği” sergilemişlerdi.

Fatih Terim, Ermenistan yolunda ve orada ve sonrasında ağzından çıkan her sözle, bir yandan futbolu siyasetin tecavüzünden korumaya çalışırken, diğer yandan da büyük bir siyasi bilinçle milli takımın üzerine büyük bir vakarla yerine getirdikleri, altından kalkabildikleri bir “misyon” yükledi.

Haberin Devamı

Erivan’da 93 yıllık bir hınç birikimiyle motive olması beklenen, kendi sahasında oynayan ve orada Hrazdan Stadyumu'nda çok güçlü rakiplerin takıldığı Ermenistan milli takımına karşı futbol oynamak dünyanın en zor işlerinden biri olmalıydı. Sahaya çıktığınız vakit ıslıklanmanız, hadi herhangi bir başka stada da rastlanabilecek olağan bir tepki diyelim; milli marşınızın ıslıklanması, bayrağınız sahaya getirildiğinde ona karşı muhtemel bir olumsuz davranışın stresi ve herhangi bir sorumluluk almadıkları tarihin çok ağır yükü omuzlarına yıkılması, 20’li yaşlarında olan genç futbolcular için kolay iş değildi.

Buna rağmen, orada, Ermenistan’da, o şartlarda “saha dışına” yönelik müthiş bir sorumluluk bilinciyle “saha içinde” ise rakibine karşı saygılı ve son derece centilmence oynadıkları bir maçı 2-0 kazanmak, son 2 yıldır oraya gelen hiçbir takımın başaramadığı bir şekilde kazanmak, başlı başına bir olaydı.

Türk milli takımı, Ermenistan’daki performansı ile herkesin saygısını sonuna kadar hak etmişti.

Haberin Devamı

Maçı bitiren düdük çalındığında gözlerimi iki kişi üzerine diktim; Fatih Terim ve Emre Belözoğlu.

Fatih Terim, ilk iş olarak rakip Ermenistan milli takımının teknik direktörüne yöneldi ve sportmence el sıkıştı. Ermenistanlı oyuncular, sahadan çıkmadan, Fatih Terim’in elini sıkmak için beklediler.

Emre Belözoğlu ise maç biter bitmez, Ermenistanlı oyunculara koşan, sarılan, galip takımımızın kaptanı olarak tüm arkadaşlarına Ermeni rakiplerine karşı saygılı ve sevecen bir şekilde maçtan ayrılış çağrısı yapan takım lideri idi.

***         ***     ***

Erivan’dan 4 gün sonra bizim milli takımı İstanbul’da seyretmenin benim açımdan bir özelliği vardı. Milli takımı ömrümde ilk kez Belçika karşısında izlemiştim. Bir yarım yüzyıl önce olmalı. Ankara’da ilk kez bir milli maç oynanacaktı ve kış vakti, eksi 10 derecenin üzerinde zemheri soğuğunda iyi bir yerde oturmak için saatler öncesinden tribünde yerimi almış, soğuktan donmamam için rahmetli babam, ayakkabılarımı ve bacaklarımı gazete kağıtlarıyla sarmıştı.

Haberin Devamı

Belçika takımı Avrupa’da “Kırmızı Şeytanlar” diye anılıyordu. Milli takımımızın bu Avrupa efsanesine karşı rezil olmadan, “milli onurumuz” fazla zedelenmeden sahadan ayrılması en büyük dileğimizdi. Takım kaptanları, ünlü ve gözlüklü futbolcu Jurion, Belçika’nın golünü attığı zaman, bunu bekliyorduk. Sonra Can Bartu, bizim golümüzü attı ve Belçika ile 1-1 berabere kalmış olmaktan çok sevindik.

Çarşamba gecesi, hakem maçı bitiren düdüğü çaldığı anda, hemen önümdeki Belçika Teknik Direktörü Rene Vandereycken’e gözüm takıldı. Sevinçten havalara sıçradı. Maç, 1-1 sonuçlanmıştı ve oyuncularımı, yenilmedikleri için aşırı bir mutluluk halindeki Belçikalılar ile tezat halinde, sahadan boynu bükük ayrılıyorlardı. Futbolda çok yol katettiğimiz belli.

Haberin Devamı

İstanbul’da Türkiye futbol oynadı, Belçika “anti-futbol”. Belçikalı oyuncular, teknik direktörlerinin verdiği taktik gereği, çok serttiler. Sportmenlikten nasiplerini almamış bir haldeydiler. Hem sertliği onlar yapıyor, hem de vakitten çalmak için yere yatıp, kalkmıyorlardı. İlk yarıda buldukları bir buçuk gol pozisyonundan birinde golü bulup öne geçen onlar oldu.

Futbol, şans ve şanssızlık gibi kavramlara açık bir oyun. Dünyanın her yerinde yüz milyonlarca insan tarafından sevilmesinin nedenlerinden biri de böyle bir özellik taşıması olmalı. Belçika’yı futbol olarak o gece ezdik. Sürekli gol aradık. Olmadı, olmadı. Belçika ne kadar şanslı idiyse, Türkiye o kadar şanssız bir gecesindeydi.

Haberin Devamı

Maçın bitmesine yirmi dakikadan daha az bir zaman kala, penaltı kazandık. O gerilimin içinde ve on binlerce kişinin ve televizyonda ekran başındaki on milyonlarca kişinin- önünde o penaltıyı atmak dünyanın en zor işlerinden biri olmalıydı.

Takım kaptanı Emre Belözoğlu topun başına geçti. İki gün önce bir televizyon spor programında, birisi kendisinden “karaktersiz” diye söz ettiği için annesi fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştı. O anda topun başında Emre olmak ister miydiniz? Böyle bir duruma “empati” ile bakmayı deneyebilir misiniz?

Emre Belözoğlu maçın 72. dakikasında, gecenin saat on buçuğunda, penaltıdan golü attı ve kollarını yukarı, Allah’a şükran duygusuyla açarak, çimlere yığılıverdi. Ertesi gün, çimlerin üzerinde böyle bir “Müslümanlık gösterisi” yapılmasını eleştiren laik eleştirileri hayretle okudum. Birçok yabancı futbolcunun benzeri durumlarda, refleks olarak haç çıkartması kimsenin garibine gitmezken, “bizimkiler”den basit “insani ölçü”leri esirgemek garibime gitti.

***              ***         ***

Fatih Terim ile Emre Belözoğlu’nun 2006’da Kadıköy’de İsviçre’yle oynanan Dünya Kupası eleme maçında çıkan olaylardan “sabıkaları” var. Ancak, bunun dersini aldıklarını, Euro 2008’de İsviçre ve Avusturya’da gösterdikleri gibi, Ermenistan karşısında geçen hafta unutulmaz bir performans sergilediler.

Vicdanlardan “müebbet hapsi” kaldırmanın bir yolu yok mudur?

Ermenistan’dan 4 gün sonra, Belçika’nın sportmenlikten hiç nasibini almamış, “provokatör” teknik direktörü Rene Vandereycken’in “provokasyonu”na gelmek gibi, yine Kadıköy’de yeni bir “suç” daha işledi Fatih Terim.

Ancak, bu onu “çarmıha germek” için yeterli sebep olabilir mi? Olmalı mı?

Hangi gerekçeyle olursa olsun, yaşını başına almış, 50 yıllık gazetecilerin, gencecik Emre Belözoğlu’nun kişiliğine eleştiri bahanesiyle, - hakaret etmelerinin meşru bir yanı var mı?

Malûm, “futbol sadece futbol değildir”…
Yazarın Tüm Yazıları