İlk adres Kur’an’ın kendisidir. Kur’an adreslerin..." /> İlk adres Kur’an’ın kendisidir. Kur’an adreslerin..." />

Kur'an'ın gösterdiği 5 temel adres (1)

Haberin Devamı

1.KUR’AN’IN KENDİSİ

 

İlk adres Kur’an’ın kendisidir. Kur’an adreslerin adresi, ışıkların ışığıdır. Zaman ve mekân üstü ışık Kur’an’dır.

 

Türk ilahiyat alanının dahi bilgini Prof. Dr. Hüseyin Atay, Kur’an’la ilgili sohbetlerimizin birinde, hayatıma yön veren söylemlerden biri olan şu müthiş sözü söylemişti:

 

“Kur’an’ı kim yapmışsa Allah odur. Şöyle de diyebiliriz: Kur’an’a Allah’tan başkası vücut veremez.”

 

 

2. AKIL

 

Adreslerden ikincisi akıldır.

 

Haberin Devamı

Kur'an’a göre, en büyük peygamber akıldır. Bu gerçek, halk ve din adamları tarafından pek bilinmez. Bilen din adamları ise, bunu pek itiraf etmezler.

 

Esas peygamber, ilk ve içsel peygamber, akıldır. Diğer peygamberler onun görünen temsilcileridir.

 

Esas peygamber olan akıldan nasibi olmayanların, öteki peygamberlerden bir hayır görmeleri mümkün değildir.

 

Hayatın ve insanın komutanı da akıldır.

 

Ebu Hâmid Gazalî (1058-1111) gibi, aklı mahkûm eden ve İslam’da akılcılık dönemini kapatan bir zat bile, “Akıl ile nakil (kutsal metinler) çeliştiği zaman, aklın söylediğini öne almalıyız” demektedir.

 

Kur'an işlevsel akıl istediği için, akla yollama yapacağı her yerde, akıl kelimesini değil de taakkul (aklı işletmek) tâbirini kullanır. Kur'an bu konudaki uyarısını çok açık ve sert yapmaktadır:

 

“Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik atar.” (Yûnus Suresi, 100).

 

Haberin Devamı

Kur’an dilinin ölümsüz ustalarından biri olan Isfahanlı Râgıb, anıt eserlerinden biri olan ‘ez-Zerîa ila Mekârimi’ş-Şerîa’da ‘Peygamberlerin ve Aklın İnsanları Gerçeğe ve Tanrı’ya İleten İki Kılavuz Oluşu’ başlığı altında şu muhteşem satırları yazmıştır:

 

 “İzzet ve celal sahibi Allah’ın insanlara iki resulü vardır:

 

1. İçten dışa olan (bâtın) resul,

2.Dıştan içe olan (zâhir) resul.

 

Bunların birincisi akıl, ikincisi peygamberdir. Hiçbir insan, bâtın resulden gereğince yararlanmayı öne almadan zâhir resule yol bulamaz. Bâtın resul (akıl), zâhir resulün çağrısının sağlık ve geçerliliğini bilmede esastır. Eğer bâtın resul olmazsa zâhir resulün sözünün kanıtlığı ve bağlayıcılığı olmaz. Akıl komutandır, din asker. Akıl olmasa din geçerli ve kalıcı olmaz. Elbette ki, din olmayınca da akıl şaşkın halde kalır. Bu ikisinin birleşip kucaklaşması ise nûr üzerine nûrdur. Nûr Suresi’ndeki ‘nûr üstüne nûr’(24/35) ifadesi işte bunu göstermektedir.” (Râgıb; ez-Zerî’a, 207)

 

Haberin Devamı

İslam dünyasında, elbette birçok akıllı insan bulunmaktadır. Ancak aklın mülkiyeti bu insanlarda, intifa hakkı ise başkalarındadır. Kur'an’ın istediği ise bu değil, işlevsel akıldır. O nerede?

 

İkincisi, işlevsel aklın devrede olması için akıllı adamın, yaşadığı toplum tarafından önünün açılması gerekir. Ürettiği değerler hayata geçirilmeyen büyük ruhların söyleyip yazdıkları, adresine ulaşmamış, açılıp okunmamış mektuplar gibidir. İçinde ölüme çare olsa ne yazar! Açılıp okunmalı, yani hayata geçirilmelidir ki işe yarasın.

 

İslam dünyasında çok değerli reçetelerin yazıldığı mektuplar var, ama toplum bunları açıp okumuyor yahut da okuyor ama gereğini yapmıyor. Böyle olunca da üretilen değerler üretilmemiş sayılıyor.

 

 

Haberin Devamı

3. BİLİM

 

Kur'an’ın bizi gönderdiği ikinci adres bilimdir.

 

Bilim, sadece dini değil, Allah'ı da denetler.

 

Kur'an böyle dediği halde, bunu kabul etmek, özellikle siyaset dincilerine zor gelmektedir.

 

Bilimin Allah’ı denetlemesinin gerekçesi, soyut bir varlık olan Allah ile bilim kucaklaştırılmaz ise, Allah’ın varlığı hakkında saçmaların egemen kılınması tehlikesidir.

 

Kur’an, kanıt olma bakımından Allah ile bilimi aynı değerde görmektedir. Yüce Tanrı, kendisinin varlığına şaşmaz kanıt olarak birinci sırada kendisini, ikinci sırada melekleri (ki onun esası da varlık kanunlarıdır ve sonuçta bilimdir), üçüncü sırada ise ‘ilim sahiplerini göstermektedir:

 

Haberin Devamı

Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıklık etmiştir. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.” (Âli İmran, 18)

 

 

Evet, bilim dini de Allah’ı da denetler ama unutmayalım ki, Allah da, aklı göndererek, bilimi denetlemektedir.

 

Kur’an, imana kötülük ve olumsuzluk izafe ettiği halde bilime asla izafe etmez.

 

Bunun nedeni, imanda öznelliğe yer olması, bilimde ise olmamasıdır. Bu nedenle, iman, sapıklığa araç yapılabilir, ama bilim yapılamaz.

 

Bilim adamının sapık olması mümkündür, ama bilimin sapık olması mümkün değildir.

 

Bizatihi bilim, yaratıcı kaynaktan gelen bir ışıktır; asla yanlış yapmaz. Bu nedenle, Kur’an’da şunu görmekteyiz:

 

Kur'an, kendisini bilimin denetimine verir, bilimi kendisinin denetimine vermez.

 

Bu, Kilise öğretisinin tam tersi bir anlayıştır. Ve mutlu bir dünyanın kurulmasında kaçınılmaz olan anlayış da işte bu anlayıştır. Ne yazık ki Müslüman dünya, insanlığa bunları anlatıp onun takdirini kazanacak yerde, insanlığı, icat ettiği kıl ve kumaş fetişleriyle uğraştırmakta ve her gün yeni nefret dalgalarının üzerine gelmesine yol açmaktadır.

 

Yazarın Tüm Yazıları