Kerkük: Dimyat'a pirince giderken

Irak Parlamentosu, Kerkük konusunda Kürtlerin kıyameti koparttığı ve Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin veto ettiği "yerel yönetimler" ile ilgili yasayı karara bağlayamadan -yani "uzlaşma" sağlayamadan- yaz tatiline girdi.

Haberin Devamı

Bu sonbaharda Irak'ta yapılması söz konusu olan ve Amerika'nın Irak'ta "normalleşme takvimi" açısından "elzem" gördüğü yerel seçimlerin yapılabilmesi de suya düşmüş görünüyor.

Irak Parlamentosu, yaz tatilinden çıktığı vakit, yani 9 Eylül'den sonra "Kerkük sorunu" üzerinde bir "uzlaşma"ya varılabilir mi?
Kürtlerin "irrasyonel" tutumu devam ettirmesi halinde, pek zor. Aslında, veto edilen yasanın içerdiği "Kerkük çözümü", bizzat Celal Talabani'nin "çözüm formülü"ydü. Talabani, bu formülü, şubat ayında Ankara'ya yaptığı resmi ziyaret sırasında, sadece Türkiye'nin yetkililerine değil, içinde benim de bulunduğum üç basın mensubuna da açıklamıştı.

Bu "formül", Kerkük'te "yönetim paylaşımı"nı öngörüyordu. Buna göre Kerkük'ün yönetiminde Kürtler, Türkmenler ve Araplar yüzde 32, Hıristiyanlar yüzde 4 oranında temsil edileceklerdi.

Bu formülün, Kerkük'ün, Irak Anayasası'nın geçici 140. maddesinde öngörülen ve bir referandum sonucunda Kerkük'ün "Kürdistan Bölge Yönetimi"ne katılması hesabını yapan Kürt çevrelerinin hesaplarına tam uymadığı açıktı.

Peki, bu formülü geliştiren Talabani, nasıl oldu da kendi formülüne uygun hazırlanan bir yasayı veto etti?
Bu sorunun cevabı "sır" değil. Böyle bir düzenlemeye "Kerkük, Kürttür; Kürt kalacaktır" anlayışında olan Mesut Barzani kıyameti koparttı. Talabani'nin iktidar zemini, her şeye rağmen, Kürtler ve Barzani ile bu konuda yani "Kürt ulusalcılığı" üzerindeki bir çatışmayı göze alarak zemin kaybetmek istemediği için, "275 kişilik parlamentoda oylamanın 127 kişinin katılımıyla yapılmış olduğu" gibi bir gerekçeye sığınarak yani yasayı "esastan değil usulden bozmuş" görünerek veto etti.
 
***
Kerkük konusunda Talabani ile Barzani'nin görüşleri örtüşmüyor. Savaştan aylar önce, daha 2002 sonbaharında Talabani, Los Angeles Times gazetesinden Robin Wright ile yaptığı bir söyleşide, Kerkük üzerinde ısrarın anlamsızlığını vurgulamıştı. Kürtlerin, şimdiki "siyasi merkezi"nin Erbil, tarihi olarak ise Süleymaniye olduğunu belirterek zaman içinde merkezlerin değişebileceğini, dolayısıyla Kerkük'ün Kürtler açısından bir "kutsiyeti olmadığını" ifade etmişti.

Kerkük'ün "Kürtlerin Kudüs'ü olduğu" tümüyle bir propagandif palavradan ibarettir.

Dahası, Kerkük'teki Kürtler, Kurmanc Barzani'nin aksine Talabani gibi Sorani'dirler ve Kerkük Kürtleri arasında asıl güçlü olan Barzani değil, Talabani'dir.

Gelgelelim, Kerkük, Barzani için "milliyetçilik"in denektaşı olduğu gibi, babası Molla Mustafa Barzani'nin "manevi mirası"nı da ifade ediyor. Baba Barzani, Saddam ile Kerkük üzerinde anlaşamadığı için 1970 Anlaşması (Uzlaşma) çökmüş, 1974'te savaş patlamış ve 1975'te Kürtler büyük felaket yaşayarak, savaşta yenilmiş ve dağılmışlardı.

Oysa, Saddam, Kerkük'ün yarısının merkezi Arap, diğer yarısının özerk Kürt yönetiminde olacağı bir "bölüşüm"e bile yanaşmıştı. Kerkük'ün tümünü özerk Kürt yönetimi için isteyen baba Barzani'nin ısrarı, uzlaşmayı imkânsız kılmıştı.
Savaşın iki ay ardından, Temmuz 2003'te Selahaddin'de Mesut Barzani ile görüştüğümde, Kerkük'ü tartışmaya hiç yanaşmamış ve "ya hep ya hiç" tarzında bir tutum ortaya koymuştu. Ertesi gün Süleymaniye'de Barham Salih'le (bugün Irak Başbakan Yardımcısı) görüşürken o, Kerkük'te "asimetrik bir iktidar paylaşımı"nın Kerkük için geçerli olabileceğini, yani Kürtlerin bu konuda böyle bir "taviz" vermesi gerektiğini bana söylemişti.

2006 yılının ocak ayında Süleymaniye'de, iki hafta sonra Bağdat'ta Celal Talabani de "asimetrik yetki paylaşımı"na benzer bir yaklaşımla Kerkük'ün çözülebileceğini bana belirtmiş ve bu söyleşileri yayımlamıştım.

Bağdat'ta görüştüğüm Şii Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdülmehdi ise Talabani'nin önerisinde samimi olduğunu, ancak "Mesut Barzani faktörü" nedeniyle bu politikasını ortaya koyup hedefe ulaştırmasının zorluğunu bana hatırlatmıştı. Adil Abdülmehdi'nin iki buçuk yıl önce bana söylediği noktaya gelmiş bulunuyoruz.

Ne olabilir?
 
***
Irak Kürtleri, nihai olarak, bir "Kürt ulus devleti" kurmak amacına kilitlenmemişlerse, Kerkük'ün Kürt bölgesine katılmasında ısrarlı olmalarının anlamı yoktur. Konu, tek başına petrol de değildir. Evet, Kerkük, Irak'taki rezervlerin yüzde 13'ünü barındırıyor ama Kürt yönetimi altında henüz petrol ve doğalgaz çıkartılmamış bölgelerdeki rezervlerin en az Kerkük kadar zengin olduğu biliniyor.

Kaldı ki, Kürtlerin zaten, henüz kabul edilmemiş olsa da yeni Irak petrol yasasının öngördüğü "havuz"dan yüzde 17 oranında pay almaları "ilke" olarak kabul edilmiştir.

Yani, ortada ille de "Kerkük=Petrol=Bağımsız Kürt devletinin altyapısı" gibi bir denklem olamaz. Kerkük'ün petrol dışında Kürtler için bir anlamı olduğunu da kabul etmeliyiz.

Ancak, iş, Kerkük'ün Kürt bölgesine katılımıyla bitmiyor. Kerkük, en büyük anahtar. Bu anahtarla kapıyı açarsanız, Hanekin ve Sincar gibi Kürt çoğunluklu bölgelerin de Kürt bölgesine katılımının önünü açıyorsunuz demektir. Bu da Kerkük'ün arabayla yaklaşık bir saat güneyindeki Hamrin dağlarının Kürtler için Kürdistan'ın doğal sınırı- diyagonal biçimde tüm kuzeyinin, Irak'ın yaklaşık yüzde 35-40'ının Kürt yönetimi altına girmesini kabul edeceksiniz demektir. "Ulus devlet"in asıl altyapısı bu coğrafi alan olacaktır.
Peki, Irak, federal ya da konfederal olacaksa, bunun zorunluluğu var mıdır?

Olmaması gerekir.

BM Irak Özel Temsilcisi Stefan di Mistura'dan Amerikalılara, Türkiye'den İran'a, Şii Araplardan Sünni Araplara, Hıristiyanlardan Türkmenlere kadar, hiç kimse, Kerkük için "Barzani çözümü"nü benimsemiyor.

Kerkük, kendi başına ve yönetimi paylaşılan "federal birim" olursa -ki, buna Mesut Barzani'den başka kimsenin itirazı yok- birer saat uzaklıktaki Kürt Süleymaniye (doğu) ve Kürt Erbil (kuzey) ile ilişkileri iki buçuk saat uzaklıktaki Bağdat (güney) ve iki saat uzaklıktaki Musul'dan (batı) daha fazla olacağı kesin.

"Barzani çözümü"nün, Irak'a altından kalkamayacağı büyük sıkıntılar getireceği de kesin. Ve en önemlisi Kerkük üzerinden, Kürtler "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaklar."

"Barzani faktörü" yukarıda sıralanan Amerika'dan Türkiye ve İran'a, içeride Türkmenlerden Şii-Sünni Araplar ve bazı Kürtlere kadar uzanan dış ve iç dinamiklerden güçlü olamaz.

Kerkük sorunu, "zaman", "sabır", kararlı ve "sessiz diplomasi" ile çözülebilecek niteliktedir...

Yazarın Tüm Yazıları