İdeolojik akrabalıklar: Ulusalcılık, İttihatçılık, Baasçılık, Ergenekonculuk vs...

Ergenekon’da “7.dalga” gözaltıları düne denk geldi.

Haberin Devamı

Ergenekon dosyasıyla haşır neşir olanlar, gözaltı ve tutuklamaların 1 Temmuz’da emekli generalleri kapsayanlarla sınırlı kalmayacağını, 7., 8. hatta 9.dalganın söz konusu olacağı yazmışlardı.

II.Meşrutiyet’in 100.yıldönümünde, bir “cinayet şebekesi”nin dalga dalga gözaltılar ve tutuklamalara konu olduğuna tanık oluyoruz. Gözaltına alınan ya da tutuklananlara bakıldığında, kamuoyunda bazı kafalar karışıyor. Dava kapsamına giren isimler ve mensup oldukları meslek grupları, “cinayet şebekesi” ile ilişkilendirilebileceklerine dair kuşku uyandırıyor. Oysa, bunda şaşırtıcı bir yan yok.

Tam da bu nedenle, günlerdir ve inatla Ergenekon’un basit bir “cinayet şebekesi” olmadığını, ardında “ideolojik dayanak” bulunduğunu yazıyor, dikkate getiriyoruz. Son yıllarda adı “ulusalcılık” diye genellenen bir akımı kastediyoruz. Ve, dikkatle, siyasi terminolojimizdeki “milliyetçiler” sıfatını kullanmıyoruz.

“Milliyetçilik”, kökleri eski Rusya coğrafyasında yaşayan Türk aydınlarından, Yusuf Akçura, Gaspıralı İsmail, Zeki Velidi Togan, hatta Ağaoğlu Ahmet gibi isimlerin düşüncelerinden beslenmiş ciddi bir düşünce akımıdır. Günümüz siyaset sahnesinde Milliyetçi Hareket Partisi ve çevresinde buluşan çok insanın, düşünce arka planında bu isimlerin düşünceleri yatar. Görüşlerini, siyasetini beğenin-beğenmeyin; bugünkü MHP, “meşruiyet zemini”ndedir.

Yukarıda ifade ettiğimiz tür “milliyetçilik”, hiçbir vakit, “İttihatçı” düşünce ve eylem ile arasında bir “organik bağ” oluşturmamıştır. Sözünü ettiğimiz isimlerin eylem platformunda “siyasi cinayetler, suikastlar, askeri darbe ile siyasi otorite alaşağı etmek” bulunmamıştır.

Bu nedenle, “ulusalcılık” aslında “tarihi hat” olarak “İttihatçılık”ın günümüzdeki devamıdır. Ve, bu bakımdan “ulusalcılık” ile “neo-İttihatçılık” ya da bir başka deyimle “Türk Baasçılığı” eş anlamlı kavramlar ve sıfatlardır.

Bizdeki Ergenekoncu-ulusalcıların Arap Ortadoğu’sundaki türevi Baasçılık olmuştur. Baasçılığın da mayasında, suikast, sabotaj, provokasyon ve askeri darbe vardır.

Bizdeki “ulusalcılık” ile (milliyetçilik değil) Ergenekon örgütlenmesi ve hedefleri, “ideolojik arka planı” olan bir “cinayet şebekesi” olarak, Arap Baas’ı ile (Saddam Hüseyin tipi) karşılaştırılacak özellikler taşıyor.

Haberin Devamı

***                         ***                     ***

Haberin Devamı

Bizdekinin boyutları ve “ideolojik akrabalıkları”nın sanıldığından çok daha geniş ve derin olduğu anlaşılıyor. CHP liderinin –ki, partisini İttihatçı genlerle aşılıyor- ateşli bir “Ergenekon avukatı” kesilmesini neyle açıklayacağız?

Sosyalist Enternasyonel’de “tahkikat altında” yani “sosyal demokratlığı” sorgulanan, aslında sosyal demokrat ya da solda olduğuna artık inanılmayan bir partinin buram buram “Gladyo tipi” ve “Baasçı zihniyet”teki bir faaliyet ve örgütlenmenin savunmacılığına soyunmasını nasıl anlamalıyız?

Ergenekon dosyasının “asker karşıtlığı” gibi çarpıtılarak sunulması konusunda da uyanık olmak gerekiyor. Tam tersine, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “safralar”dan kurtulması, “kurumsal itibarı”nı pekiştirmesi için muazzam bir fırsat Ergenekon dosyası.

Atatürk, Mareşal üniformasını çıkartıp, komutanlara da ya siyasete girmelerini veya üniformalarını giymeye devam edeceklerse siyasete karışmamalarını bildirmiş ve böylece Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren “askeri darbe”ye kapıları sürgülemişti.

“Askerin siyasete müdahalesi”, Atatürkçü değil, Atatürk’ün de karşı olduğu bir İttihatçı tarz-ı siyasetidir.

Şu anda, Silahlı Kuvvetler’in üst kademesi, Ergenekon soruşturmasına geçit vererek “hukuka uygun” bir profil çizerken, CHP liderinin

“Ergenekon avukatlığı”nı ilan etmesi, neyin nesidir:
Bu, herhalde, ordu dostluğu ile açıklanamaz; ama CHP’nin “darbeci-İttihatçı” genleri ile açıklanabilir.

Haberin Devamı

***                    ***                    ***

“Ulusalcılık”, tıpkı Baasçılık gibi, sivil hayatın çeşitli alanlarında varolduğu gibi, Silahlı Kuvvetler içinde de kendisine alan bulmuştur. Bir eski MGK Genel Sekreteri’nin, “AB’ye şiddetle karşı olması”nı, buna karşılık “Rusya, İran ve Çin’le yakınlaşma”dan yana “Avrasyacılık”ını görmek ve bunun sadece onunla sınırlı, Silahlı Kuvvetler içinde hiç yandaşı olmayan bir düşünce sayılamayacağını anlamak gerekir.

Aynı şekilde, sivil hayatta, aslında “Üçüncü Dünyacı” olan  ve kendisini “solcu” olarak sunan arkaiklerin sayısı da yabana atılamaz. Bunlar, “kapitalizm”e ve en başta “Avrupa Birliği”ne, daha doğrusu “Avrupa Birliği’nde demokratik Türkiye’ye” karşıdırlar. “Anti-Amerikanizm” bayrağını yükselttikleri oranda, kendilerine bugüne dek sahte bir meşruiyet alanı da yaratmayı tasarlamışlardır.

“Ulusalcılar”, “Türk Baasçıları”, “İttihatçı artıkları”, bir kısım Kemalist geçinenler ile “Üçüncü Dünya solcuları”nın oluşturduğu, içine günümüz CHP’sini de alan yelpazenin “vurucu gücü”nün Ergenekon olduğu belli oldu.

AB karşıtlığı ile Türkiye’nin demokrasi ufuklarına karşı tavır alan, ağızlarından “Sorosçuluk”, “Fethullahçılık”, “numaralı Cumhuriyetçiler”, “AKP yandaşlığı” vs. gibi klişeleri eksik etmeyerek, şiddetli bir “dezenformasyon” faaliyetine girişenler, aynı “ahtapot”un kolları.
Siyasi suikast bunların işi. “Kişilik katli” bunların işi.

Yöntemlerde ayrılabilirler ama “ideolojik akrabalıkları”nı Ergenekon dosyası ortaya çıkarttı.
O nedenle, CHP’sinden kimi sözde solculara dek, “demokrat-liberal düşünce”ye ve temsilcilerine karşı edepsiz bir saldırı kampanyasında görev bölüşümü yapmışa benziyorlar...

NOT: Dünkü yazımızın son bölümünde “Kişilik katli amacıyla saldırırken söyledikleri yeni bir şey” cümlesinin sonundaki “yok” sözcüğü düşmüş. Doğrusu, “Kişilik katli amacıyla saldırırken söyledikleri yeni bir şey yok.” olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları