Washington, Brüksel’e yaklaşırken; 19 Mayıs’ta Madeleine Albright ile...

Bir grup medya mensubu ile İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve yöneticisi, dün Santralİstanbul’da Amerika’nın eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile buluştuk.

Haberin Devamı

Amerikan başkanlık seçimlerinin gidişatından, “Bayan Bakan”ın Bush yönetiminin dış politikasına ilişkin eleştirilerine, oradan “kapatma davası” ile belirlenen Türkiye gündemi üzerinde, bir dizi konuda söyleştik.

Madeleine Albright, Bill Clinton’un 8 yıllık Başkanlık döneminin ilk yarısında, ABD’nin “bakan düzeyinde” yani hükümet toplantılarına katılma hakkına sahip BM Temsilcisi, ikinci döneminde ise Dışişleri Bakanı idi. Şu dönemde Amerikan Başkanlık yarışında Hillary Clinton’u destekliyor. Ama, sözlerinden anladığımız kadarıyla, Demokrat başkan adayının Barack Obama olacağını o da kabullenmişe benziyor.

Cumhuriyetçi aday John Mc Cain’e gelince, “Eğer 3.Bush Dönemi isteniyorsa, Mc Cain’e oy verilir” diye kestirip attı. Oysa, Mc Cain’in “tipik bir Cumhuriyetçi olmadığını” daha önce belirtmişti.

Haberin Devamı

Biz Türkleri özellikle ilgilendiren, Türkiye iç politikasına ilişkin yaklaşımı ve söyleyecekleriydi. Albright, iki yönden benim için “ilginç” bir kişilik. Türkiye’deki “postmodern darbe” yani “28 Şubat süreci” sırasında Amerikan Dışişleri Bakanı idi. Bu dönemde, Türkiye’de bir “askeri darbe”yi önlemek için gayret sarf ettiğini, buna karşılık Refahyol iktidarının “askeri darbe olmaksızın iktidardan uzaklaştırılması” için “yeşil ışık” yaktığını bilenlerden biriyim.

Bizim ülkede Washington’un doğrudan müdahil olmadığı veya “zımni onayı”nı vermediği hiçbir “asker kökenli” girişimin sonuca erişemeyeceğini de bilenlerden biriyim.

Ayrıca, Madeleine Albright, 22 Temmuz seçimlerinden bir ay önce, yine İstanbul’a gelmiş ve kendisiyle görüşmüştük ve 27 Nisan e-muhtırası ve buna karşı ABD’nin demokrasi özlemcileri açısından “utanç verici” ortadan tavrını benimser bir havadaydı. Bu yaklaşımını, Türk anayasası ve hukuk sisteminin, askere verdiği haklar ve yetkilerle açıklamaya kalkışmıştı. Bunun böyle olmadığını, Türkiye’de ne anayasada, ne de hukuk sisteminde buna cevaz veren hiçbir hükmün bulunmadığını kendisine anlattığımızda çok şaşırmış ve tavrını düzeltme gereği duymuştu.

Bu kez, dün, gördüğümüz Madeleine Albright, daha netti. “Bush yönetiminin dahi, bir askeri müdahaleye olumlu bakmayacağı ve destek vermeyeceğini” açık bir dille ifade etti. ”Kapatma davası”nı anlayışla karşılamaktan da uzak bir tavır sergiledi.

Haberin Devamı

 

***              ***               ***

 

Dikkate değer bir bilgi, geçen hafta Washington’da bir TÜSİAD heyeti ile kapalı toplantıda biraraya gelen Avrupa ve o çerçevede Türkiye ile ilişkilerden sorumlu Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried’in, iktidar partisini kapatma kararı çıkması halinde, Washington’un bunu “anlamayacağı, anlayamayacağı, kabullenmeyeceği ve arka çıkmayacağı” bilgisi.

Washington, bu konuda, resmi açıklamalarındaki “dengeci” gibi görünen tavrından, özel görüşmelerinde çok daha net bir dile sahip anlaşılan. Ya da, Avrupa’dan bu konuda ortaya konulan açık, net ve ilkeli tavır, ABD’yi de zamanla ve yavaş yavaş, AB ile “aynı dalga boyu”nda bir tavra doğru sürüklüyor.

Haberin Devamı

Bu bakımdan, Türkiye’deki demokratik süreç ve AB doğrultusuna, Kraliçe ziyareti düzeyinde son derece güçlü bir destek vermiş olan İngiltere’nin Dışişleri Bakanı David Miliband’ın bu hafta California’da Condoleezza Rice ile yapacağı görüşmeye özel bir önem atfetmekte yarar olabilir.

Washington’un gün sayan Cumhuriyetçi yönetimi bir yana, ister Obama kampı olsun, ister Hillary Clinton, iktidar partisi kapatmaya kalkışan bir Türkiye’yi “yakın durmayacağı” da, Amerikan başkentinden gelen bilgilere dayanarak aktarabileceğimiz bir haber.

Bu noktada, Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi ve Brookings Institution adlı Demokratların kalesi konumundaki düşünce kuruluşunda “Turkey Project” (Türkiye Projesi) adlı çalışmanın başındaki Mark Parris’in 17 Mayıs’ta Wall Street Journal’da yayınlanan makalesini bir “işaret fişeği” olarak anlamak ve değerlendirmek gerekiyor.

Haberin Devamı

Üstelik, Mark Parris, Tayyip Erdoğan ve hükümetine, seçimlerden sonra izlediği politika konusunda gayet geçerli ve ciddi eleştiriler de yöneltiyor söz konusu makalede.

Madeleine Albright da dün konuşurken ve bizlere soru yöneltirken, ikide bir Mark Parris’in makalesini hatırlattı ve böylece Amerikan karar vericisi nezdinde Mark Parris makalesinin önemini yansıtmış oldu.

 

***               ***                     ***

 

Mark Parris’in maakalesinde, parti kapatma sonuçlarının Türkiye için doğuracağa sonuçlara değinen bölümünü aktaralım:

“Türkiye için bunun sonuçları vahim olduğu kadar tahmin edilebilir niteliktedir: Davanın seyri ayları kapsayacağı için, parlamento ve bürokrasinin işlevsiz kılınmasına yol açacaktır; siyasi çalkantı ve yeni seçimlerin çok daha tahripkar ve kutuplaşmış bir ortamda gerçekleşmesi ihtimali artacaktır; dış yatırımcı güveni uçup gidecek ve ekonomide yavaşlamaya neden olacaktır; böylece zaten adaylığı sorunlu olan Türkiye’nin AB’ye katılımını zora sokacaktır ve dünyadaki imajını ve etkisini azaltacaktır. Kısacası, bu, muazzam bir stratejik önemi bulunan ve hemen hemen sınırsız bir potansiyele sahip bir ülke için kayıp bir yıl ve gelecekte kayıp yıllar demektir.”

Haberin Devamı

Mark Parris, sadece Türkiye’nin kaybetmeyeceğine, Türkiye’nin özelliklerinden ötürü uluslararası sistemin yara alacağına da şöyle değiniyor:

“Kayıp, sadece Türkiye’nin olmayacaktır. Bazıları, partiyi “İslamcı” diye etiketlemekle onun Batılı değerlerle düşman olduğunu vurgulamak isteyecek ve böylece kapatma kararının yararlarını tartışma dışı bırakmak niyeti güdecek olsa da, gerçek odur ki, AKP –tüm pürüzleriyle birlikte- bugünün Türkiye’sinde bir liberal demokrat partiye en yakın olanıdır. Alternatiflerinden hiçbiri bunun (liberal demokrat partinin) yanına bile yaklaşamıyor. Evet, AKP onun gerçek niyetlerine ilişkin soru işaretlerine yol açan hatalar yapmıştır. Ve Türkiye’nin seçmenleri onun yönetimin seçim sandığında hesap vermek durumunda bırakmalıdır. Ancak, partinin kapatma yoluyla etkisiz kılınası, tarihin şu anında ve o bölgesinde en önem taşıdığı bir zamanda, demokrasi için ciddi bir gerilemeyi ifade edecektir.”

Ve, Mark Parris, buradan yola çıkarak, “Bush yönetiminin AKP’nin kaderine kayıtsız kalması”“miyopluk” olarak eleştiriyor.

Bütün bunlardan yola çıkarak, AB’nin yanına ABD’nin de eklenmekte olduğu hükmünü verebiliriz.

Ankara, yakında, bu dünyada mı, yoksa bir başka gezegende mi varolduğuna karar vermek durumunda kalacağa benziyor...

Yazarın Tüm Yazıları