“Muasır medeniyet”e direniş; “Kaos”un zaferi...

Türkiye’nin siyaseti kadar Pazar günü oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçının sonucu da kamuoyunun gündeminde.

Haberin Devamı

Fenerbahçeliler –muazzam sayıda ve renkleri ve kulüpleriyle yatıp kalkan bir kitledir- ummadıkları bir “travma” yaşıyorlar, küçümsenmeyecek bir sayıya ulaşmış ve çok uzun süredir süngüsü düşük durumdaki Galatasaraylılar ise, müthiş bir “efori” halindeler.

Bu iki çelişik ruh hali, maçının üzerinden geçen 48 saate rağmen adeta toplumun bütün dokularına nüfuz etmiş vaziyette.

Maçın oynanacağı gün yayınlanan Hürriyet gazetesinde, ben Fenerbahçeli ile Galatasaraylı Hasan Cemal’in sarı-lacivert ve sarı-kırmızı formalı fotoğraflarımızla süslenen ve tam sayfayı kaplayan röportajımız yayınlandı. Her ikimize de aynı sorular sorulmuştu. Sorulardan biri o gün oynanacak maça ilişkin tahmin idi. Tahminimi “iki seçenekli” olarak belirtmiştim:

  1. Fenerbahçe kazanacak;
  2. Galatasaray yenilecek.

Sonuç, Galatasaray’ın galibiyeti olunca, Galatasaraylıların “efori”si hakaret boyutlarına varacak şekilde, elektronik posta aracılığıyla bana yöneldi. Yanılmıştım. Hatta, “şişmiş” olmalıydım. “Kazanan haklıdır” düsturu uyarınca, “yenilen taraf” olarak bize susmak düşebilir. Ne var ki, konu, bunun ötesinde. Türkiye’nin “siyasi hali”ne ilişkin ipuçları verecek nitelikte.

Haberin Devamı

Ama, önce şu “yanılma” noktasından konuya girelim:

Aynı soru, ne zaman sorulsa, aynı cevabı vermekte tereddüt etmem. Ateşli bir Fenerbahçeli olmanın raconu gereği böyledir. Ama, işin duygusal boyutu dışında, akıl gereği ile de cevaplamak istesem, yine aynı cevabı veririm. Çünkü, iki taraf arasında, Fenerbahçe lehine, Galatasaray aleyhine dağlar kadar olan fark, öyle cevap vermeyi gerektirir.

Nitekim, Fenerbahçe, ligde Galatasaray’a üç buçuk yıldır ilk kez yenildi. Zico, Fenerbahçe takımının başına geçeli beri, sorumluluk aldığı 12 derbi maçında ilk kez kayıp yaşadı. “İstisnalar kaide olamayacağı” gibi, “ilk”ler ya da “tek”ler, veya “sürpriz”ler üzerinden “genelleme” yapamazsınız. Yapmamalısınız. Hayat, sürprizlere açıktır ama adı üzerinde sürpriz. Genellemeye imkân vermez.

Dolayısıyla, Fenerbahçe’nin Galatasaray’dan iyi olduğu, Galatasaray’ın Fenerbahçe’den kötü olduğu gerçeği, bir maçın sürpriz sonucuyla ortadan kalkmaz.

 

Haberin Devamı

***                            ***              ***

Hasan Cemal, dünkü Milliyet’te “Üzgünüm Leyla dizisi” başlığıyla Galatasaray eforisine kapılıp yazdığı yazılardan ikincisine “Pazar gecesi o müthiş derbi sonrasında bir Fenerli dostun evine baskın yaptım. Sırtlarında sarı lacivert formalarıyla bir dolu Fenerbahçeli... Suratlar bir karış!” diye girmişti yapmıştı.

Hasan Cemal’den bir süre sonra aynı eve, sırtımda sarı-lacivert formayla ben de gittim. Orada beni asıl üzenin, maç skorunun yol açacağı “yanlış sonuçlar” olduğunu söyledim. Gelecek planlaması yapan, bu amaçla bir “strateji” sahibi olan, hedefleri doğrultusunda maddi-manevi fedakârlıklarda bulunan, kenetlenmiş bir camiaya sahip olmakla ve takımdaki oyuncu düzeyi ve kalitesiyle övünen ve bu yıl Türkiye’yi Avrupa’da sırtlamış taraf yenilmiş; buna karşılık, darmadağın, iç sorunlar yumağı, Avrupa’nın sıradan takımları karşısında bu yıl hayal kırıklığına yol açmış, başarısız, geleceği belirsiz, kötü yönetilmiş ve hatta son haftalarda teknik anlamda yöneticisiz kalmış taraf ise kazanmıştı.

Haberin Devamı

Bu “ileri”nin cezalandırılması, “geri”nin ödüllendirilmesi gibi, faturasını sonradan çok daha ağır ödeyeceğimiz “yanlışları” tetikleyecekti.

Nitekim, aynı gece bir grup Fenerbahçe taraftarı, takımın iki yabancı yıldızının arabalarına saldırdılar. “Modern” Fenerbahçe imajını bozdular. Galatasaray camiası ise o sıralarda, esas olarak Fenerbahçe karşıtlığı üzerine kurgulanan bir şampiyonluk hülyasına erkenden dalıp kendinden geçmekteydi.

O gece orada (ve şimdi burada) anlatmak istediklerimi, dünkü Milliyet’in spor sayfalarında Ercan Güven’in (Galatasaraylı olduğunu duydum) “Yıkıcı derbi” başlıklı mükemmel yazısında buldum. Yazdıkları, aslında, bazı sözcükleri değiştirseniz “Türkiye’nin yıkıcı iktidar mücadelesi” başlığıyla çarpıcı bir “siyaset analizi” değerindeydi. Yazıdan bölümler:

Haberin Devamı

“Bırakın puanı, şampiyonluğu... Çok daha ‘hayati’ konularda ‘yıkıcı’ oldu derbinin sonucu!.. İşin tuhafı sadece Fenerbahçe açısından değil, ‘kazanan’ Galatasaray da kaybetti. Böyle bir derbi neticesi, ancak Türkiye’de gerçekleşebilirdi. Önce Fenerbahçe’den başlayayım:

Yıllarca emek vereceksin. Bütçeyi 10’a katlayacaksın. Dünya çapında bir stadı, yoktan var edeceksin. Taraftarın üşümesin diye tribünlere ısıtıcı bile yerleştireceksin.

Yıldızlar alacaksın. Tesisler kuracaksın... Hem, Avrupa’da çeyrek finale çıkacaksın, hem taraftarına/üyene birinci sınıf hizmet sunacaksın. Tam ‘Çağ atladım’ derken ‘aynı tas aynı hamam’! Samandıra’dan çıkan Alex ve Kezman’a saldırı... Yabancıyı bırakın, hangi yerli yıldız İstanbul’a koşa koşa gelebilir artık?

Haberin Devamı

Yazık... Lakin ‘malzeme’ böyle; Fenerbahçe ne kadar ‘iyi’ ise zaman ve zemin o kadar kötü... Bazı aktörler taş devrinde kalmışsa, istediğin kadar çağdaş olmaya çalış; işe yaramıyor. Fenerbahçe’nin temsil ettiği ‘futbol konforu’nun iflası işte böyle oluyor.

Bu bir tür direniştir. Fenerbahçe’nin şahsında Türk Futbolu’nun muasır medeniyeti reddinin belgesidir.

Gelelim kazanırken kaybeden Galatasaray’a... Başkanı yeni, parası cüzi, hocası eğreti, futbolcuları ince hesaplar içindeki Galatasaray’ın derbiyi kazanması ve şampiyonluğun en büyük adayı olması, tüm futbol gerçeklerinin tersyüz edilmesi değil mi?

Hele şampiyonluk alınırsa... Resmen, ‘bozuk düzen’in sportif ödüllendirilmesi ile karşı karşıya kalacaktır kamuoyu. Şaşıracaktır. Doğruya olan inancını yitirecektir. Galatasaray kupayı kaldıracak, kaos zafer kazanacaktır. Daha da kötüsü örnek olacaktır... İçinden çıkılmayacak sorunlar getirdi Galatasaray’ın galibiyeti.

Türk Futbolu, kaybeden Fenerbahçe’nin şahsında muasır medeniyeti ne kadar reddetmişse, muhtemel şampiyon Galatasaray’ın şahsında da o kadar mahcup etmiştir.

Derbide bir kazanan, bir kaybeden yoktur... Daha doğrusu kazanan yoktur. Anlayacağız ama kim bilir kaç yıl sonra.”

 

***                          ***                      ***

 

Yukarıdaki bölümde “yabancı yıldız” yerine “doğrudan dış yatırım”, “yerli yıldız” yerine “iç tasarruflar” ya da “sermaye” gibi sözcükleri yerleştirebilirsiniz. Kimi sözcükleri, hükümet, asker, AKP, muhalefet partileri, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay Başsavcısı, Avrupa Birliği, darbe vs. sözcüklerle değiştirin.

Bunları hangi sözcüklerin yerine, nereye oturtacağınıza kendiniz karar verin.

Yazının “esprisi”ni aynen koruyun ve bir daha okuyun; -elbette kaçınılmazfarkları ile- “Türkiye’nin bugünkü durumu”nun okumasını yapmış olacaksınız.

Türkiye’de, bugün, “İktidar mücadelesi”nin Fenerbahçe-Galatasaray müsabakalarına uygulanan sözcükle “derbi”nin aldığı şekil, yazının başlığındaki gibidir: “Yıkıcı”!

Türkiye’deki bu “iktidar mücadelesi” de şu haliyle “kazananı olmayan” bir mücadele.

Kim bilir kaç yıl sonra, Türkiye’nin en değerli yıllarının heba edildiğini anlayacağız.

Belki de, Türkiye’nin heba edildiğini...

Yazarın Tüm Yazıları