Kapatma davası ve ABD ile AB’nin çizgileri...

İktidar partisine açılan kapatma davasına ilişkin AB’den yükselen ilk tepkilerin zamanla yumuşamaya başladığına dair bir algılama var. Aynı algılama, zaten ilk planda AB kadar da enerjik bir tavır ortaya koymamış olan ABD için de söz konusu.

Haberin Devamı

Washington’un kapatma davasına ilişkin ilk tepkileri, AB’ninki kadar “net” ve “demokrasi ve demokratik normlar ile anti-demokratik ‘yargı darbesi’” arasında belirgin sınırlar çizen olmasa da, anlaşılır ölçüde “olumsuz” idi.

Zamanla bu tepkilere “rötuşlar” yapıldı. Önce Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın iki hafta önce ATC toplantısında yaptığı konuşma, Türkiye’deki “taraflar”ın her ikisini de gözeten bir “denge” içindeydi. Ardından, Bakan Yardımcısı Dan Fried’ın geçen hafta ABD Kongresi Dışişleri Alt Komitesi’ndeki sözleri geldi.

Dan Fried, 27 Nisan e-muhtırasının hemen ardından “utanç verici” sayılması gereken ilk Amerikan resmi tepkisini dillendiren şahsiyet idi. Bu son kez, kendi deyimiyle “Türkiye’nin bu iç meselesi”ne “demokrasi ile ülkenin anayasal laik düzeni çerçevesinde çözüm bulunması” temennisini iletti.

Haberin Devamı

Amerikalı yetkililer son zamanlarda, “demokrasi” sözcüğü kadar güçlü bir vurguyla “laikik” sözcüğünün de açıklamalarında altını çizer oldular. Hatta “anayasal laiklik” diye de “Türkiye’ye uyguladıkları” bir kavram geliştirmeye başladılar.

Amerikalıların bu tutumuna bakan bazı gözlemciler, doğal olarak, “AKP içinde Washington’dan kapatma davası konusunda ilk gelen açıklamalardan sonra umutlananlar varsa, bu umutlarının boşa çıkacağı anlaşılıyor” değerlendirmesini ifade ediyorlar.

 

***                  ***             ***

 

Dan Fried’i, Dışişleri Müsteşar Yardımcısı konumundaki Matt Bryza’nın etkilediği Washington’da yaygın bir kanı. Matt Bryza olsun, onun üzerinden Dan Fried ve Pentagon’un Siyasi Müsteşarı, eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın “Türkiye’de İslami doğrultudaki gelişmeler”e ilişkin duyarlılıkları, “demokrasiye yönelik tahribat”tan güçlü ve öncelikli.

Bir de Dışişleri ve Bakan Rice’tan pek hazzetmeyen Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in çevresindekiler var –ki, Eric Edelman bunlardan biri sayılmalı-; onlar ve American Enterprises Institute, Hudson Institute ve Washington Institute gibi muhafazakar, sağcı düşünce kuruluşları ve bunların Türkiye üzerinde çalışan birimleri, AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasından hiç sıkıntı duymayacaklar. Hatta bunun için gayret gösterdikleri ve bu kesimin Türk askeri bürokrasisi ile yakın temasları da ortada.

Haberin Devamı

Yani, AKP’nin Washington’da değişik renkler ve tonlardan oluşan ve bir yelpazeye yayılan hasımları mevcut. Kapatma davasına ilişkin açıklamalarda “laiklik”in “demokrasi”yle birlikte giderek artan ölçüde telaffuz edilmesi, büyük ölçüde bunların eseri.

Türk “ulusalcıları”nın sıfatlarının anlam içeriği ölçüsünde ve sanıldığı kadar “ulusalcı” olmadıkları, ABD’deki bu sağcı-muhafazakar kesimle “flört” halinde olduklarına bu köşede daha önce defalarca değinmiştik. Şimdilerde, bizdekilerin gözleri ve kulakları her zaman olduğundan daha büyük merak ve hevesle Washington’a dönük.

Türkiye’deki demokrasi güçlerinin ise, asıl güçlerini odaklandıracağı alan AB olmak durumunda. AB’de ilk zamanlardaki “net” açıklamaların yerini, Washington’dan gelenler olmasa bile, ilk zamanlara oranla “laiklik” sözcüğüne de daha fazla gönderme yapılanların alması, bir tavır değişikliğine işaret etmiyor.

Bunun nedenleri var:

Haberin Devamı
  1. Türkiye’de laik duyarlılık olduğu ve AKP’nin bunu gereğince değerlendirmediği, bir olgu. Dolayısıyla, AKP’nin demokrasiyi “çoğunluğun keyfiliği” haline dönüştürmesine bir “uyarı” gereği, AB çevrelerinde duyuluyor.
  2. Bununla birlikte, AB’nin “kapatma davası”na ilişkin temel tutumunda bir değişiklik yok ve bu, “AB’deki Türkiye karşıtları ve Türkiye’deki AB karşıtları”na cephane sağlamamak için fazlaca ve yüksek sesle ilan edilmiyor. Bu temel tutum, Kapatma kararı halinde, AB Komisyonu’nun Konsey’e Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin askıya alınması başvurusunu yapmaya mecbur kalacak olmasını içeriyor.

AB’deki Türkiye yandaşları ve Komisyon, tam da böyle bir sonucun elde edilmesi amacıyla “kapatma davası” açılmış olduğundan kuşkulular. Kuşkuları oranında da, AB karşıtlarının “taktik tuzağı”na düşmekten kaçınmak istiyorlar.

Türkiye, ABD’nin 51.eyaleti olma hedefi gütmüyor ama AB’ye katılma hedefi güdüyor. “Demokrasi mücadelesi”nin öncelikli adresi AB, ve Türkiye-AB ilişkisi sağlamlaştığı ölçüde, bu ABD üzerinde de kendi “kaldıracı”nı meydana getirecek.

 

***                      ***                 ***

 

“Kapatma kararı”nın, aklı başında olup da, iki “muhtemel sonucu”nu tahmin edemeyen yok:

  1. Türkiye’nin AB çıpasının taranmasıyla hızlanacak olan ekonomide artan ölçülerde bozulma;
  2. Güneydoğu’nun ülkenin “siyasi merkezi”yle bağlarının daha da aşınması ve Güneydoğu üzerinden de beslenerek Türkiye’nin “siyasi istikrarsızlığa” sürüklenmesi ve “güvenlik sorunları”nın katmerlenmesi.

İşin bu yönü, konunun Türkiye’nin de ötesine taşan, “Türkiye’nin içişleri” konumuna sığamayan önemini ve boyutlarını ortaya çıkarıyor. “İstikrarsızlaşan” bir Türkiye,jeopolitik ve beşeri nedenlerden ötürü AB için “deprem” gücündedir. AB’nin, Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmesini önlemek için çaba sarfetmesinde her türlü anlaşılır neden mevcuttur.

Haberin Devamı

Aynı durum, Ortadoğu’dan Afganistan’a uzanan “fay hattı”nda ABD için haydi haydi söz konusudur. Bu bakımdan, kimi Amerikalılar, AKP’nin iktidardan düşüşünü görmekten mutlu olacak da olsalar, ABD’nin “istikrarsız Türkiye”den, hele böyle bir dönemde hiçbir çıkarı yoktur.

Yani?

Yani, “dış dünya”, Türkiye’yi kendi haline bırakmazsa veya Türkiye, dış dünyanın elinden kurtulamazsa, “yargı darbesi” hedefine zor ulaşır...

Yazarın Tüm Yazıları