Avrupa’de demokrasiden kaçış yok; Enselenirsiniz...

Önce kıyamet koptu, Ak Partili Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi, Antalya Milletvekili Mevlût Çavuşoğlu, Meclis’ten Türkiye’de parti kapatma davâsını kınama kararı istemişti. Yani, Türkiye’yi “gammazlamış” idi.

Haberin Devamı

Kime?

En hafif deyimiyle “yabancılar”; en ağır sözcüğüyle “gâvurlar”a. Gürültüyü kopartan kafa yapısı nezdinde bir tür “vatana ihanet”. Buradan yola çıkarak, Ak Parti’ye yönelik olarak “ABD işbirlikçisi”, “ABD’nin ılımlı İslâm projesi”nin uygulayıcısı ithamlari ve hatta “Ergenekon şebekesi”nde yer alan bazılarının saçma sapan, gerçek dışı ithamıyla “BOP’un eş başkanı Tayyip Erdoğan’ın” partisinin “dış güçler”in –ABD’ye ek olarak Avrupa’nın- nasıl bir aracı haline geldiğininbir kanıtı böylece ortaya çıkmış oluyordu.

Mevlût Çavuşoğlu, iddiaları reddetti. Zaten, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria de Puig, kopartılan bir gürültü üzerine ortaya çıktı ve Türkiye’de parti kapatmaya ilişkin gelişmeler üzerine, Meclis’ten bir karar çıkması için bizzat kendisini harekete geçtiğini açıkladı.

Haberin Devamı

Türk medyası, Puig’in açıklamasına “dezenformasyon” kadar yer vermedi. Puig, kelime kelime, şu açıklamayı yaptı:

“Davâ sürpriz oldu. Hemen bilgi istedim Çünkü bir savcının halkın seçtiği ve iktidarda bir partinin kapatılmasını istemesi, Avrupa’da hiç görülmemiş bir olay. Sonra anladım ne olup bittiğini. Hemen Türk delegasyonu ile konuştum. Uluslar arası kurum ve kişiler açıklama yaptılar. Ben de bizim kurumlarımızın ne yapacağına baktım. Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi. Bu yüzden grup başkanlarına ortak deklarasyon yapmayı önerdim. Çok ciddi bir değerlendirmeyi içerecek bir deklarasyon. Değişiklikler olacağı için size şu anda metni gösteremiyorum. Başkanlık divanının metni olacak ve imzaya açılacak... Türkiye’de parti kapatmaları konusunda çok davâ oldu ve AİHM’den de bu konuda farklı kararlar çıkmıştı. Bunun anayasanın yanlış yorumlanması olup olmadığı konusunda da açıklık istenecek. Bu, kesinlikle doğrudan bir müdahale olarak görülmemeli. Sadece işlerin daha kötüye gitmesini istemiyoruz.”

 

***                      ***                ***

Peki, sonuçta ne oldu?

Bildiri, dün, yayınlandı. Altında 21 imza ile.

Haberin Devamı

Türk medyasına baktım, yine, daha ziyade, “kendini avutma” ve “gerçeği saptırma” eğilimi egemen olmuş. Çıkan bildirinin “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ni değil imza atmış olanları bağlayacağına” dikkat çekiliyor ve Meclis’in 331 üyesinin sadece 21’inin imzaladığı özenle ve özellikle vurgulanıyordu.

Oysa, çıkan bildiri, Puig’in daha önce tasarladığı gibi bir “Başkanlık Divanı bildirisi” olmanın ötesine geçmiş ve “Başkan Yardımcıları” ve en önemlisi “grup başkanları” ile “siyasi parti temsilcileri”nin de imza koyacağı bir metin haline gelmişti.

Bildiriyi imzalayan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 21 parlamenter arasında Sosyalist, Liberal, Hristiyan Demokrat ve Birleşik Sol grup başkanları bulunuyor. “Temsil” anlamında geriye de pek bir şey kalmıyor.

Haberin Devamı

Bu kadar farklı siyasi programların yansıdığı bir yelpazeye yayılan partilerin grup başkanlarının bir araya gelmesinin, bırakın bir AKP milletvekilinin ricasıyla olabilmesini, bizzat Başbakan rica etse, mümkün olamayacağını anlamak için fazla zeki olmak gerekmiyor.

Demokratik Avrupa, biz burada ne dersek diyelim, seçim yapılmış bir ülkede yarım yıl önce neredeyse iki oydan birini almış bir partinin “yargı yoluyla” kapatılmaya kalkışılmasını anlamıyor ve hiçbir zaman da anlamayacak.

Burada söz konusu olan, Avrupa Birliği (AB) de değil, Türkiye’nin de üyesi olduğu ve “demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü”nü gözetmek amacıyla kurulmuş olan tam da bu kavramların üye ülkelerde ne derece yerine getirildiğini “denetleme yetkisi”ne sahip olan bir kuruluş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir AB değil, bir Avrupa Birliği kuruluşu. Dolayısıyla, Avrupa Konseyi’nin “vicdanı”nda yansıyan anlayışın, genel olarak AİHM’de de yansıyacağından emin olabilirsiniz.

 

Haberin Devamı

***                         ***                ***

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde mevcut tüm siyasi grupları temsil eden “Bildiri” metninde, kapatma davâsından ve Anayasa Mahkemesi’nin açılan davâyı incelemeye alma kararından “endişe duyulduğu” belirtiliyor. “Yargı bağımsızlığına saygı ilkesi”nin önemine değiniliyor ve ardından “bununla birlikte” denilerek, “çoğulcu demokrasinin çalışması için örgütlenme ve ifade özgürlüğünün de önemi”ne atıfta bulunuluyor.

Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı” ile ilgili maddelerine dikkat çekiliyor. Türk yargısının, “kapatma ve siyasi yasak” konusunda AİHM’in verdiği “örnek kararları dikkate alması” çağrısı yapılıyor.

Haberin Devamı

AİHM’in daha önce Türkiye’de kapatma davâlarına ilişkin verdiği aleyhte kararlara atıfta bulunulduktan gayrı, “Türkiye’de 1995, 2001 ve 2003 yıllarında siyasi partilerle ilgili yapılan anayasal değişikliklere rağmen, parti kapatma davâlarının devam ettiği ve bunun da bu konuda daha fazla reform yapılması ihtiyacını ortaya koyduğu” ifade ediliyor.

“Bildiri”nin sonunda ise, Türkiye’ye “demokratik reformlara devam etmesi çağrısı” yapılıyor ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bir biçimde siyasi partilerle ilgili yasada anayasal reformlar yapılması” gereği vurgulanıyor.

Kısacası, AB’den gayrı ve AB’den sonra; Türkiye’nin üye olduğu Avrupa Konseyi, Türkiye’ye “böyle parti kapatamazsın arkadaş” diyor ve ekliyor “Eğer dersen ki, ne yapalım bizde kanunlar böyle, Anayasa buna imkân veriyor; o zaman yapacağın iş, o kanunları ve Anayasa’yı değiştirmektir.”

Aksi halde?

Bu soruyu sormadan ve dolayısıyla cevabını vermeden şunu demiş oluyor: “Aksi halde, Avrupa demokrasi ailesinde yerin olmaz!”

İş, bu kadar basit.

“Ulusal onurumuz” mu inciniyor? “Egemenliğimiz” mi zedeleniyor?

Bizim “ulusal onurumuz” ve “egemenliğimiz”le anti-demokratik ve yasakçı olmak arasında doğrudan bir ilişki mi var? Böyle göründüğümüz ve davrandığımız için, “onurumuz”un incinmesi gerekmiyor mu?

Avrupa Konseyi kim oluyor diye de bir soru sorulamaz herhalde.

Avrupa’de “demokrasi ölçüm ve değerlendirme kurumu” olarak kurulmuş, öyle varolmuş ve biz de öyle olmak, o ailede yer almak için ona katılmışız.

Biz, demokratik bir ülke olarak Avrupa’da yaşamayacağız da, nerede, “ay”da mı yaşayacağız?

Demokrasiden kaçış yok. Özellikle, Avrupa’da demokrasiden kaçış yok. Peşinize düşer, yakalarlar. Enselenirsiniz.

En iyisi, demokrasiye teslim olmak...

Yazarın Tüm Yazıları