Ölümüne...

GÜNEYDOĞUDA 300 kişi damdan düştü diyorlar.

Eskiden damlar yüksek değildi, tek katlı, bilemediniz iki katlıydı evler.

Düşenler yine düşüyorlardı.

Ama her zaman kalkıp yeniden yataklarına döndüler.

Sabahları kahvaltıda kimin kafasında şişlik, ya da gözünde morluk varsa, hah demek ki gece düştü, o kadar.

Sıradan bir şey.

Sık sık düşen de vardı, her gece düşen de.

Komşumuzun dedesinin gecede en az üç kere damdan düştüğünü anlatırlardı. Gecenin son düşüşünde komşuları ‘‘Remzi Bey üçüncü kez düştü, demek ki namaz vakti’’ diyerek namaza kalkarlardı.

Damdan düşmek önemli değildi.

*

Ama binalar yükseldi.

Medeniyet ile gelenekler burun buruna gelince, acı denilen o berbat şey ortalıkta dolanıp durmaya başlardı.

Damdan düşen ölüyor.

Ya da; nasıl olur birkaç aileden yirmi kişi denize gidiyor da, on dördü boğuluyor?..

Çoğu kadın-kız.

Çünkü eskiden onların denize girmesi haramdı ve tabii ki yasaktı.

Sonra usul usul denize yanaştılar.

Önce pardösülerini giyip, ayaklarını suya soktular. Sonra bileklerini. Peşinden entarileriyle suya girdiler.

Bir gün artık mayolarını giyip mutlu ve yüreklice denize koştuklarında, medeniyet ile gelenekler çatışmasının kurbanıydılar.

*

Kışın şofbenden ölümler, sofradaki mantarlar, maç bitimlerinde ya da düğünlerde patlayan silahlarla vurulmak.

Tuhaf tuhaf trafik kazaları.

Yeryüzünün başka yerinde televizyon seyrederken, ya da uyurken eve giren kamyon altında can veren yok.

Elektrik prizine parmağını sokarak ölüm...

Damdan düşmek.

Kıyıda boğulmak.

Kısacası; durduk yerde, boşu boşuna, yeryüzünün en masum ölümleri bizim.

Sebepsiz...

Ne yapacaksınız ki medeniyet denilen şey teknolojisi, kendi sistemleri, yeni yeni alışkanlıkları ile üzerimize geliyor.

Ve biz uygarlığı kucaklıyoruz.

Ölümüne...
Yazarın Tüm Yazıları