“Sağduyu” ile “darbeye teslimiyet” eş anlamlı değildir...

Burnumuzun önünü göremez haldeyiz. “Ulusalcı-statükocu” ortam, kuyuya attıkları “iktidar partisinin kapatılması davası” taşıyla, ülkenin yarınını sis altına sokmaktan gayrı, bugününü öyle bir kararttı ki, ülkenin tüm entelektüel enerjisini de rehin aldı.

Haberin Devamı

Günlerdir tartıştığımız konulara bakın; dünyada ve hemen yanıbaşımızda bölgede cereyan eden en önemli gelişmeleri izlemeye ve anlamaya ayıracağımız vakit yok. Oraya odaklanacak zihinlerimiz kısır çekişmelere saplanmış vaziyette.

TÜSİAD, TOBB, TZOB, TİSK gibi meslek kuruluşları, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi sendikalar ise, işi gücü bıraktılar “sağduyu” adlı bir “kod’un arkasına takılıp, siyasi ‘uzlaşma’ için yollara düştüler. Her gün kendi aralarında, olmadı Cumhurbaşkanı ile, TBMM Başkanı ile siyasi parti liderleriyle temaslar yapıyorlar.

2000’lerin “bireysel özgürlükler” ve “serbest pazar girişimciliği” dünyasında, siyaseti “Halaskar Zabitan” yapmaya kalkışacağına, sivil kuruluşların yapmaya kalkışması kötü değil. Bu büyük üye sayılarına ulaşan ve ekonominin nabzıyla ilgili kuruluşların siyasete balıklama dalmasından rahatsız olamayız ve olmamalıyız.

Haberin Devamı

 

***               ***            ***

 

İşin “paradoksal” yanı o ki, siyasetin doğrudan aktörleri siyaset yapmıyor; yerine “siyasi kriz” üretiyorlar. Başta ana muhalefet partisi genel başkanı Deniz Baykal. Baykal’ın matriksinde iktidar partisi ile kendi deyimiyle “devletin kurumları”nı –bunu Silahlı Kuvvetler ve Yüksek Yargı diye tercüme edip okuyabilirsiniz- tokuşturmak var. Hedefte de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kellesi.

Tam o noktada MHP de “sahne”ye giriyor. “Ak Parti kapatılmasın; Tayyip Erdoğan yargılansın” diye özetlenebilecek bir formülle.

Tayyip Erdoğan’ın devre dışı bırakılacağı bir siyaset ortamında, Ak Parti’nin başı kesik bir tavuk haline dönüşeceğini kestirmek için kahin olmak gerekmiyor. “Sistem”, daha 2007’nin ilk çeyreğinden “Judas” adaylarını hazırlamaya başlamıştı. Ya da “gönüllü Judas’lar”, 22 Temmuz seçimleri öncesinden sahadan çekilerek, Tayyip Erdoğan’sız Ak Parti’nin mirasını, “sistem namına” devralmaya adaylıklarını ilan etmişlerdi.

Haberin Devamı

“Mirasçılar” arasında MHP de kendini görmek istiyor olabilir. CHP’nin ise, bir tür “yaratıcı kaos”u hedeflediği söylenebilir. “Denizler durulmaz dalgalanmadan” hesabıyla, CHP’nin Deniz’i, Türkiye’nin denizlerinde kopacak fırtına beklentisinde sanki.

Böyle bir tabloda, “siyasi aktörler”in “uzlaşma”sı için, çökecek çatının altında kendilerinin de iflah olmaz vaziyette kalacağına ikna edilmeleri veya bunu böyle görmeleri gerek.

Buna ikna edilemezler veya bunu böyle görmeme eğilimindeyseler, “uzlaşma” çağrısının varabileceği fazla bir yer yok.

O nedenle “sağduyu” konusunda da fazla iyimserliğe kapılmaya yer olmamalı.

“Sağduyu”, ancak,Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesinin, Anayasa Mahkemesi Raportörü’nün raporunda yer verdiği “sunulan delillerin iddiayı karşılamayan güçsüzlükte” olmasından ötürü, geri çevrilmesi ile ortaya konabilir.

Haberin Devamı

Türkiye’yi gerilime sokan, “kapatma davası” söz konusu olunca, parti kapatmaları zorlaştıran Anayasa değişikliklerinin gündeme gelmesi ve bunun referanduma sunulması ihtimalinden söz edilmesi değildir.

Bu, sonuçtur.

İktidar partisine, AB organları ve şahsiyetlerinin de görüşüyle “yargı darbesi” yapılmaya kalkışılmasının sonucu.

Gerilimin sebebi budur. Sebep ortadan kalktığı anda, sonuç da kendiliğinden ortadan kalkar.

 

***                       ***                    ***

 

“Devlet içinde çeteleşme” soruşturması ile, “kapatma davası” arasında bağlantı kurmak da, “çeteciler”in işine yarar. Zaten, Ak Parti’yi kapatma girişiminden aylar önce başlayan Ergenekon soruşturması ile geçen hafta sonu gerçekleşen gözaltına almalar ve tutuklamalar arasında “rövanş” iddiasıyla, bağlantıyı kuranlar da onlar.

Haberin Devamı

Böyle bir bağlantının kurulması, demokrasilerde görülmeyen ve kabul edilmeyen böyle bir “parti kapatma davası” ile “devlet içinde silahlı çete” faaliyetini aynı terazinin kefelerine koymak anlamını taşır ve “şu işi karşılıklı kapatalım” pazarlığına zemin hazırlar.

Ak Parti, Şemdinli’ye ilişkin böyle bir “pazarlık” yapıldığı şaibesinden kendisini aklatamamıştı. İktidarındaki erozyonun başlangıç tarihini Şemdinli sayanların sayısı az değil.

Bugün “kelleyi kurtarmak” için benzer bir “pazarlık” içine girerse, kellesini vereceği kesindir. Pozitif hukukun kabul edemeyeceği bir biçimde “kuvvetler ayrılığı” ilkesine tecavüz niteliğindeki “yargı darbesi” bir yanda; “hukukun üstünlüğü”nü temsil eden “çete soruşturması” diğer yanda. Bunlar, aynı terazide tartılamayacakları gibi, “sağduyu” ve “uzlaşma” adına bir “siyasi pazarlık”ın unsurları da olamazlar.

Haberin Devamı

Bunu yaptığınız anda, kendinizi “hukuk” ve “meşruiyet alanı”nın dışına kendiliğinden çıkarmış olursunuz ki, orada, o alanda güçlü olan siz olmadığınıza göre, kaybetmeye mahkumsunuz.

Sağduyu?

Sağduyu, bugün geldiğimiz noktada, anti-demokratik girişimlere direnmek demek. Zira, günümüz uluslararası koşullarında ve “Türkiye jeopolitiği”nde anti-demokratik girişimlerin ve bunun zirve noktası olan “darbe”nin şansı yok...

Yazarın Tüm Yazıları