TÜSİAD, TOBB, diğerleri; “Sağduyu” çağrısının ötesine geçmek zorunda...

Sağduyu ve uzlaşma...

Haberin Devamı

Bunlar, içine sürüklendiğimiz ya da bile bile sokulduğumuz ve son derece tehlikeli boyutlara yönelme ihtimali taşıyan siyasi kriz ortamında, kimsenin itiraz etmeyeceği, bu ülkeyi seven, aklı başında herkesin diline pelesenk edeceği “şifreler” ya da “anahtar” sözcükler.

TÜSİAD’ın bu doğrultudaki girişiminin ardından, TOBB, TZOB, TİSK, Türk-İş, Hak-İş ve Kamu-Sen başkanları dün aynı anda 81 il merkezinde bu çağrıyı yaptılar ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, tümü adına, her satırına, her sözcüğüne imza atılacak bir metin okudu.

“Sağduyu” ve “siyasi uzlaşma” çağrısında, yine, itirazı mümkün olmayan üç husus var:

  1. Türkiye’nin geleceğini karartmayalım (karartmayın).
  2. Siyasi tansiyonu düşürelim.
  3. Herkes bulunduğu mevkiden bir adım geri atsın.

Yani; atsın ki, “siyasi tansiyon” düşürülebilsin.

Bunların herbiri ve hepsi makul çağrılar. Ne var ki, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği türden bu tür çağrılar, genellikle “klişe”dir. Bu çağrıları, “klişe” olmaktan kurtarmak ve “sağduyu davetiyesi”ne işlevsellik kazandırmak için “mekanizma” gerekir.

Haberin Devamı

Şimdi, TÜSİAD’dan başlayarak, TOBB’a ve diğer büyük kuruluşlara uzanan yelpazenin atması gereken adım, bunun “mekanizması”nı önermek ve hayata geçirmektir.

Aksi halde, son derece iyi niyetle yapılan çıkış, “boş kubbede bir hoş seda” olarak kalmak tehlikesi içeriyor.

 

***                ***                ***

 

Bu kadar kuruluşun seferber olmasını gerektiren “kriz”in kaynağına inmeden ve o kaynak kurutulmadan yol almak mümkün olmayacak. Bunun kaynağı, Türkiye’deki iktidar partisinin, üstelik şunun şurasında yarım yıl önce yüzde 47 oy almış bir iktidar partisinin kapatılması girişimidir.

Türkiye, iktidar partilerinin kapatıldığına tanıktır. Parti kapatmada, neredeyse dünya rekoruna sahiptir. Hiçbir demokratik ülkede görülmemiş şekilde, bizim Cumhuriyet tarihimiz 30’a yakın parti kapatma yaşamıştır. Bunların 18’i, 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra yaşanmıştır. Son çeyrek yüzyılda, neredeyse bir buçuk yıla, bir parti kapatma.

Haberin Devamı

İktidar partileri bile kapatılmıştır. Ama, sadece askeri darbelerden sonra. 1960’da 27 Mayıs askeri darbesiyle, iktidardaki Demokrat Parti indirilmiş ve kapatılmıştır. 1980’de 12 Eylül askeri darbesinde iktidardaki Adalet Partisi ve bir de ana muhalefet partisi CHP kapatılmıştır.

Askeri darbe olmadan parti kapatılması söz konusu olamaz. Bu nedenle, Ak Parti hakkında açılmış kapatma davası, bir “darbe” olarak algılanmış ve buna “yargı darbesi” sıfatı takılıvermiştir.

Türkiye demokrasisine saplanan bu “yargı darbesi kazığı”nı, “demokrasinin böğrü”nden çıkartmadan, “sağduyu” ve “uzlaşma” sözcükleri alkışlansa da, bu sözcüklerde işlevsel bir buluşma sağlanamaz.

Haberin Devamı

Konu, Ak Parti konusu değildir. Türkiye’de siyasi hayatın normal işleyişi, demokrasinin korunması ve yarım yüzyıldır Türkiye’nin “ulusal siyaseti” haline gelmiş olan, AB’ye katılım ufkunun korunmasıdır.

Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından okunan metinde, “Ülkemiz Anayasa’yı ve siyasi partiler kanunu ilgilendiren çeşitli sorunlar etrafında gergin bir süreç içerisindedir. Halbuki yapmamız gereken ekonomik, siyasi ve sosyal standartlarımızı gelişmiş ülkelere ulaştırmak ve AB sürecini hızlandırmak olmalıdır.”

Peki ama nasıl?

AB şahsiyetleri, kurumları ve AB ülkelerinin önde gelen basın organları, bu kapatma davası, kapatma ile sonuçlanırsa, “Türkiye’nin AB’yi unutması gerektiğini” açık açık ilan ettiler.

Haberin Devamı

İktidar partisini kapatmak, AB’yi Türkiye’ye kapatmak demek olacak. Muhtemelen, bu işin peşinde olanların istediği tam da budur. O nedenle, “AB sürecini hızlandırmak” isteyen herkes, başta TÜSİAD ve TOBB,“sağduyu”yu ve “uzlaşma”yı “parti kapatma girişimi”nin önlenmesinde aramaya mecburdurlar.

CHP, durumdan pek memnun görünüyor. İktidar partisi ile, kendi tanımlarıyla, “devlet kurumları”nın karşı karşıya geldiği kanısındalar. Ak Parti’nin kapatılmasının önlenmesi bir yana, bu sürecin hızlandırılmasından yana gibi bir görüntü veriyor.

MHP’nin tavrı ise, “Ak Parti kalsın; Tayyip Erdoğan gitsin” şeklinde özetlenebilir.

Ak Parti ve lideri, kafasını kuzu kuzu uzatırsa, “sağduyu” ve “uzlaşma” mı egemen olacak?

Haberin Devamı

Ya uzatmazsa?

Ne olacak?

 

***                ***              ***

 

Bu arada, Tayyip Erdoğan ve partisinin iktidarı, zaten şu noktadan itibaren kısıtlanmış, sınırlanmış ve darbe almıştır. Yüzde 47 ile iktidara gelen bir hükümet, iktidara gelmesinden yarım yıl sonra yol alabilmek ve ülkeye yol aldırabilmek için, işveren ve işçi kuruluşlarının “arabuluculuğu”nu gerektirir bir noktaya gelmiş ise, “iktidar erozyonu”na zaten uğramış haldedir.

Sorun, keşke, Ak Parti ile sınırlı olsa. Geldiğimiz noktada, demokrasi, Türkiye’nin AB yolu ve Türkiye’nin kendisi tahrip ediliyor.

Amaç, bunu önlemekte.

Söz konusu kuruluşlar; sağduyu ve uzlaşmanın sağlanması için bir “mekanizma” oluşturmak ve –sivil toplum örgütleri olmaktan ziyade- “baskı örgütleri” olarak esas baskıyı muhalefet üzerinde kurmalıdırlar.

Konu Türkiye ise; gerisi “teferruat” olmalıdır...

Yazarın Tüm Yazıları