Önümüze bakalım; Ölü saymayalım; Şiddet dilini terkedelim...

Kuzey Irak’tan geri çekilişin zamanlaması ve şeklinin, yoğun bir iç tartışma uyandırması kaçınılmazdı. Bu konuda yapılan her açıklama, çekilmeye ilişkin kafalarda uyanan soru işaretlerini ortadan kaldırmıyor, adeta tetikliyor.

Haberin Devamı

“Tereyağından kıl çeker gibi çekildik”, “Teröristlere ağır darbe indirdik”, “İç ve dış etkenlerin çekilmemizde hiçbir rolü olmadı”, “Hükümet olarak baştan beri biliyorduk”, “ABD ile bu işin ilgisi yoktur” gibisinden yetkili ağızlardan yapılan açıklamaları medyada, yetkili ağızların sorgusuz-sualsiz aktarıcıları konumunda olan kalemlerin üzerine basa basa yaymaları, zihinlerdeki soru işaretlerini dağıtmadığı gibi, tüm bu açıklamalar “tersinden” okunarak, bir nevi “teyid” gibi algılanıyor.

“Psikolojik savaş” ve “kamuoyu yönetimi”ndeki belirgin iletişim başarısızlığını, yapılan söz konusu açıklamalar örtmüyor, tersine daha da açık hale getiriyor. Nitekim, PKK’nın durumdan yararlanarak, “Harekat’ın başarısızlığı” propagandası yaptığına tanık oluyoruz. AFP, Süleymaniye çıkışlı bir haberinde, Murat Karayılan ile telefon görüşmesi yaptığını ve Karayılan’ın, harekat bilançosu ile ilgili olarak “130 Türk askerinin öldürüldüğünü ve PKK’nın ise sadece 5 kayıp verdiğini” bildirdi. Oysa, bizdeki bilgi farklı. 240 dolayında PKK’lının öldürüldüğü, 27 askerimizin şehit olduğunu biliyoruz.

Haberin Devamı

Harekatı, bir “ölüm aritmetiği savaşı”na sokmak ve başarı ile başarısızlığı rakamlar üzerinden konuşmak gibi çıkmaz ve anlamsız bir yola girilmesi tehlikesi mevcut.

 

***          ***            ***

 

New York Times gazetesinin 1 Mart tarihli başyazısındaki şu satırları esas almak daha isabetli olabilir:

Başkan Bush ve Savunma Bakanı Gates perşembe günü Türkiye'nin birliklerini mümkün olan en kısa sürede çekmesi için ısrar etti ve cuma akşamı çekilme başladı. Her ikisinin de kabul etmediği şey şuydu: ABD Türkiye'ye, PKK'ya bağlı gerillalara yönelik hava saldırıları için hayati istihbarat sağladı. Anlaşılan o ki ABD yetkilileri topyekün bir kara harekâtını durdurmayı umut ediyordu, fakat Ankara ABD'nin desteğini çok farklı yorumladı. Asilerin saldırıları son aylarda artarken Türk ordusu ve kamuoyu misilleme talep ediyordu. Türk liderlerin Irak'ın geniş özerkliğe sahip Kürt
bölgesinin artan kendine güveni ve görece refahından duyduğu rahatsızlık da artıyor. Bu bölge bir gün bağımsızlık ilan ederse, Türkiye'deki Kürt nüfusunun da bu örneği takip etmesinden korkuyorlar.
Iraklı Kürtler de, Ankara'nın saldırıları özerkliklerinin altını oymak için kullandığından şüpheleniyor. Gerilimi artıran bir nokta da, tabanlarını kızdırmak istemeyen Iraklı Kürt liderlerin PKK'yı gemlemek veya asileri topraklarından çıkartmak için yeterli çaba göstermemesi.
ABD şimdi Iraklı Kürtlere, asilerin kaçış yollarını bir an önce kesmek yönünde baskı yapmalı. Yanı sıra, Türkleri ve Iraklı Kürtleri, nasıl sınır güvenliğini sağlayabilecekleri, ticareti artırabilecekleri ve barış içinde yaşayabileceklerini ciddi ciddi konuşmaya zorlamalı. ABD bu görüşmelere ev sahipliği yapmayı teklif ederse, iki tarafı masada tutmak konusunda daha fazla şansa sahip olabilir.
ABD ayrıca Ankara'yı, Kürt nüfusuyla diyaloğa girerek, haklarını genişleterek ve Kürt köylerindeki ekonomik gelişmeyi artırarak PKK'nın zeminini zayıflatmak için daha fazlasını yapmaya teşvik etmeli. İhtilafın uzaması sadece, Irak'taki karmaşayı derinleştirir. Ayrıca Türkiye'nin uluslararası itibarına büyük zarar verirken, AB üyeliği sürecini de tehlikeye atar.”

Haberin Devamı

Dolayısıyla, artık önümüze bakalım. Önümüze baktığımızda, görmemiz gereken şey, bir daha Kuzey Irak’a ne zaman girileceği, bundan sonra “kara harekatı” yapma özgürlüğüne sahip olup olmayacağımız olmamalı.

Ne olmalı?

Sorunun çözümü doğrultusunda bundan sonra atılacak adımları “daha yaratıcı” biçimde düşünmek, tartışmak ve uygulamaya koymak olmalı. Harekata ilişkin her söylem, Türkiye’deki “şiddet kültürü”nü beslemekten ve bu anlamda son tahlilde PKK’nın değirmenine su taşımaktan öte bir yarar sağlamayacak.

Oysa, şimdi yapılması gereken, PKK’nın Kuzey Irak topraklarını kullanarak, Türkiye’ye sızmasını “kara harekatı”na gerek kalmadan önlemek olmalı.

 

Haberin Devamı

***             ***           ***

 

Bu amaçla, öncelikle –zaten çok gecikildi- Irak Kürtleriyle bir “temas ve işbirliği mekanizması” oluşturulmalı. Irak’taki Kürt yönetimi, ABD ve Bağdat’taki merkezi hükümetin de desteğiyle, Türkiye-Irak sınır boyunun kontrolüne PKK’dan aldığı takdirde, Türkiye’nin işi kolaylaşır.

Ankara-Bağdat-Erbil-Washington arasında “dörtlü mekanizma” kurulmasının bugüne dek sadece lafı oldu, kendisi olmadı. Ya Ankara-Washington, ya Ankara-Bağdat, ya Washington-Erbil, ya da Washington-Bağdat şeklinde ikili ve etkisiz temaslarla iş yürütüldü.

Kara harekatı, şayet, söz konusu “dörtlü mekanizma”yı hayata geçirir ve Türkiye-Irak sınırı, “PKK’sız biçimde güvence altına alınırsa”, harekatı başarılı sayabiliriz. Ölü sayarak değil.

Haberin Devamı

Bu adımın yanı sıra, yani “güvenlik işbirliği”nin yanı sıra, Irak Kürtleri ile siyasi ve ekonomik temasları canlandırmak, Türkiye Kürtleri için ise “hukuki adımları” harekete geçirmek, Türkiye’nin AB doğrultusuna hayatiyet kazandırmak, “çözüm rotası”na girmeyi sağlayacaktır.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin iki hafta içinde gerçekleşmesi beklenen ziyareti, böyle bir “yeni sayfa”nın açılmasına vesile oluşturmalıdır.

Önümüze bakalım ve “şiddet söylemi”ni terkedelim...

 

Yazarın Tüm Yazıları