Kuzey Irak aynasında Türkiye, ABD, Kürtler...

Bir yabancı yorumcu, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde giriştiği “kara harekâtı”nı, İsrail-Gazze ilişkisine benzetmiş. Çok yanlış değil. İsrail, Gazze’den iki yıl önce çekildi.

Haberin Devamı

Bölge, önce “Filistin Yönetimi”ne ait idi, daha sonra doğrudan Hamas’ın yönetimi altına girdi. Orası, İsrail’in “egemenlik alanı” sayılmıyor. Ancak, İsrail, istediği vakit, Gazze’den kendisine yönelen saldırılara cevap vermek ve cezalandırmak gerekçesiyle, Gazze’yi bombalıyor, Gazze’ye girip çıkıyor.

Türkiye’nin bir zamanlar, yani 1990’larda Kuzey Irak ile ilişkisi de böyleydi. 2003’ten itibaren, Türkiye, Kuzey Irak’ta kendisine tanımış olduğu “hareket serbestisi”ni kaybetti. Irak, Amerikan işgali altına girdiği, hava sahası Amerikan kontrolünde olduğu için, Türkiye’nin “gerekli gördüğü vakit”, Kuzey Irak’a asker sokması “Amerikan onayı”na bağlı idi.

Amerika, bu “onay”ı vermedi; böyle bir “sınır ötesi askeri harekât”a “yeşil ışık” yakmadı. Türkiye’nin askeri faaliyetine ABD tarafından kapatılan Kuzey Irak’ın yönetimi, 1991’den beri bu konumu elde eden Kürtlere geçti. Kürtler, Saddam zamanındaki fiili (de facto) yönetimlerini, Saddam’ın yıkılmasının ardından, Irak Anayasası’nda öngörülen “federalizm” uygulamasına göre, yasal hale (de jure) getirdiler.

Haberin Devamı

Kürt yönetimi altındaki Kuzey Irak, ülkenin “tek istikrarlı” bölgesi olmaktan gayrı, Kürtler de ABD’nin Irak’taki “tek güvenilir müttefiki” oldular.

Türkiye’nin “kara harekâtı”, tüm bu parametreleri değiştirmiş olması bakımından, “askeri yönü”nden öteye “siyasi anlam” taşıyor.

 

***              ***           ***

 

Tam bir hafta önce başlayan “kara harekâtı”, Türkiye’nin “askeri gücü” ile Kuzey Irak’a dönüşünü simgeliyor. Bu “Amerikan yeşil ışığı” ile mümkün olduğu için, bir yanı ile, Türk-Amerikan ilişkilerinin “stratejik boyut”ta tamir edilmesini ifade ettiği gibi, harekâtın kapsamı ve süresi, ABD’nin “işbirliği”ne bağımlı kalıyor.

Hükümet kızabilir, “Biz, Meclis’ten tezkere çıkarttığımız için, TSK, Kuzey Irak’tadır” diyebilir ama, eğer 5 Kasım’da (2007) Beyaz Saray’da sağlanan Tayyip Erdoğan-Bush mutabakatı olmasa ve ABD, bu harekâta “yeşil ışık” yakmasa, tersine “Hayır, giremezsiniz; girerseniz beni karşınızda bulursunuz” deseydi, bu harekât olamazdı. Tezkere çıkmış olmasına rağmen olamazdı.

Haberin Devamı

Kuzey Irak’a girerek PKK ile hesaplaşma isteğini, Türkiye’nin “sabit”i olarak denklem içine yerleştirirsen, burada, denklemin “değişken” unsuru ABD’dir. ABD, Türkiye’ye ilişkin “pozisyon değişikliği”ne gitmiştir. Harekâtın birinci haftası dolarken, Türkiye’nin arkasında durmaya devam etmektedir.

Tıpkı, 2006 yazında İsrail’in Hizbullah’a karşı Lübnan topraklarında giriştiği “34 Gün savaşı”nda İsrail’in arkasında günler boyu durduğu gibi. Bu “kararlı duruş”, özellikle AB, çeşitli yönlerden gelen baskılar sonucunda, “Tamam, ateşkes zamanı” dendiği anda değişikliğe uğramış ve o vakit savaş ve İsrail harekâtı da durmuştu.

Unutmayalım, ABD, o tarihte İsrail’in arkasında kararlılıkla dururken, savaş, Lübnan’daki müttefiki, Suriye’ye karşı ayakta tutmak istediği Başbakan Fuad Siniora’nın durumunu zayıflatıyor, ona karşı Hizbullah’ı güçlendiriyordu.

Haberin Devamı

İllâ bir “analoji” yapılacaksa, Amerika açısından benzeri durum, şimdi Türkiye-Kuzey Irak denklemi bakımından söz konusu. Lübnan yerine Kuzey Irak sözcüklerini, İsrail’in yerine Türkiye’yi, Fuad Siniora’nın yerine Erbil Kürt hükümetini yerleştirin; çok çarpıcı bir benzerlik ortaya çıkar.

Harekât, nereden baksanız, Irak Kürt Yönetimi’ni zayıflatan bir etki oluşturdu. Washington, Türkiye ile şu aşamadaki “işbirliği”ni, Erbil’in görece zayıflamasına yeğliyor. Tıpkı, İsrail’in 2006 Yaz Savaşı’nın Siniora’yı zayıflatması olgusuna bir süre gözünü kapaması gibi.

Tabii ki, bunun bir “sınır”ı var. Kuzey Irak’ın, bugün olduğundan daha fazla “istikrarsızlaşması”, Kürtlerin “Bağdat denklemi”nin dışına çıkarak “Irak’ın topyekûn istikrarsızlaşması”na yol açılması.

Haberin Devamı

Afganistan’da “muharip askeri katkı” ve İran’a karşı “safları sıklaştırmak” adına, Türkiye’ye ilişkin tavrı “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” olan ABD, şayet kara harekâtı, “Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan olmak” durumuyla yüz yüze kalacağı bir noktaya ulaşırsa, o zaman “Türkiye’yi kararlılıkla arkalama” tavrından sapmaya başlayabilir.

Daha oraya gelmedik.

 

***                           ***                     ***

 

Türkiye, “sopa”nın yanında “havuç”la da ilgilendiğini göstermek adına, üst düzey bir Dışişleri heyetini dün Bağdat’a gönderdi. Irak Cumhurbaşkanı Celâl Talabani’ye “Türkiye’yi ziyaret daveti” resmen iletildi. Talabani, geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sözlü davetini kabul etmişti. Bu kez de “geleceğini” belirtiyor. Zaman belirtilmeden.

Ne zaman?

Haberin Devamı

Bize gelen bilgi, Irak’ın Kürt cumhurbaşkanının, 15 Mart’ta Ankara’da beklendiği.

Buradan, önümüzdeki iki hafta içinde, kara harekâtının sona ereceği sonucunu çıkarabilir miyiz?

Muhtemelen. Yabancı gözlemcilerin üzerinde birleştikleri ortak tahminleri, “10 gün daha” süreceği. Bu durumda, Talabani’nin Mart ortasında gelmesi bir ihtimal.

Peki, eğer kara harekâtı devam eder ve Türkiye’nin geçen hafta Irak topraklarına giren askeri personeli, bölgede kalırsa, Talabani, herşeye rağmen gelir mi?

Yine bize gelen bilgi, öyle bir durumda, ziyaretin “erteleneceği”, yani Talabani’nin gelmeyeceği. Kuzey’deki Kürt yönetimi, Bağdat’taki merkezi hükümet üzerinde zaten bir baskı oluştururken, ayrıca PKK tarafından “Türkiye işbirlikçiliği” ile suçlanan Talabani’nin, her şart altında Türkiye’ye gelmesi beklenemez.

Bütün bu işaretler, harekâtın “süresi” ve “sınırları”na ilişkin ipucu veriyor...

Yazarın Tüm Yazıları