Paylaş
Amerikan Genelkurmayı’nın Harekât Başkanı Korgeneral Carter Ham ise, Türkiye’nin harekâtının “süresi ve coğrafi kapsamı” bakımından “sınırlı olacağını” belirttikten sonra, “Şu ana dek, Türkiye, ABD’ye bildirilen misyondan sapmamıştır” diye ekliyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Ak Parti grup toplantısındaki konuşmasında, güçlü vurguyla, “ABD ile pazarlık yapılmadığını” bildirdi. Bununla birlikte, harekâtın kapsamı, sınırları ve süresi konusunda, ABD’ye, Washington’un hoşlanmasa da, pek itiraz edemeyeceği bir bilgi ve hatta güvence verildiği anlaşılıyor.
Pentagon’un şefi, Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates’in yarın gerçekleşmesi beklenen Ankara ziyaretinde, konunun, yani harekât kapsamı ve süresinin ele alınacağına hiç şüphe yok. Amerikan tarafı, “sınır boyu”ndan içeriye, Irak’ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi’nin dengelerini sarsacak ve TSK-Peşmerge temasına yol açmayacak çerçeve içinde kalması kaydıyla, operasyonun “bir süre daha”, yani askeri gereklerin yerine getirilmesine dek, “yeşil ışığı”nı devam ettireceğe benziyor.
Yani, sınırın hemen Irak yönünde yer alan Hakurk, Haftanin, Zap gibi kamplar, PKK’nın lojistik altyapısı bertaraf edilene ve Türkiye’ye sızma yolları kontrol altına alınana kadar.
*** *** ***
Bu harekâtın, PKK’nın Kuzey Irak’taki “askeri varlığı”na “son verme” gibi bir “nihaî hedef” taşımadığını görmeliyiz. PKK’ya, “inisyatifini yitirmesi”ne yol açacak “ağır bir darbe” indirmek, kendisiyle korakor mücadele kararlılığı ortaya koymak ve “caydırmak”, tamam. Sona erdirmek değil.
PKK’nın daha önce defalarca altını çizdiğimiz gibi, “siyasi-askeri karargâhı” –İmralı’nın yanısıra- Kandil. Kandil, Türkiye sınırına 100 kilometre dolayında, yani arazi koşulları da göz önüne alındığında hayli uzak, bir yana İran topraklarında yer alan bir dağ kütlesi. PKK yönetici kadroları ile 4000 dolayında silahlı unsuru, orada konuşlanmış durumdalar.
Dolayısıyla, Kandil’i ele geçirmeyi ve hatta orada yerleşmeyi öngörmeyen hiçbir “askeri harekât”, PKK’yı sona erdirmek sonucunu vermez. Yine de bu, bu “kara harekâtı”nın önemini ortadan kaldırmıyor.
Kara harekâtı, PKK’ya karşı “askeri kazanımları” kuşkusuz sağlıyor olmaktan da öteye, “siyasi anlamı” itibarıyla daha da önemli gözüküyor:
*** *** ***
Washington, bu davranışı ortaya koyarken, Türkiye’nin PKK konusunda “askeri çözüm”e bel bağlamaması, tersine “siyasi çözüm”e yönelmesi gerektiğini her vesile ile, her ağızdan ilân ediyor. Ayrıca, Ankara ile Erbil arasında doğrudan ve sıcak ilişkiler kurulmasını, “Kürt sorunu”nun dış boyutuna bu yolla yaklaşılması gerektiğini de telkin ediyor. Ayrıca, sorunun güvenlik boyutu açısından, Ankara-Bağdat-Erbil-Washington dörtlüsünün “işbirliği”nin de altı sürekli çiziliyor.
Ankara’yı bu yönde yol alırken, pek göremiyoruz. Bir “siyasi çözüm paketi”nin ya da “proje”nin adı var; kendisi ortada olmadığı gibi, bu yönde bir “hazırlık” yapıldığına dair bir bilgi sahibi de değiliz. Hatta “yapılmadığı” izlenimimiz daha da kuvvetli.
Bu tür “Amerikan onaylı” askeri harekâtların, “sopa” eğilimini güçlendirmesi ve “havuç” seçeneğini unutturması kuvvetle muhtemel. Yakın geçmiş, bunun bir dizi örneğiyle dolu.
Ayrıca, hükümetin benimsediği “oyun plânı”, askerin elini serbest bırakarak PKK’nın kolunun kanadının kırılması ve Güneydoğu’da Ak Parti’nin temsil gücünün artmasıyla “Kürt sorunu”nun Ak Parti içinde “asimile” edilmesi.
Ak Parti hükümetinin, askerle “Kürt sorunu”na ilişkin “antant”ı ya da içine girdiği “detant”, başka gerilim alanlarında Ak Parti’ye nefes aldırdığı için, “tercihe şayan” gibi. Asker ise, Güneydoğu’nun, kendisine uyumlu bir Ak Parti’de “asimile” edilmesine, “konjonktürel bir gerçekçilik” olarak bakabilir.
Varılan noktada, “Kürt sorunu”nun “çözüm yolu”nun kısalmış olduğuna hükmedebilir miyiz?
Keşke yanılıyor olsak; ama kısalması bir yana, “uzamış” gibi görünüyor...
Paylaş