Paylaş
Kosova, bağımsızlığını ilan etti. Fidel Castro, Küba’da Devlet Başkanlığı koltuğunu bıraktı.
Bu arada, Amerika’da ön seçimler devam ediyor. John McCain, Cumhuriyetçilerin adayı gibi artık. Aynı zamanda, bir “açık sır”ı duyuralım: Türk establishmentının tercih edilen adayı da o.
Demokratlar cephesinde ise Barack Obama rüzgarı tüm hızıyla esiyor. Wisconsin ve Hawaii ile birlikte Obama, delege sayısında HillaryClinton’un önüne geçmekle kalmadı, ard arda kazandığı eyaletlerin sayısını 10’a çıkarttı. Hillary, 4Mart’ta yapılacak Texas ve Ohio’yu kazanamazsa havlu atacak.
Hafta sonu bulunduğum ve Demokrat ileri gelenlerinin bulunduğu Doha’daki toplantıda, bunlardan biri bana, “Eğer Hillary, Texas, Ohio ve daha sonra yapılacak Pennsylvania’daki ön seçimlerden birini, sadece birini kaybetse bile, onun ekibi açısından iş bitmiş sayılacak” dedi.
Hillary, Türk establishmentının McCain’e “yedeği” olarak tercih konusu.
*** *** ***
Kosova bağımsızlığı ve Kıbrıs Rum tarafında Papadopulos’un elenmesi, Türkiye açısından “olumlu gelişmeler”. Ermenistan’da değişen bir şey yok. Koçaryan’ın başbakanı Sarkisyan, Cumhurbaşkanı oldu.
Ama, Türkiye’ye çok yakın bir isim, Türkçe bilen, hatta Beşiktaş Kulübü üyeliği kadar Türk sosyal hayatının bir parçası olan Pervez Müşerref için , Pakistan seçimleri ağır bir hezimetle sonuçlandı.
Pakistan seçimlerinde birinci parti Bhutto’nun Pakistan Halk Partisi. Tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi. İkinci sırada ise Müşerref’in 1999 yılında askeri darbe ile devirdiği Navvaz Şerif’in Pakistan İslam Birliği geliyor. Her ikisinin Pakistan Parlamentosu’ndaki toplam sandalyesi ise Müşerref’i Cumhurbaşkanlığından uzaklaştırmaya yeter sayıda.
Pakistan, federal bir ülke. Navvaz Şerif, ülkenin en büyük eyaleti Pencap’ı kazandı. El-Kaide ve Taliban’ın yuvalandığı ileri sürülen ve Afganistan’a komşu Kuzeybatı Eyaleti’nde ise tahmin edildiği gibi İslamcı partiler değil, Paştun milliyetçisi bir parti (Pakistan DTP’si gibi bir şey) eyalet seçimlerinin galibi.
Amerikan yönetiminin, “koalisyon ortağı” olabilecek bir güce erişeceğini umduğu Pervez Müşerref’in partisi ise silindi gitti. Müşerref hükümetinin 23 bakanından hiçbiri, biri hariç, seçim bölgelerinde seçilemedi. Seçilebilen o tek kişi ise, seçimlerin arifesinde Müşerref’ten koptuğunu açıklamıştı.
İngiliz Times gazetesinde çıkan bir yorumda, Müşerref’in “artık topal ördek bir başkan bile sayılamayacağına” işaret edilerek, “çünkü, kesinlikle bitti” deniyor ve “Yeni koalisyon hükümeti şekillendiğinde ilk işinin, Eylül (2007) ayındaki tartışmalı cumhurbaşkanı seçimini ters yüz etmek olacağı belli” diye vurgulanıyor.
Müşerref bu kadar zayıflayınca, ordu da yanından çekiliverdi. Bu işler böyledir.
Şimdi, Müşerref’ten “askeri yönetim dönemi”nin hesaplarının sorulması başlayabilir. Bizim prizmamızdan bakıldığında, Amerikan destekli bile olsa, Pakistan gibi “Şark coğrafyası”nda bile gerçekleşse, askeri rejimlerin ömrünün ne kadar kısa olduğunun ve iş seçime geldiğinde, ülkenin siyasal-toplumsal dokusunun “askeri rejimi” kesin ve ezici bir çoğunlukla reddettiğinin ortaya çıkması.
Pakistan’ın bugünkü hali, bizdeki “ulusalcılar”ın kulağına küpe olmalı.
*** *** ***
Amerikalı tanınmış yorumcu Robert Novak, Beyaz Saray’ın Pakistan’da Müşerref’e bel bağlayan yaklaşımın eleştiriyor. Washington Post’daki yazısında, “Amerika, umutlarını otoriter, demokrasi karşıtı bir yabancı lidere bağlamakla yine yanlış tercih yaptığını gösterdi. Müşerref, Güney Kore’deki Syngman Rhee, İran Şahı ve Filipinler’deki Ferdinand Marcos ‘a ilişkin Amerikan hatalarının bir uzantısı. Müşerref, Washington’un İslamcı teröristlere karşı savaş için tutarsız girişimlerine rağmen kendisine güvenilen İslamabad’daki adamımız idi” diyor.
Eğer Amerika’da Demokrat aday olarak Obama çıkar ve üstelik bir de Amerika’nın yeni başkanı olursa, ABD’nin Boğazlar’ın doğu yönünde askeri rejimlere payanda olması, giderek, imkansız hale gelecek.
Son hafta geniş bir coğrafyada gerçekleşen seçimlerin ve yönetim değişikliklerinin işaret ettiği “esas olgu” ise, dünyanın önemli bir rejim ve yönetici değişimi sürecine girdiğini yansıtıyor.
Türkiye’de gelecek için “stratejik hesap” yapacak herkesin, sağımızdaki-solumuzda cereyan eden ve yıl sonuna doğru Washington’da kendini gösterecek olan “büyük dönüşüm”ü görmesi, algılaması ve hesabını ona göre yapması gerekiyor.
Paylaş