Kıbrıs, Kosova ve Tayyip Erdoğan:AB yol işaretleri

Kıbrıs Rum başkanlık seçimlerinin ilk turundan daha mükemmel bir sonuç çıkamazdı.

Haberin Devamı

Rum tarafının “çözümsüzlük en iyi çözümdür” politikasının şampiyonu Tassos Papadopulos out; Annan Planı yanlısı ve Glafkos Klerides’in yıllarca Dışişleri Bakanlığı’nı yapmış, Türklerle uzlaşarak çözüme ulaşmayı savunan Yannis Kasulides ile yine çözüm müzakerelerinin başlamasından yana, AKEL lideri ve M. Ali Talat’ın “kadim dostu” bilinen Dimirti Hristofyas in.

Birkaç ay önce, Eylül 2007’de Polonya’da bir toplantıda, eski Rum cumhurbaşkanlarından Yorgo Vasiliu ile karşılaşmıştım. Kıbrıs Rum başkanlık seçimleri için “en önemli sonuç”un ilk turda Papadopulos’un yarış dışı kalması ve başkanlık seçiminin Hristofyas ile Kasulides arasında cereyan etmesi olduğunu söylemişti.

Vasiliu, Hristofyas yanlısı olduğunu gizlememekle birlikte, “İster Hristofyas kazansın ister Kasulides. Yeter ki,Papadopulos devre dışı kalsın. O durumda Kıbrıs’ta hiçbir şey aynı olmayacaktır” diyerek “çözüm girişimlerinin canlanacağı” umudunu dillendirmişti.

Haberin Devamı

Papadopulos’un ikinci tura kalması halinde, seçimi kazanma ihtimalinin yüksekliği, herkes gibi onu da kaygılandırıyordu. Ama olabilecek en iyi şey oldu ve Kıbrıs Rum tarafında EOKA kalıntısı Papadopulos dönemi tarihe karıştı.

Annan Planı’nı Papadopulos’un olağanüstü gayretleriyle yüzde 75 yani dörtte üçlük tartışmasız bir çoğunlukla reddetmiş olan Rumların, şimdi, Papadopulos’a karşıt “çözüm yanlısı” diye nitelenen Kasulides ile Hristofyas’a verdikleri desteğin toplamı yüzde 67 dolayında; yani üçte ikiden fazla.

Dört yıl içinde şaşırtıcı ve bir o kadar gelecek açısından “iyimserlik” uyandıran bir gelişme. “Kıbrıs treni”nin önümüzdeki pazar yapılacak seçimlerin ardından, ister Kasulides isterse Hristofyas kazansın, harekete geçeceğinin “kesin” olması, Türkiye’nin AB yolculuğunu da hızlandırıcı bir etkiye yol açacak.

AB yolundaki “Türkiye treni”ni iki yılı aşkın süredir “istasyon”da bekleten, bir sürü fasılın “askıya alınması”na yol açan (2006 Aralık AB Konseyi kararı) Kıbrıs’tan kaynaklanan tıkanıklık değil miydi?

 

Haberin Devamı

***          ***       ***

 

Türkiye, Kıbrıs Rum tarafındaki gelişmeleri bizim diplomatik geleneğimizdeki basmakalıp terimle “ihtiyatla” izliyor. “Heyecana kapılmamak”, bir “coşku” ortaya koymamak, diplomasinin görev tanımında olmalı.

Tabii, “ihtiyat”la izlemek, “hareketsizlik” anlamına gelmemeli.24 Şubat’ta yapılacak ikinci turun, yani Kıbrıs Rum cumhurbaşkanının Kasulides mi, Hristofyas mı olacağının belli olmasının ardından, fazla vakit geçirmeden Türkiye, kendisini değerli diplomatlarımızdan Temel İskit’in deyimiyle “limanlar putuna tapınmak”tan kurtarabilir ve Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Rum bandıralı gemilere açabilir.

Bu, “tanıma” anlamına filan da gelmiyor. Kıbrıs’ın fiilen bölündüğü 1974’ten 1997’ye yani AB Lüksemburg Zirvesi’ne, Türkiye’nin AB’ye yönelik “tepki uygulamaları”nın yürürlüğe konmasına dek, 23 yıl boyunca Kıbrıs Rum bandıralı gemiler, Türkiye limanlarına geliyorlardı. Onca zaman zarfında kimse bunun “tanıma” anlamına geldiğini söylememişti.

Haberin Devamı

Türkiye, Gümrük Birliği’nin zaten gerektirdiği, ayrıca AB yolunda kendi ayağına vurduğu bu “pranga”nın kilidini çözerek, bir yandan yeni Kıbrıs Rum cumhurbaşkanına “çözüm rotalı” jest yaparak, çözüm yolundaki süreci hareketlendirebilir; daha önemlisi diğer yandan AB yolundaki engellerin önemli bir bölümünü, tek bir “fiske” ile kaldırmış olur.

Türkiye konumundaki bir ülkede, içinde bulunduğumuz dönemde diplomasi büyük ölçüde “ezber bozucu” davranışlardan geliyor.

 

***             ***         ***

 

Başbakan Tayyip Erdoğan, her şeye rağmen, “ezber bozucu” adım atabilme yeteneklerine, “statükoya teslim olma”ya direnebilme özelliklerini pazar günü ATV’de Ergun Babahan, Hasan Cemal, Mustafa Karaalioğlu, Beril Dedeoğlu dörtlüsünün karşısına oturup, geniş bir yelpazede çeşitli sorunlara ilişkin görüşlerini açıklayarak ortaya koydu.

Haberin Devamı

Başbakan’ın televizyon söyleşisi,Tayyip Erdoğan’ın “liberal-demokrat düşünce ve kanaat önderleri”ne ilişkin “duyarlılığı”nın yansımasıydı. “Kraldan fazla kralcı” yandaşları ile aynı dalga boyunda bulunmadığını gösterirken “AKP-liberal aydınlar ittifakı sona erdi” diye neredeyse zil takıp oynayanların bu gözlemlerinin isabetsizliğini de ortaya koydu.

Böyle bir söyleşiyi bizzat yapması kadar, başta Ergenekon ve 301 konusu olmak üzere, bir dizi konuda “umut uyandırıcı” sinyaller verdi. Aynı gün, Tayyip Erdoğan’ın Kosova Başbakanı Haşim Taçi’yi bağımsızlık ilanından hemen sonra ilk arayıp kutlayan lider olduğunu da kaydedelim.

Bu arada, Türkiye, Kosova bağımsızlığını tanıyan ülkeler sıralamasında “dördüncü” sırada ama “tanıma mektubu”nu “ilk” sunan ülke. Yani, dünkü yazımızda, “keşke” diye ifade ettiğimiz istek, aslında yerine gelmiş oldu.

Haberin Devamı

Bu konuda “ön almak”, Kosova, AB’nin “ellerinde büyütülecek bir bebek” olduğu için Türkiye’nin AB hedeflerine de “ivme” kazandıracak.

AB yolunda iki engeli aştığımız takdirde, Türkiye’nin AB süreci hızlanabilecek. Bu, 1) İçte “demokratikleşme” adımlarını atabilmekten; 2) Dışta “Kıbrıs sorunu”nun çözüm yolunu açabilmekten geçiyor.

Pazar günü, Tayyip Erdoğan, ilkine ilişkin bir kez daha “umut ışıkları” çaktı. Kıbrıs Rum seçmenleri de ikincisine ilişkin.

Kosova’nın bağımsızlığına da denk gelen unutulmaz bir pazar günüydü 17 Şubat...

Yazarın Tüm Yazıları