Süperdevletin “Süper Salı”sının ardından...

Başörtüsü sadece kadınların saçlarını ve gerdanını kapatan bir örtü olmanın ötesine geçti; başörtüsü tartışması tüm Türk toplumunun gözlerini örten bir hal aldı.

Haberin Devamı

Siyasi gündemin başına oturarak gözlerimizi dünyaya kapatan başörtüsünü aralayıp dünyaya yan gözle bakmayı deneyelim ve ABD’deki “Süper Salı”nın sonuçlarına bir göz atalım...

Daha önce de belirtmiştik; uluslararası sistemin “tek kutuplu” yani “tek merkezli” yapısı ve ABD’de “Başkanlık sistemi”nin geçerli olması nedeniyle, Amerikan başkanlık seçimleri Amerika’nın “iç işi” değil, dünyanın işi.

Amerikan Başkanı olarak seçilecek kişinin özellikleri, kimliği, eğilimleri, görüşleri, hele George W.Bush’un tüm Amerikan tarihinde görülmeyen ölçüde 8 yıl süren yönetimindeki “tartışmalı” niteliği de göz önüne alınırsa, dünyadaki herşeyin, herkesin, her bireyin geleceğini etkileyecek bir önem taşıyor. Türkiye’ye ve Türkiye’nin insanlarını da.

Haberin Devamı

Önceki gün ABD’de 22 eyalette yapılan ön seçimler, başkan aday adaylarını belirlemek bakımından Amerikan başkanlık seçim kampanyasının belirleyii önemdeki bir durağı idi.

Cumhuriyetçiler bakımından durum netleşmiş sayılır. Cumhuriyetçi başkan adayının Arizona Senatörü John McCain olacağı aşağı yukarı belli oldu. Cumhuriyetçilerde başkan adayının parti konvansiyonunda en az 1191 delegenin oyunu alması gerekiyor. McCain şimdiden 613’ü bulmuş durumda ve diğer iki aday adayının toplamı ona erişemiyor.

Demokratlarda ise Hillary Clinton ile Barack Obama arasında adeta burun buruna bir mücadele sürüyor ve “Süper Salı” Demokrat adayı netleştirmek bir yana, biri kadın, diğeri siyah iki aday adayı arasındaki mücadeleyi daha da kızıştıracak bir tabloyu ortaya çıkarttı.

Delege sayısında Hillary önde, eyalet sayısında ise Obama. Demokratlar, karpuz gibi ortadan yarılmış bir görüntüde. Hangisi Demokrat aday olarak çıkarsa, bu kadar hararetli bir mücadelenin yol açtığı bölünmenin, McCain karşısında güçlü bir Demokrat alternatif oluşturacağı kuşkulu hale geldi.

 

***          ***         ***

 

Haberin Devamı

Ne olursa olsun, Amerikan başkanlık seçimleri tarihinde ilk kez yaşanacak bir sonuç, dünyanın önümüzdeki dört yılına “yenilik” getirecek ve damgasını vuracak. Dünyanın en güçlü ülkesinin, bundan sonraki başkanı, ya ilk kez 70yaşının üzerinde seçilmiş ilk başkan (John McCain) olacak, ya ilk kez bir kadın başkan (Hillary Clinton) veya ilk kez bir “siyah” başkan (Barack Obama) olacak.

Bu olgu, bir yandan “yeni Amerika”yı ya da Amerika’nın hala güçlü bir “yenilenme potansiyeli” ve enerjisi taşıdığına işaret ediyor;diğer yandan dünyanın önümüzdeki dört yılının hayli “renkli gelişmeler”e gebe olacağını.

“Süper Salı”da, New Mexico dışındaki 21 eyaletin 13’ü açık farkla Obama’nın; aralarında delege sayısı yüksek California, New York, New Jersey gibi eyaletlerin bulunduğu 8’inde çok açık farkla olmasa bile Hillary Clinton’un üstünlüğüyle kapandı.

Haberin Devamı

Hillary, delege sayısında Obama’nın önünde. Ancak, Obama da, geçmiş istatistikleri bakıldığında “Missouri’yi kazanan Başkanlık seçimlerini kazanır” ölçüsünün oluştuğu Missouri’yi kazandı.

İki aday adayı şimdi gözlerini Texas, Ohio, Pennsylvania ve ayrıca Virginia, Louisiana, Washington gibi önemli delege ve seçmen barındıran eyaletlere çevirmiş durumdalar.

Demokratlar için, aday belirlenmesinde, parti konvansiyonunda en az 2025 delege gerekli. CNN’e göre Hillary 825, Obama 732 buldu. New York Times, AP’ye dayanarak bu sayıları 845’e 765 diye hesaplıyor. Washington Post, “süperdelegeler”i hesaba katmadan 582-562 olarak.

“Süperdelegeler”, Demokrat Parti’nin Kongre üyelerini, valilerini ve ön seçimlere girmeyen yönetici kadrolarını yani parti establishment”ını ifade ediyor. 4049 konvansiyon delegesinin yüzde 20’si “süperdelegeler” ve bunlar aday seçiminin sonucunda etkili olabiliyorlar. Şimdilik, bunların 193’ü Hillary Clinton, 106’sı Barack Obama dedi ve 400’ü tercihleri belli olmakla birlikte renk vermiyor.

Haberin Devamı

 

***       ***       ***

 

Sekiz yıllık, Amerika’yı ve dünyayı sarsan George W.Bush Beyaz Sarayı’ndan sonra yine de bir “Cumhuriyetçi Beyaz Saray’ı” ihtimali var mı?

Aday McCain olursa –ki, o olacak gibi-var. İşin ilginç yanı, McCain, Cumhuriyetçiler’in Demokratlara yakın görülen “liberal” kanadından. Bugüne dek, Parti’nin “dinci-muhafazakar” kanadına hep ters çıkmış, Parti’de “asi” görülen birisi.

Dahası,Cumhuriyetçilerin, 2000Başkanlık seçimlerinde George W.Bush’u yerden yere vuran aday adayı oydu. Son derece renkli bir geçmişi var. Bir amiraller kuşağından geliyor. Bir amiralin torunu, bir diğerinin oğlu ve “savaş kahramanı” olarak saygı görüyor.

Haberin Devamı

Vietnam Savaşı’nda uçağı düşürülerek esir düşmekle kalmadı, iki yıl hücre hapsi ve ağır işkencelerden geçti. Savaşta aldığı yaralardan ötürü iki kolunu başının üzerine kaldıramıyor. John McCain, 1982’den beri Kongre, 1986’dan bu yana ise Senato’da ve Vietnam ile ilişkilerin “normalleştirilmesi”nin başını çekti.

Büyük sermaye gruplarına, “para”nın siyasete bulaşmasına karşı olmasıyla tanınan “etik değerleri” ve sözünü esirgemeyen dobra kişiliğiyle sempati topladı. İç politikada ne kadar “liberal” ise, dış politikada o derece “şahin”.“Irak’ta 50 değil 100 yıl kalınabileceği” sözleri ona ait.

“Türkiye yanlısı,Türkiye karşıtı” gibisinden –bence anlamsız- kaba bir ayrım ille de yapılacak olursa, “Türkiye yanlısı”.

McCain, bizdeki “anti-Amerikan”ların, Amerika’nın “neo-con’ların” ve “Evangelistler”in “eline geçtiği” yolundaki tezlerini yerle bir edecek bir Cumhuriyetçi. “Evangelistler”i çileden çıkaran bir “Baptist” ve “neo-con’lar”la yakından uzaktan ilişkisi yok.

Amerika gibi “karmaşık bir büyük makina”yı bir bisiklet gibi tarif eden bizdeki şaşkın kafaları, Başkan seçildiği takdirde daha da şaşırtacağı kesin.

Hillary Clinton ve Barack Obama’nın, Türkiye’yi birebir ilgilendirecek dış politika yaklaşımlarına gelince... Seçim kampanyasının ikisi arasında en kızıştığı şu dönemde, bu konuya ilişkin görüşleri olgunlaşmış değil.

Ancak, Hillary Clinton’un daha “konvansiyonel” olduğunu söyleyebiliriz. Obama, Irak konusunda “en net” görüşe sahip olanı. Bir takvim vererek –bir yıl gibi kısa süreyi içeren bir takvim bu- Amerika’yı Irak’tan çekeceğini birden fazla kez açıkladı.

Hillary’nın dış politika “troika”sının Madeleine Albright, Richard Holbrooke ve Sandy Berger üçlüsünden oluştuğu. Başkan olduğu takdirde Dışişleri Bakanı’nın büyük bir olasılıkla Holbrooke olacağı biliniyor.

Obama’nın dış politika ekibinin “en ağır topu” ise Zbigniew Brzezinski.

Aralarındaki burun buruna, omuz omuza yarış sürecek olduğu için, hangisinin dış politikasının “Türkiye’ye izdüşümü” ne olur; bakmaya, görmeye, incelemeye, irdelemeye vaktimiz olacak.

Başörtüsüyle gözlerimizi de kapatmadığımız sürece...

Yazarın Tüm Yazıları