Feng Şui dünyası tavanındaki büyü

DÜNYANIN çok ünlü restoranlarından biri, İstanbul’da şube açmaya hazırlanıyor.

Restoran öyle böyle değil.

Dünya metropollerinde çok çok moda; işadamlarının, bankerlerin kábesi gibi bir yer.

Sahibi İstanbul’daki şubeye çok önem veriyor.

Her santimetrekaresiyle ilgileniyor.

Geçenlerde çalışmaları görmek üzere İstanbul’a geldi.

Dekorasyon neredeyse tamamlanmış durumdaydı.

Mekánı gezdikten sonra herkesi şaşırtan bir şey söyledi:

"Buraya bir feng şui gurusu getirteceğiz."

İtirazlar işe yaramadı.

Hong Kong’dan bir feng şui gurusu geldi.

Ünlü alışveriş merkezindeki restoranın içinde epey bir süre geçirip sonra yine Hong Kong’a döndü.

* * *

Bir süre sonra İstanbul’a bir paket gönderdi.

İçinde küçük cam bilyeler vardı.

"Bunları restoranın tabanına yerleştireceksiniz" dedi.

Restoranın taban döşemesi yapılıp bitirilmişti.

Mimarı itiraz etti.

Ama guru, "Hayır bunları yerleştireceksiniz" diyerek ısrarcı oldu.

Patron, "Dediğini yapın" deyince taban sökülüp bilyeler yerleştirildi.

Bir süre sonra ikinci bir paket daha geldi.

Bunun içinde de küçük heykeller vardı.

Guru, "Bunları da restoranın tavanındaki kaplamanın altına yerleştireceksiniz" dedi.

Mimar birinci tartışmadan aldığı sonucu bildiği için bu defa itiraz etmedi.

Feng şui gurusunun dediği yapıldı.

* * *

Bunları geçen gün bir sohbette dinledim.

Orada öğrendim.

Meğer İstanbul’da birçok ev ve işyerinin dekorasyonu, yerleşim planı yapılırken, feng şui guruları çağrılıp fikirleri alınıyormuş.

Guru, "Yatak odasını oraya değil, şuraya yapın" diyormuş.

Veya odanın renklerinin ne olması gerektiğini söylüyormuş.

Galiba, yeni insanın "inanç kozmografyasında" artık böyle spiritüel unsurlar önem kazanıyor.

Geçen perşembe günü Davos’ta çok ilginç bir oturumu izledim.

Konusu "İnanç ve Modernleşme"ydi.

Dikkat ettim, artık "din" kelimesinden çok "inanç" kavramı kullanılıyor.

Din, bugünün insanını anlamak için fazla kalıplı bir kavram.

İnanç ise daha geniş ve insanı "yaratıcı" kavramıyla baş başa bırakıyor.

Orada Rick Warren adlı Amerikalı konuşmacı, hepimizi şaşırtan bir "gelecek tahmininde" bulundu.

"Saddleback Church" isimli bir kitap yazmış.

Çok kesin ifadelerle şunu söyledi:

"Siz, dünya ekonomisini yöneten insanlar. Kendinizi şöyle bir geleceğe hazırlayın. Geleceğin dünyası seküler (çağdaş laik) değil, ’religious pluralism’ (dinsel çoğulculuk) olacaktır."

* * *

Tabii bu tahmin, hepimizi karamsar bir havaya soktu.

Önce ben de öyle baktım.

Sonra aklıma, İstanbul’daki restoranın feng şui gurusu geldi ve kendi kendime şunu sordum:

Acaba sekülarizmin yerini alması beklenen "dinsel çoğulculuk" nedir?

Yani sekülarizm gidecek ve onun yerini, hiç değişmeyen, bugünkü anlamıyla bağnaz, dogmatik, emredici ve insanı yaratan karşısında hiçbir zaman yalnız bırakmayan bir din mi alacak?

Yoksa, onun yerine daha muğlak, daha yaygın, hepimizi yaratan fikriyle baş başa bırakacak yeni inanış biçimleri mi?

Yani "dinsel çoğulculuk" kavramı, özerk, bağımsız iradelerden oluşan "federatif bir inanç" sistemini mi haber veriyor?

* * *

Bana göre öyle.

Artık şuna inanıyorum:

İnanç kavramı da rekabete açılmıştır.

Hiçbir tek tanrılı din, bugünkü dogmatik ve hayatı dışarıdan düzenleyici haliyle varlığını sürdüremez.

Çünkü insanoğlu, Allah’la baş başa kalma iradesini ve cesaretini göstermeye başladı.

Bugün "türban zaferini" kazandığını sanan insanlar, ona destek veren liberaller, bazı sosyologların iddia ettiği gibi "moderniteyi" falan değil, bal gibi geçmişi temsil etmektedirler.

Onlar, Allah’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünyada, eskiyi korumaya çalışan din muhafızlarıdır.

Bu geçici zafer; inancı yeniden tarif edecek, Allah’ı keşfedecek yeni bir seküler dünya karşısında hezimete dönüşmeye mahkûmdur.
Yazarın Tüm Yazıları