GeriSeyahat Godot’yu, pardon, Mesih’i beklerken
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Godot’yu, pardon, Mesih’i beklerken

Godot’yu, pardon, Mesih’i beklerken

/images/100/0x0/55eb65edf018fbb8f8be8d8e
Çağan Irmak’ın yeni filmi Ulak, tarihin her döneminde pek çok kültürde ve dinde kendine yer bulan bir “beklenti”yi anlatıyor. İşlerin iyice zıvanadan çıktığı, düzenin bozulduğu ve kötülüğün iyiliği boğduğu bir anda ortaya çıkıp düzeni değiştirecek bir kahraman beklentisi.

 

25 Ocak’ta vizyona giren “zamansız” Ulak’ta, köyden köye dolaşarak çocuklara bir hikaye anlatan seyyah Zekeriya’nın (Çetin Tekindor), “en karanlık kalpten daha siyah” insanların bulunduğu bir köyü nasıl hikayesinin içine aldığını ve bu şekilde dönüştürdüğünü izliyoruz. Eski bir hekim olan ve bir zamanlar oğlu kötüler tarafından öldürülen Zekeriya, yolunun bu kez düştüğü köyde Adem (Yetkin Dikinciler) adında bir kötüyle ve onun adamlarıyla mücadele

/images/100/0x0/55eb65edf018fbb8f8be8d90
ediyor. Tabii yanına köyün çocuklarını ve “delisini” (Hümeyra) de alarak.

 

Film, hikaye ile hakikatin iç içe geçtiği bir anlatı sunuyor. Hikayeyi çocuklara anlatan Zekeriya, onlardan, hikayedeki kahramanların yerine istedikleri kişiyi koymalarını istiyor. Dolayısıyla da çocuklar, iyi ve kötü kahramanların yerine köylerindeki iyi ve kötü insanları yerleştiriyorlar hayal dünyalarında. Böyle olunca ve dinleyenler hikayeye gönülden inanınca aslında hikayeyi dinlerken aynı zamanda köylerindeki kötüler ve kötülüklerle de mücadele etmiş oluyorlar. Filmin sunumunda gördüğümüz “Bazen tek çare bir hikayeye inanmaktır” sözü bu mantığı anlatıyor zaten. Senarist ve yönetmen, ki burada ikisi de Çağan Irmak, bir inanca baş koymuş ve bu inancı içselleştirmiş insanların eninde sonunda başaracaklarını anlatmaya çalışıyor sanırım. Bunun böyle olup olmadığını izleyenler takdir edecektir.

 

KÖTÜLÜKLE DEĞİL KORKUYLA MÜCADELE

 

Zekeriya bir bakıma Mesih’ten çok bir UFO’ya benziyor. Filmin başında ilk gittiği köyde gayet iyi karşılanıyor, köyün çocuklarına hikayesini anlatıyor, hiçbir sorunla karşılaşmıyor ve anlatımı karşılığında da çeşitli hediyeler alarak oradan ayrılıyor. Halbuki bir sonraki köye geldiğinde şartlar tamamen değişiyor. Bu durum sanki gezegenden gezegene dolaşan bir UFO’yu akla getiriyor. Diğer gezegenler süt liman. Her şey yerli yerinde. Herkes olması gerektiği gibi. İş, insanların yaşadığı dünyaya gelince durum değişiyor. Burada “yola getirilmesi” gereken kimseler var. Düzenin sağlanması gerekiyor. Bunun için de cesur bir UFO-Mesih karışımı kahraman lazım. İşte Zekeriya o kahraman.

Bu bağlamda mücadele edilmesi gereken şeyin kötülüğün kendisinden çok “korku” olduğu fikri güzel bir espri olarak duruyor. Çünkü eğer böyle olmasa ve mücadele edilen şey bizatihi kötülük olsaydı sanırım film tam bir vaaza dönüşmüş olurdu. Bu espri, filmi böyle bir tehlikeden kurtaran önemli unsurlardan biri.

 

Açıkçası filmin, böyle bir hikaye için gereken – ya da en azından şahsen gerektiğini düşündüğüm – duygusal, mistik ya da felsefi yoğunluğu tam olarak sunamadığını söylemem gerekiyor. Sanırım bu da senaryonun yeterince olgunlaşmamasından, yeterince süzülmemesinden kaynaklanıyor. Sonuçta konu neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir konu. Birçok insan dünyayı kurtaracak bir kahraman bekliyor. Böyle genel bir beklentiyi tatmin etmek hiç de kolay olmasa gerek.

 

Bunun dışında filmin ciddi bir sorunu olduğunu söylemek zor. Mekan kullanımı, oyunculuk, müzik ve diğer öğeler itibarıyla film kendini izlettiriyor.

 

Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum. Filmin kötü adamın oğlu Ferhat’la bitmesi, bitirilmesi çok yerinde ve hikayeye anlam katan bir seçim. Galiba en iyilerimiz kötülüğe en yakınlarımız arasından çıkıyor çünkü.

 

NOT: Filmin basın bülteninde gördüğüm şu cümleyi sizlerle paylaşmak istedim: “Çekimler sırasında hiçbir hayvana zarar verilmemesi için at eğitmenleri ve hayvan sorumluları ile birlikte çalışıldı.”

False