Hindistancevizi part two

SEYŞEL tatilinden dönüşümde gazetelerde ve özellikle internet sitelerinde yazılanlara baktığımda şunu gördüm.

Bayramda oradan yazdığım, "Dikkat et başına hindistancevizi düşer" yazısı "epey ilgi uyandırmış".

Dostlarımız sağolsunlar, bol bol kulağımızı çınlatmışlar.

Bu arada radyo istasyonlarında yapılan geyikleri de duymadık değil.

Demek ki bazıları memleketin başına türban örmeye çalışırken, biz istemeden hindistancevizi düşürmüşüz.

Madem bu konu o kadar tutuldu, isterseniz devam edelim.

* * *

Bayramda yurtdışında olanlar için kısa bir özet yapalım.

Karım Tansu, beni arayarak şunu söyledi:

"Dün akşam bir belgesel kanalında seyrettim. Oralarda bir yerlerde insanların kafasına hindistancevizi düşüyormuş. Bu yüzden yılda 100 kişi ölüyormuş. Dikkat et senin de başına düşmesin."

Tabii ben bu uyarıyı ciddiye aldım.

Çünkü telefonda konuşurken kahvaltıdaydım ve biraz ilerideki hindistancevizi ağacının üzerinde kafam büyüklüğünde cevizler sallanıyordu.

Ertesi sabah Hint Okyanusu’na açılan muhteşem plajda yürüyordum.

Kulağımda iTouch, Eagles dinliyordum.

Malum son günlerdeki takıntım, "No more cloudy days..."

Yani "Bulutlu günler geçti".

Plajı bir ucundan ötekine yürüdüm.

Her şey normal.

* * *


Fakat o ne? Aynı yoldan dönerken, biraz önce geçtiğim kumların üzerinde kafamın iki katı büyüklüğünde bir hindistancevizi.

Biraz ileride bir tane daha.

Hafızamı yokladım. Hayır, gelirken plajın hiçbir yerinde hindistancevizi görmemiştim.

Yukarıya baktım, tam tepemde bir ağaç duruyor.

Üzeri hindistancevizi dolu.

Demek ki bu, ben geçtikten hemen sonra düşmüş.

Kıssadan hisse:

Uyarıyı dikkate alın. Sizin de başınıza düşebilir...

Böylece hindistancevizi kazaları üzerine bir araştırmaya başladım.

* * *

Ertesi gün Seyşel Adaları’nın başkenti Victoria’ya gidiyordum.

Çok sempatik bir taksi şoförüne düştüm.

Keyifli mi keyifli bir adam.

Ona, karımın anlattıklarını aktardım ve "Burada hiç böyle bir kaza oldu mu?" diye sordum?

Hayatında ilk defa böyle bir şey duyuyormuş. Biraz düşündü ve "Buraya çalışmak üzere Hintli işçiler gelir. Bir defasında ağaç altında uyurken başına hindistancevizi düşmüş diye duyduk. Biraz şuurunu kaybetmiş ama ölmedi" dedi.

Sonra birlikte bazı faraziyeler üzerinde çalıştık.

Şoförüm şöyle bir ihtimalden söz etti:

"Bu olaylar Sri Lanka’da olabilir. Çünkü orada hindistancevizi ağaçları çok yüksek. O yükseklikten insanın başına düşerse ölebilir."

Ben de "Doğru ölebilir" dedim.

Ama bu kazaların hangi ülkede meydana geldiğini tam olarak tespit edemedik.

Sonra hindistancevizini unuttuk, başka konulara geçtik.

Mesela, yağmur ormanını andıran o sık ormanlarda bir tek yırtıcı hayvan yokmuş.

Gündüz gökyüzünde uçarken seyrettiğim yarasaların bile adı "meyve yarasası"ymış. Yani kan içmiyor, sadece meyve yiyorlarmış.

* * *

Bir düşünün.

Yırtıcı hayvan yok.

Yarasalar kan içmiyor.

İnsanlar da kan içmiyor.

Hindistancevizi ağaçları alçak.

Ve siz yerçekimi kanunlarını iyi biliyorsunuz.

Yani bu ülkede risk sıfır...

Kitabı elime aldım, ağacın gölgesine uzandım.

iTouch’ımı kulağıma taktım.

İhtimal yine aklıma geldi: "Ya hindistancevizi düşerse?"

Hintli işçiyi hatırladım.

Tek riski geçici hafıza kaybı.

Ben iyi bir Türk olarak ona şerbetliyim.

Böylece tatlı bir uykuya daldım.

Uyandığımda orama buramı yokladım.

Hindistancevizi yarası yoktu...
Yazarın Tüm Yazıları