Ne tür bir yalancıyım-sınız?

Güncelleme Tarihi:

Ne tür bir yalancıyım-sınız
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2006 16:47

Vataniki (28 mart) yayınlamış bu küçük kişilik testini.

Konu, dediğim gibi, yalancılık.

Yalan söyler misiniz, söylemez misiniz diye sormuyor bile, okurların hepsi kafadan yalancı. Eh yalan da sayılmaz. İçimizde yalancı olmayan yoktur. En azından... kendi kendimize yalan söyleriz. En etkilisi ve tehlikelisi de budur.

Önce şu teste bir göz atalım. Şu dört yalandan birini seçin, size uyan hangisiyse:

(1) Bir arkadaşıma, öyle düşünmediğim halde, güzel olduğunu söyledim.

(2) İş arkadaşımı etkilemek için haftasonu eğlenceli şeyler (dııt!) yaptığımı söyledim.

(3) Cevabını bilmediğim bir soru sorulduğunda, cevap görünmektense bir cevap uydurdum.

(4) İş yerinde kendimi daha iyi göstermek için, yaptığım hatayı başkasının üstüne attım.

Size ‘en iyi’ hangi örnek uyuyor? (Muhtemeler birden fazlası uyuyordur. Birini, sizi en iyi tarif edeni seçin.)

Tamam mı? Cevapları da vereyim mi?

Yukarıdaki örneklerden hareketle, ‘ne tür yalancı’ olduğunuzu belirliyor test.

(1) POLİTİK: Çoğumuz bu kategoriye dahilizdir. (Vataniki’den olduğu gibi aktarıyorum). İnsanların duymak istediklerini söyleyenler aslında bencildir. Çatışmaktan hoşlanmadıkları için böyle yalanlara başvururlar.

(2) HIRSLI:
Kendilerini daha ilginç göstermek için abartı yapanlar ‘hırslı’ yalancılardır. Özgüvenleri vardır. Ama yalanlar kontrolden çıktığında işler zorlaşır.

(3) HİLEKÂR: Akıllı ve konuşkan insanlar olurlar. Yine de özgüven eksikliği yaşadıkları için yalan söyleyerek popülerlik kazanmaya çalışırlar.

(4) KÖTÜ NİYETLİ: Başka birine zarar vermek için yalan söyleyenler fecidir. Başkasının itibarına zarar verip kendilerini öne çıkarmaya çalışırlar. Kıskanç olurlar.

*

Gazete, her dört yalancıya da tavsiyelerde bulunmuş, geçiyorum.

Bu vesileyle, ‘Ben nasıl bir yalancıyım?’ diye düşündüm.

Bir kadına ‘Bu elbise sana ne kadar yakışmış’, bir gazeteci arkadaşına ‘Dünkü haberin çok iyiydi’, çocuğu için komşuya ‘Ne kadar da sevimli’ demek, yüzde yüz inanmasa da insan, yalan sayılır mı? Sayılırsa eğer, ben ‘politik yalancı’ kategorisine girerim. İnsanlarla çatışmaya girmekten çekindiğimden değil, insanların böyle beyaz (masum) yalanlarla mutlu olduklarını bildiğimden. Nezaket gereği. Ne yani, sokakta rastladığınız bir tanıdığa, gerçekten merak ettiğinizden mi sorarsınız, ‘Nasılsınız, iyi misiniz?’ diye?

Belki lise çağlarında, hafta sonu ne biçim hovardalık yaptığımı anlattığım, yani palavra attığım olmuştur. Ama bu da bir tür beyaz (masum) yalandır. Pazartesi sabahları oynanan oyunun gereğidir bu palavralar. Herkes iyi kötü katılmak zorundadır. Cumartesi-pazarı ‘içeride’ geçirmiş abazan yatılıları deli etmenin tadına doyum olmaz. Ama on üç, on dört yaşında biraz palavra attım diye, bana ‘hırslı yalancı’ diyecek değilsiniz herhalde!

“Üçüncü tür yalan” üzerinde çok düşündüm, hafızamı tarayıp vukuat aradım. Epey masum bir iki yalan dışında, kayda değer bir şey bulamadım. İnsan gazeteci olunca ve hemen her konuda yazınca, haliyle ‘hilekâr yalancı’ durumuna düşme riski yüksek. Dışarıdan bakarak, tarafsız bir gözle yargılamaya çalışıyorum kendimi: yazarken, mümkün olduğunca ‘kendime ve size karşı’ dürüst olmaya çalıştığımı sanıyorum / umuyorum. Bir alıntı yaptıysam, varsa mutlaka kaynak gösteriyorum; yeni öğrendiysem birşeyi, söylüyorum; bilmiyorsam yahut hata edersem itiraf ediyorum... Yine de ‘Hatalıysam: serdardevrim@hurriyet.com.tr” Madem ‘itiraflar’ bahsine geldik, dürüstlük gereği, şunu da ekleyeyim: yeri geldiğinde, -mış -muş kullanarak yazının etkisini azaltmamak için ‘sanki ezelden beri bilirmişim’ havası verdiğim oluyordur. Bir örnek mi? Farz edelim yeri gelmiş, cuk oturmuş, şöyle bir ukalalık sokuşturacağım cümle arasında: “Cioran’ın dediği gibi, ‘Başarı dahil, düşkünlüğün her türlüsünü yaşadım!” Bu lafı - bilmediğini bilir gibi göstermek gibi olmasın diye - şu şekilde söylesem: ‘Bu yazıyı yayımlamadan evvel rica minnet okuttuğum X’ten öğrendim: Cioran adlı yazar bu konuda demiş ki, ‘Başarı dahil, düşkünlüğün her türlüsünü yaşadım!” Ha sahi, Emil Michel Cioran, Rumen asıllı bir Fransız yazarmış, ben de adını ilk defa duydum!” Aynı etkiyi yapar mı? Yapmaz! Onun için, bi’zahmet, ‘edebî etki’ icabı, katlanacaksınız bu kadarcık masum hileye...

Ama bakın, ‘başka birine zarar vermek için’ asla yalan söylemem. Aksine, başkalarını koruyacağım diye başımı derde soktuğum çoktur. ‘Kötü niyetli’ değil, aptallık derecesinde ‘iyi niyetli’ davranırım genelde. Ayrıca, ‘zarar vermek istediğim’ biri olursa, hakkında düşündüklerimi yüksek sesle söyler, açık açık yazar, sonuçta... kendime zarar veririm. Boşuna ‘aptallık’ demedim...

*

Yazının başında “İçimizde yalancı olmayan yoktur. En azından... kendi kendimize yalan söyleriz. En etkilisi ve tehlikelisi de budur” dedim ya, işte bu bahis sakat!

Artık başka bir gün, başka bir yazı...

Belki! 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!