Çekimler sırasında bir ay Ayvalık’taydık Her gece Cunda’da çilingir sofrası kurduk

Güncelleme Tarihi:

Çekimler sırasında bir ay Ayvalık’taydık Her gece Cunda’da çilingir sofrası kurduk
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2005 00:00

Çağan Irmak’ın yeni filmi ‘Babam ve Oğlum’ vizyonda. Film sessiz, sakin ve derinden ilerliyor. İnsanlar birbirine fısıltıyla söylemeye başladı filmin çok güzel olduğunu. Filmin üç oyuncusuyla Şerif Sezer, Binnur Kaya ve Yetkin Dikinciler’le Ahırkapı’daki Giritli’de buluştuk. Sohbet öylesine sıcaktı ki, sık sık yüksek sesle şükrettiler. Babam ve Oğlum filminde oynadıkları için ve birbirlerini buldukları için. Ben de içimden üçünü tanıdığım için ve Türkiye’de Çağan Irmak gibi bir yönetmen olduğu için şükrettim.

İkisini de aynı gün yaptım. Filmi aynı gün izledim, onlarla aynı gün buluştum. 16.30 matinesine Çemberlitaş Sineması’ndan bilet aldım ve oyuncularla saat 19.00’da Ahırkapı’da buluşmak için randevulaştım.

İçeri girdiğimde sofra mezelerle donatılmış, rakılar kadehlere akmıştı. Saçı başı dağılmış, makyajı akmış, gözleri ağlamaktan pancarlaşmış beni karşılarında görünce biraz telaşlandılar. Başıma bir şey gelip gelmediğini sordular. Gelmişti. Dünyanın en güzel şeyi benim başıma gelmişti. Ağlamak mutlu etmişti. Üstelik film hiç bitmemişti. İki lokma yiyip, iki yudum içtikten sonra ancak kendime gelebildim ve filme nasıl dahil olduklarını sorarak konuya girdim.

EVİN EN ÇATLAĞINI ŞERİF SEZER OYNUYOR

Anlatmaya Binnur Kaya başladı:

‘Çağan’la daha önce Baba Evi dizisinde birlikte çalışmıştım. Tanıyorduk birbirimizi. Bir gün Yabancı Damat’ın setindeyken aradı. Saf amca Sadık’ın karısı Hanife rolünü teklif etti. Benim hemen içim aktı. Tabii tabii dedim. Senaryoyu okuduktan sonra çok etkilendim. Ama hemen aramadım Çağan’ı. Hevesli genç gibi gözükmeyeyim diye kendimi bir süre demlemeye aldım. Ve buluştuk. Ve mutluyduk.’

Şerif Sezer Çağan Irmak’a çok yakın bir oyuncu olduğu için, senaryoyu daha yazılış aşamasından beri takip ediyormuş. Ama bir baba-oğul hikayesi olduğu için bu senaryodan kendine bir rol çıkmayacağını düşünüyormuş. Sonra bir gün Çağan Irmak gelip, ‘Bir ev dolusu çatlak kadın yazdım’ demiş. İşte o an Şerif Sezer’in kafasında bir ışık yanmış: ‘Acaba o kadınlardan biri ben olabilir miyim?’

Senaryo tamamlandığında Çağan Irmak iki öneriyle çıkagelmiş: ‘Sütanneyi mi yoksa Gülbeyaz teyzeyi mi oynamak istersin?’ ‘Okumayı bitirir bitirmez, Çağan Irmak’a Gülbeyaz diye mesaj attım. Evin en çatlak kadınını seçtim.

Karakterlerin birçoğu gibi Gülbeyaz teyze de gerçekte var olan bir kişilik. Adı Ayla’ymış ve Çağan’ın çocukluğunda Seferihisar’daki herkes ona Artist Ayla dermiş. Köyün yarısıyla tapu meselesi yüzünden mahkemelikmiş.’

Yetkin Dikinciler filmde Fikret Kuşkan’ın saf kardeşini oynuyor. Bu rol onun bugüne kadar canlandırdığı hiçbir karaktere benzemiyor. Dikinciler, Çağan Irmak’la nasıl buluştuğunu şöyle anlatıyor:

‘Türkiye’nin en çok tiyatro izleyen yönetmeni belki de Çağan. Ben şehir tiyatroları oyuncusuyum. İki yıl Antalya, dört yıl Diyarbakır şehir tiyatrolarında oynadım. Piyasadan beni tanımasına imkan yok. Sahnede görmüş olmalı. Bugüne kadar oynadığım hiçbir oyunda, bu filmdeki karakterin ipuçlarını vermedim. O, bende bunu gördü. Ben de kendimi ona emanet ettim. İyi ki de ettim. Çünkü bu filmde rol almamak günah olurdu.’

SEFERİHİSAR HALKI IRMAK’IN AKRABASI

Babam ve Oğlum’un çekimlerine 24 Temmuz’da başlamışlar. Çağan Irmak ilk kez 24 Temmuz’da motor demiş. Ayvalık ve Seferihisar’da gerçekleşen çekimler tam bir ay sürmüş. On gün de İstanbul’da çalışmışlar, film tamamlanmış.

Seferihisar Çağan Irmak’ın memleketi. Anne ve babası hálá orada yaşıyor. Irmak, sokak sahnelerinin tamamını orada çekmiş. Filmdeki bakkal çocukluğunda gazoz içtiği bakkal, kahve babasının yıllardır gittiği kahve. Yollara toprak döktürmüş, gereken yerleri boyatmış. Binnur Kaya izlenimlerini şöyle aktarıyor:

SERKESİN AKRABASI BİZİM ÇAĞAYAN

‘Kasabalı Çağan Irmak’a o kadar saygılı ve sevgili davrandı ki. Bunun bir formülü yok işte. Milyarlar saçsanız yapamazsınız. Çağan iki sokak ötedeki komşularını bile akrabası olarak görüyordu. Bizim burada ahbap yoktur, herkes akrabadır dedi bize.’ Şerif Sezer ekliyor: ‘O Seferihisar’la bağlarını hiç koparmadı ki. Fırsat bulunca soluğu hep orada aldı. Kimse ona Çağan Bey falan demez orda. Çağayan derler, bizim Çağayan!’

BİNNUR KAYA

Tekir rakı; rakı tekir

Binnur Kaya’nın rakı içebilmesi için tek bir şartın yerine gelmesi gerekiyor. O da tekirler tavada kızartılacak. Nedenini şöyle anlatıyor: ‘Beşiktaş’ta ‘Turgut’un Yeri’ diye bir meyhane var. Ben ilk rakımı orda içtim, yanında da tekir yedim. Ve bu işi öyle belledim. Tekir rakı; rakı tekir. Şimdi ikisi bir araya gelmeden rakı içmiyorum. İç diyenlere de tekir-rakı ruhuna sadakatsizlik yapamayacağımı söylüyorum.’ Ama Kaya içkiye karşı fazla dayanıklı değil ve bunu genetik olduğunu düşünüyor: ‘Benim babam eski gazeteci. Onun da bünyesi içkiyi kabul etmezdi. İş çıkışı arkadaşlarıyla gittiği barda ayıp olmasın diye bir kadeh viski içer, onu da yutamadığı için ağzının kenarından sızdırmak suretiyle gömleğine dökerdi.’

ŞERİF SEZER

Araba yoksa iki kadeh rakı var

Şerif Sezer’in rakıyla arası hiç fena değil. Araba kullanma derdi olmadığı zaman iki kadeh içtiğini söylüyor. Ama Kadıköy yakasında oturduğu için arabasından vazgeçmiyor. Bu durum da filmdeki kız kardeşi Hümeyra’yı kızdırıyormuş. Şu arabanı almadan gel, rahat rahat içelim, diyormuş.

YETKİN DİKİNCİLER

Güneş batınca hava rakı kokardı

Yetkin Dikinciler rakıyı içkilerin şahı diye tanımlıyor. Gece kulübü, bar dışındaki ortamlarda sürekli rakı içiyormuş. ‘Tuhaf durmasa barda da rakı içeceğim ama olmuyor. Rakı ve meze ikilisine kolay kolay hayır demem. Akşam olunca bazen burnuma rakı kokusu geliyor. Eğer o gün çok içmemem gerekiyorsa yemek öncesi aperatif olarak bir kadeh içiyorum, o bana yetiyor.’ Çoğu erkek gibi o da rakı içmeyi babasından öğrenmiş: ‘Ben anason kokusuyla büyüdüm. Akşam yemeklerinde rakı içmek normaldi bizim evde. Yasaklanan ya da ayıplanan bir şey olmadığı için de ben de normal bir rakı içicisi oldum. Bu işi adabıyla yapmayı biliyorum.’

ANNE VE BABAYI ANLAMAK

Her ne kadar filmin adı Babam ve Oğlum olsa da, filmde büyük bir ailenin tüm bireyleriyle ilgili çok şey anlatılıyor. Hal böyle olunca sohbet dönüp dolaşıp kendi ailelerimize geldi. 19 yaşında, dünyalar güzeli bir kız annesi olan Şerif Sezer konuya şöyle girdi: ‘Kızım Deniz, benim de bir zamanlar 19 yaşında olduğumu unutuyor. Zannediyor ki ben dünyaya anne olarak geldim. Birkaç yıl sonra düzelecek.’

Binnur Kaya ekliyor: ‘Birkaç yıl sonra sizi anlayacak. Size gençliğinizle ilgili daha çok soru soracak. Hatta sizi annesi olarak değil de Şerif adında bir kadın olarak tanımaya çalışacak. Ben yaptım. Bir-iki yıl önce bu insanlar benim annem babam olmanın dışında kimler acaba diye düşünüp, inceledim. Ve onları bir kez daha sevdim. İşte o zaman bir aile olmamız tesadüf değil gibi hissettim. On yıldır anne ve babamdan ayrıyım. Onlar Ankara’da, ben İstanbul’dayım. Sürekli aklımdalar. Çok fazla taksiye bindiğimde bile annemi düşünüyorum. Aklımda bir soru beliriyor: Acaba annem hayatı boyunca kaç kez taksiye binmiştir?’

Bu soruyu Yetkin Dikinciler cevaplıyor: ‘Çok az, belki de hiç. Benim babam geçen sene Taksim Sahnesi’nde oynadığım bir oyunu izlemeye geldi. Topkapı’da oturuyorlar. Çıkışta taksiye bindirmek istedim, itiraz etti. Birlikte otobüs durağına yürüdük. Bizim evin oraya direkt giden hattı bekledik. Bindi, gitti. Hangimizin bunu yapmaya sabrı var. Soğuk, gece, geç deriz ve hemen sarılara el ederiz.’

Dikinciler’in benim babamla ilişkim kötü ya da kötüydü deyip bu filmi izlemekten kaçınanlara mesajı var: ‘Bu film ayağınıza kadar gelmiş bir fırsattır. Birçok şeyle hesaplaşabilirsiniz.’ Çağan Irmak şöyle diyor: ‘Bu film izleyicisine ‘Ben bir babamı arayayım’ dedirtebilirse... Bu bile benim için çok şeydir.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!