3 Ekim kararını ben vereceğim

Güncelleme Tarihi:

3 Ekim kararını ben vereceğim
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 27, 2005 02:01

"Erdoğan, 17 Aralık’ta kendisinden istenilen her şeyi yerine getirdi. Şimdi sıra bizim sözümüzü tutmamıza geldi. Seçim var diye politikamızı değiştirmedik..."

ALMANYA Başbakanı Gerhard Schröder ile bu otelde üçüncü yemeğimizi yiyoruz.

Daha önce de yazmıştım.

Berlin’in Adlon Oteli bizler için duygusal bir öneme sahip.

Atatürk, Almanya’ya geldiği sırada bu otelde kalmış.

SCHRÖDER, AKDENİZ SİYASETÇİSİ GİBİ OLMUŞ

Önce Schröder ile ilgili gözlemlerimi yazayım:

Kendisiyle üçüncü defa aynı masada yemek yiyorum.

Bu yemeklerin düzenlenmesinde Sosyal Demokrat Parti’nin eski Avrupa Parlamentosu milletvekili Ozan Ceyhun’un büyük katkısı var.

Ceyhun şimdi, SPD’nin seçim kampanyasında aktif bir rol oynuyor.

Ama bugüne kadar hiç bu kadar sıcak bir sohbetimiz olmadı.

O temkinli, söylediği her söze çok dikkat eden Schröder gitmiş, yerine Akdeniz sıcaklığında bir insan gelmiş.

Schröder sadece sıcak değildi.

Aynı zamanda Türkiye’ye olan desteğini eskisine göre çok daha net ve kesin ifadelerle dile getiriyordu.

TÜRKİYE SÖZÜNÜ YERİNE GETİRDİ, SIRA BİZDE

Başbakan yemekten önce şu konuşmayı yaptı:

‘Bu yemeğimiz artık geleneksel hale geldi. Bu da hepimizin bu ilişki konusunda ne kadar kararlı olduğumuzu gösteriyor.

Bir seçime gidiyoruz. Bu seçim sadece Almanya açısından değil, aynı zamanda Avrupa’nın perspektifi açısından da önem taşıyor.

Son dönemde Türkiye ile ilgili gergin tartışmalar yaşanıyor. Benim hükümetim 17 Aralık’a kadar üstüne düşen her şeyi yerine getirdi.

Türkiye de bütün sözlerini yerine getirdi. Madem Türkiye verdiği sözü yerine getirdi, şimdi biz de getirmeliyiz.

Elbette bu müzakere uzun sürecektir. Elbette bu süreç içinde hem Türkiye hem Avrupa Birliği bunu durdurabilir. Dolayısıyla iki tarafın da korkmasına neden yok.

Hiç beklenmedik gelişmeler olabilir. Ama bu kararlar mutlaka iki tarafın onayı ile alınmalıdır.’

ERDOĞAN’DAN SEÇİM YARDIMI İSTEMEM

Bu konuşmadan sonra bizler kendisine sorular sormaya başladık. Yemeğin bundan sonraki bölümü şöyle gelişti:

Seçim kampanyanız sırasında Başbakan Erdoğan’dan bir destek istediniz mi?

Siyasette hassasiyetle uymamız gereken kurallar var. Seçim sırasında dost ülkelerin siyasetçileri müdahale etmemeli. Nasıl biz Türk iç siyasetine müdahale etmiyorsak, Türk siyasetçilerinin de etmemesi gerekir.

Seçim sonunda oylar birbirine yakın çıkarsa, Hıristiyan Demokratlar’la büyük koalisyon yapar mısınız?

Artık gazetecilerin sorularına şaşırmıyorum. Ama onlar da benim bu sorulara cevap vermememe şaşırmamalı. Ben bugün bu ihtimali dikkate almıyorum. Amacım güçlü bir hükümet çıkarmak. Sorunuza seçimden hemen sonra cevap vermeye hazır olacağım.

Son zamanlarda sık sık ucu açık müzakere ifadesini kullanıyorsunuz. Acaba seçim baskısı nedeniyle Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki tutumunuzu değiştirdiniz mi?

Bu bilgiyi nereden aldığınızı bilmiyorum. Çünkü benim tutumumda hiçbir değişiklik yok. Asla da değişmeyecek. Müzakereler 3 Ekim’de başlayacak. Bu konuda niye bu kadar eminim, onu da açıklayayım.

Birincisi, Türkiye’nin birliğe ekonomik katkısı. Ama bana göre asıl tayin edici mesele bu değil. Alın önünüze dünya haritasını. Mesela Kafkasya’ya bakın. Hindistan’la Pakistan arasındaki ilişkiler yumuşadı ama daha kesin çözüme ulaşılamadı. Afganistan’da sorun devam ediyor. Irak’tan hiç söz etmiyorum. İran’ın nükleer silaha sahip olması yararımıza mı? Asla değil. Bu haritaya bakınca Türkiye’nin AB üyeliğinin bizler için önemi açıkça görülüyor. Türkiye’nin bir İslam ülkesi olarak Avrupa değerlerini savunması bizim açımızdan son derece önemli. Yani AB üyeliği Türkiye için çok iyi bir şey. Ama bizim için de çok iyi bir şey. Biz Türkiye’yi AB’ye alabilirsek bu son derece önemli bir gelişme olacak.

KIBRIS’TA ÇÖZÜMÜ TÜRKİYE ENGELLEMİYOR

11 Eylül’de Fransa Başbakanı ile görüşeceksiniz. Bunu ona da söyleyecek misiniz?

Fransa Başbakanı’nın açıklamalarını siz de biliyorsunuz. Erdoğan 17 Aralık’ta kendisinden istenen her şeyi yerine getirdi. Ortada Kıbrıs sorunu var. Ama Kıbrıs sorununun çözümünü Türkiye engellemedi. Kendisini Yunanistan’a yakın hissedenler engelledi. O nedenle bizim tutumumuzda bir değişiklik olmayacak.

Muhalefet partileri bu seçimde Türkiye karşıtlığını çok ağır biçimde kullanıyorlar. Acaba bu bir seçim taktiği mi? Sonradan Türkiye’ye karşı daha anlayışlı olabilirler mi?

Bunun yorumunu yapamam. Ama çok kuvvetli ifadeleri var. İmtiyazlı üyelikten söz ediyorlar. Bu nedir? Tam üyelik olmadığı kesin. İktidara gelirken insanlara söz vermişseniz, bunu yerine getirmeniz lazım. Anlayacağınız onların iktidara gelmesi Türkiye açısından iyi olmayacak.

OYUNUZU EN YARARLI GÖRDÜĞÜNÜZE VERİN

Bu seçim kampanyasında Türk kökenli Alman vatandaşlarının ne yapmasını istiyorsunuz?

Benim arzum şu. Oy hakkını kullanarak vatandaşlık görevini yerine getirsinler. İkincisi, kendi çıkarları açısından en yararlı gördükleri partiye oy versinler. Zaten bunu yapınca arzu ettiğim de olacak.

(Başbakan Schröder, konuşmasında bize oy verin demiyor ama masamıza konulan küçük Türkçe broşürün arka sayfasında şöyle bir cümle var: ‘18 Eylül Pazar günü 2 oyunuzu da SPD’ye verin.’)

Almanya’da seçimler 18 Eylül’de. Türkiye’nin üyelik müzakereleri 3 Ekim’de başlayacak. Bu durumda müzakerelerin başlayıp başlamaması konusunda Almanya’nın kararını kim verecek?

Almanya başbakanı karar verecek.

O zamana kadar hükümet kurulur mu?

Hayır.

Bu durumda kararı siz vereceksiniz.

Evet.

DİL ÖĞRENİMİ İÇİN 200 MİLYON EURO VERECEĞİZ

Almanya’da yeni göç yasasından sonra 50 binden fazla Türk kökenli Alman vatandaşlık hakkını kaybetti. Bunlar ne olacak?

Göç yasasını değiştirmeyi düşünmüyoruz. Ama vatandaşlık hakkını kaybedenler hiç korkmasınlar. Oturma izni verilecek. Böyle bir korkuya gerek yok. Eğer Türk vatandaşlığına sahip olmak istiyorsanız, Alman vatandaşı olamazsınız. Türk tarafı bugüne kadar bize isim vermedi. Dolayısıyla biz de işlem yapamıyoruz.

Türk çocuklarının entegrasyonu ve meslek eğitimi konusunda çok sorun var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Entegrasyon konusunda yıllardır yeterince önem vermediğimiz bir şey var. Entegrasyonun en önemli unsuru Almanca dili meselesiydi. Biz bunu ailelere bıraktık. Şimdi 200 milyon Euro harcayıp Almanca öğrenimini teşvik edeceğiz. Çünkü bu mesele ilerde meslek eğitiminde de önlerine sorun olarak çıkıyor. İşsizler için de yerel tedbirler alacağız. Ama bu biraz zaman alacak.

Yemekte gelen kaza haberi

YEMEĞE oturduktan kısa süre sonra Başbakan Schröder’in önüne bir not kondu.

Schröder bunu okuyunca yüzü biraz gerildi.

Özür dileyerek masadan ayrıldı.

Bir süre sonra masaya döndüğünde, yüzündeki gergin ifade gitmişti. Otururken bize neden ayrıldığını anlattı:

‘Küçük kızımın evde başına bir kaza gelmiş. Başını radyatöre vurmuş. Hastaneye kaldırmışlar. Tabii babası ile konuşmak istemiş. Konuştum. Neyse tehlikeli bir durum yokmuş.’

Schröder,
küçük kızı Victoria’yı Rusya’daki yoksul bir aileden evlatlık edinmişti.

Rolling Stones sorusu

YEMEĞİN sonunda Başbakan Schröder’e Almanya’da çok konuşulan bir konuyu sordum.

Hıristiyan Demokrat Parti Genel Başkanı seçim kampanyasında ünlü İngiliz rock topluluğu Rolling Stones’un ‘Angie’ adlı eski bir şarkısını kullanıyor.

Herald Tribune gazetesi dünkü sayısında, ‘Herhalde dünyada rock müziğinden en az anlayan insanlardan biri Angela Merkel’dir’ diye yazmıştı.

Schröder’e bu konuda ne düşündüğünü sordum:

‘Ben Rolling Stones’u çok severim, ama Hıristiyan Demokratları sevmem. Tabii bu onların meselesi. Ama galiba Rolling Stones da buna itiraz edecekmiş’ cevabını verdi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!