Kaybettiklerim üzerine kısa bir yazı

Hiç bu kadar yakına düşmemişti.

Oysa biliyorduk.

Esiyor, gürlüyor, çakıyor, geliyorum diyordu.

Beklemekten başka yol yoktu.

Biz de bekledik. Tam bir yıl.

Mucizelere bel bağladığımız, doğadan medet umduğumuz, Çin’den Maçin’e her umut kırıntısına tutunduğumuz o bir yılın sonunda olan oldu.

Düştü ve değdiği herkesi kavurdu.

Kimimizi taşlaştırdı, kimimizi kül etti.

Zaman her şeyin ilacı derler. Hiç inanmam ya, zaman geçsin o zaman.

‘Ama sen Kerim, sen Berran;

Bilin ki; bu gün hepimiz noksan. Hepimiz noksan.’

Ölümün tesellisi olmaz ama onsuz da olmuyor.

Bir haftadır teselli arayıp duruyorum. Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı.

Olmadı, olmadı, olmadı.

Sonra tam yazının başına oturmuş, tiyatrocular gibi kuliste ağlayıp sahnede şakımaya karar vermiştim ki içerideki odada gece boyu açık kalmış televizyondan ‘Yaşlılık kadar saflığı kirleten başka bir şey yoktur’ diyen bir ses duydum. Kim bilir hangi filmin hangi cümlesi.

Benim de tesellim bu olsun.

İkiniz de gençliği severdiniz. Saflığını, masumiyetini...

Kirlenmeden gittiniz.

Benden bu hafta ancak bu kadar.
Yazarın Tüm Yazıları