Evet ben bir Sabetayistim

KENDİMİN ve eşimin ‘Sabetayist’ olduğunu Yalçın Küçük sayesinde öğrendim.

Eşimin rahmetli babasının adıHüdai idi.

Meğer ‘Hüdai’, Yahudilerin kullandığı bir isimmiş.

Eşimin erkek kardeşinin kızının ismi Elif.

‘Elif’
adı da, özellikle yurtdışındaki Türk Yahudilerinin en sevdiği isimlerden biriymiş.

Bana gelince adım Ertuğrul. Rahmetli babam bana, ‘Ertuğrul Gazi’ dolayısıyla bu ismi verdiğini söylerdi.

Yani Osmanlı’nın kurucu ailesinin adı.

Yalçın Küçük’ün ‘muhteşem’ teorilerine göre, adının, soyadının başında veya sonunda ‘Er’ eki bulunan herkes aslında Sabetayist’miş.

Yani bir tür ‘gizli Yahudi.’

* * *

Ben o nedenle bütün gizli Yahudileri Hürriyet Gazetesi’ne toplamışım.

Kimler mi?

Mesela Pakize Suda.

Mesela Hürriyet’in eski Ankara temsilcisi Sedat Ergin.

Mesela Hadi Uluengin.

İsimleri çoğaltabilirim.

Dün Milliyet Gazetesi’nde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Yalçın Küçük’e yazdığı mektubu okuyunca bu zırvalar aklıma geldi.

Ben farkında değilim.

Meğer Yalçın Küçük işi büyütmüş.

Abdullah Gül ile eşinin de Sabetayist olduğunu yazmış.

Abdullah Gül de buna fena halde içerleyip kaleme sarılmış ve ‘Sabetayist olmadığını’ anlatmış.

Yani, bu zırvaları ‘ciddiye almış’.

* * *

Bana göre büyük hata yapmış.

Gerçi, böyle saçmalıkların ‘bestseller’ olduğu bir ülkede yaşıyoruz, dolayısıyla en saçma şeyin bile ciddiye alınması gerekir diyebilirsiniz.

Ben, böyle ‘şeylere’ cevap vermenin tek etkili yolu bulunduğuna inanıyorum.

‘Alaya almak...’ ‘Ti’ye almak.’

Evet bunun dışında her cevap verme girişimi, bu saçmalıkları meşrulaştırmaktan başka işe yaramaz.

Ben geçmişte yazdığım yazılarda bunu yaptım.

Dışişleri Bakanı’na da bunu yapmasını tavsiye ederim.

* * *

Ancak bu olayda ciddiye alınması gereken başka bir nokta var.

Farkında mısınız, Yalçın Küçük çoğumuzu ‘savunma duygusuna’ itiyor.

Çoğumuzu ‘Ben Sabetayist değilim’ demek zorunda bırakıyor.

Tabii hepimiz biliyoruz ki, bu şifrenin gerçek anlamı şudur:

‘Hayır, ben Yahudi değilim.’

Bizim işte asıl bu duyguyu sorgulamamız gerekir.

Bize Amerikalı, Fransız, İtalyan, Yunan dendiği zaman böyle bir savunma ihtiyacı duymuyoruz da, ‘Sabetayist’ denince görünmez bir el bu refleksimizi neden harekete geçiyor? Korktuğumuz şey nedir?

Hadi gelin cesaretle bunun adını da koyalım.

‘Yahudi olarak damgalanma korkusu.’

Marksist olduğunu iddia eden bir yazarın verdiği en büyük zarar, 500 yıldan fazla birlikte yaşamış bir toplumun içine bu korkuyu düşürmektir.

* * *

Emin olunuz ki bu duygu ilerde yeni bir ‘iğneli fıçı ırkçılığının’ kaynağı olabilir.

İşte bu nedenle böyle zırvalara verilecek en güzel tepki, alaya almaktır.

Veya benim yaptığım gibi, hepimiz yüksek sesle ‘Evet ben Sabetayistim’ demeliyiz.

Böyle düşündüğüm için diyorum ki, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu zırvalıkları ciddiye alarak mektup yazmakla büyük yanlış yapmıştır.

* * *

Dün öğleden sonra Ahmet Hakan’la konuşurken, onun da bu konuyu yazdığını öğrendim.

Bir günde iki yazıyı buna ayırmak da fazla ciddiye almak anlamına gelecekti.

Ama dediğim gibi, benim ciddiye aldığım şey farklıydı.

Bizim önce bu duygunun iyi bir tahlilini yapmamız gerekir.

Yani diyorum ki, Abdullah Gül bir mektup da kendi iç dünyasına yazmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları