Liverpool İstanbul’da final oynayacak diye kalbim yerinden çıkacak FERNANDO ALONSO

Olay baştan sona mucize sayılır. Bundan 5 yıl önce imkan dahilinde değildi. Bıçak zoruyla bile olsa, Formula 1 yarışlarının Türkiye’de de yapılabileceğine kimse inandıramazdı beni.

Yani o başka türlü bir Avrupa ve dünya efsanesiydi. Bize gelmezdi! Düşünsenize, adamların hepsi, tek tek efsaneydi: Alain Prost, Ayrton Senna, Micheal Schumacher. Ve bu yılın parlayan yıldızı Fernando Alonso... Henüz genç, çok genç, 23 yaşında. Ve Allah için çok yakışıklı. Bir de güzel gülmesin mi? Gülsün! Bütün kadınların sevgilisi Alonso, dünyanın parasını kazanıyor, o Avrupa’nın müstakbel starı ama işte son derece mütevazı, ‘Ben bu sorulara cevap vermem’ filan yapmıyor. Bugün kendisine Sultanahmet Meydanı’nda dokunabilirsiniz. Röportajı okuduysanız bence vakit kaybetmeyin, bir an önce yola çıkın. Bu röportajı da bir zahmet yanınıza alın, ona imzalatın....

Türkiye’de yarışacak olmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor? Tanımadığınız, bilmediğiniz bir pist...

- Zorlayıcı ve sıcak olacağı kesin ama her şeye değer. Türkiye, Batı Avrupa’dan çok farklı. Bambaşka bir ülke, bambaşka bir atmosfer... Çok heyecanlanıyorum. Gerçi Formula 1, ülkenizde ne kadar kabul görüyor hiç bilmiyorum. Ama dört gözle ülkenize gelmeyi bekliyorum...

Türkiye deyince kebap, rakı ve göbek dansı dışında aklınıza neler geliyor?

-Doğruyu söyleyeyim mi? Şu anda aklıma gelen tek şey futbol! Şampiyonlar Ligi’nin finali 10 gün sonra İstanbul’da oynanacak. Ve ben koyu bir Liverpool taraftarıyım. Final oynayacağımız için kalbim yerinden çıkacak! Liverpool’da dolu İspanyol futbolcu var. Xabi Alonso mesela. Hayır, akrabam değil, sadece soyadı benzerliği!

İzleyecek misiniz finali...

-Elbette. Kaçar mı?

Normal insanın yapacağı iş değil! Otomobil yarışçısı olmanız, ruhunuzun hangi sakat yanına tekabül ediyor?

- Ruhumun yarışçı tarafına... Sakatlıksa, sakatlık! Sadece pistlerde değil, her an her yerde, herkesle yarış halindeyim. Otoparktan bile ilk çıkan ben olmalıyım! Benim için aslolan, yarışın kendisi, yani rekabet. Yoksa, kendi başıma pistin çevresinde zamana karşı tur atmışım, hiçbir manası yok. Eğlenceli bile değil. Benim birilerini geçmem gerek...

Peki tatmin yarışın hangi alanında gerçekleşiyor: 300 km hız yaparken mi, yarış liderini geçerken mi, yoksa sadece yarışı kazandığınızda mı? Yarışı kazanmasanız da tatmin olmanız mümkün mü?

- Mümkün. Ama ben yine de kazanmayı tercih ederim! Gerçi, rakibini geçmek, doğru stratejiyi tespit etmek, bunlar da insana tatmin veriyor. İspanya’da mesela, yarışı 2. olarak bitirdim ama kendimi kazanmış gibi hissettim. Var olan performansınızın yüzde 100’ünü vermiş olduğunuzu bilmek de bir keyif. Ama tabii kazanmak daha büyük keyif. Ne yazık ki her zaman mümkün olmuyor!

Aldığınız risk hangi ölçüde?

- Formula 1 pilotları risk düşünmez...

Niye, siz insan değil misiniz?!

-
O anlamda söylemiyorum. Bizim için bu spor, kontrolün ta kendisi. Dışarıdan tehlikeli gibi algılanıyor olabilir ama sizin sorununuz! Çünkü içeride durum tamamen farklı. Yani kokpitte kontrol bizde. Otomobilin ne kadar hızlı gideceği, virajları nasıl alacağı tamamen bize bağlı. Evet zaman zaman kaza yapıyoruz ama yeryüzündeki en emniyetli otomobillerin içinde olduğumuzu biliyoruz..

Ayıptır sorması siz bunu niçin yapıyorsunuz: Ne kadar müthiş biri olduğunuzu kanıtlamak için mi? Para için mi? Kadınları etkilemek için mi?

- Hiçbiri! Anlatması ve anlaması zor: Ben yarışıyorum çünkü gerçekten yarışmak için doğmuşum...

Nasıl otomobil yarışçısı olduğunuzu sormam artık farz oldu...

- Bir seçim değildi. Kendimi bildim bileli, benim hayalimdi. Ne var ki, çok pahalı bir spor ve ben varlıklı bir aileden gelmiyorum. Yani tanınan bir F1 pilotu olacağım benim aklımın alacağı bir şey değildi. F1 pilotu olabilmeniz için kabiliyetli olmanız yetmiyor, sizi maddi olarak destekleyen insanların da olması gerekiyor. Benim yoktu. Ama bir gün, bingo, buldum! İspanya’da junior seride yarışırken Adrian Campos’la tanıştım, şansım döndü... Zaman içinde de Formula 1 için kontrat yaptım... Tabii ki bir F1 pilotu olarak çok baskı var üzerimde ama asıl baskıyı yıllar önce gençken go-kart kullanırken hissettim. O zamanlar tek meselem yarış kazanmak değildi, geleceğimi de şekillendirmem icap ediyordu ve bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum...

Peki insan neden otomobil yarışçısı olmayı hayal eder? Yarışçıların o şaşaalı hayatlarından etkilendiği için mi? Star olma arzusu mu, yoksa hız tutkusu mu?

- Bilmiyorum... Bildiğim, otomobil yarışçılarının hayatlarından hiç etkilenmedim. Ben bisiklet yarışçılarına özenirdim. Benim idollerim Lance Armstrong ve Miguel Indurain’di...

Artık ömrünüzün sonuna kadar yetecek para kazandınız mı?

- Rahat bir hayat yaşamak için ihtiyacım olanı... Evet kazandım. Ama ben para için yarışmıyorum ki...

Biliyorum, biliyorum... Sizi baştan çıkaran ‘rekabet duygusu’! Peki insan ne kadar korkar o arabanın içinde? Artık alışmışsınızdır ama korktuğunuz anları ne kadar sıklıkla yaşıyorsunuz?

- Ben bir profesyonelim. Takımım bana sakin olmam, heyecanlanmamam ve korkmamam için para ödüyor. Duygularınıza hakim olmayı öğrenip, elinizden geldiğince iyi performans sergilemeniz gerekiyor. Korkunun, bu denklemde yeri yok...

İTALYANLARIN VE FRANSIZLARIN ADI ÇIKMIŞ OYSA, EN İYİ AŞIKLAR İSPANYOLLARDAN ÇIKAR

İspanyollar mı İtalyanlar mı daha iyi aşık?

- İtalyanların ve Fransızların adı çıkmış... Oysa, en iyi aşıklar İspanyollardan çıkar!

Michael’i yarışırken geçmek isterim bu işleri bıraktıktan sonra değil

Imola’da 13. sırada start alan Schumacher sizi çok zorladı, neler hissettiniz?

-
Ben sakindim. Ama telsizden sinirden ölmek üzere olan takımımın sesini duyuyordum. Sürekli bana kaç tur kaldığını söylüyorlardı. Onların benden daha heyecanlı olduğu kesin! Michael benden daha hızlıydı ama ben şunu biliyordum: İmola’da geçmek kolay değil. Onu geride bırakmak için çeşitli taktikler uyguladım. Mesela, düzlükte avantaj yakalamak için virajlarda gereğinden daha fazla yavaşladım...

ÊOnun varisi olduğunuz doğru mu?

- Ben Michael’ı hálá yarışıyorken geçmek isterim. O, bu işleri bıraktıktan sonra değil. Ve onun varisi olmak istemem. Tabii ki ismimin onun ismiyle birlikte anılması beni çok gururlandırıyor ama pistte, benim için geçilmesi gereken diğer rakiplerden bir farkı yok.

Sizin için Alain Prost ve Ayrton Senna ne ifade ediyor?

- Pek çok insana ifade ettiğinden daha fazlasını! Onlar benim F1’le ilgili çocukluk hatıralarımı oluşturuyorlar. Gerçi, ben küçükken, Formula 1, İspanya’da çok takip edilen bir spor değildi, televizyonlar yarışları vermezdi. Ama Senna ve Prost arasında yaşanan rekabeti gayet iyi hatırlıyorum. Benim favorim her zaman Senna idi.

Yarışlarda ve kazanılan zaferlerde otomobilin, takımın ve sürücünün payı ne kadar?

- Çok iyi bir sürücüsünüz diyelim ama altınızdaki otomobil kötü... Yarışı kazanamazsınız! Altınızdaki otomobil olağanüstü ama siz şöyle böyle bir sürücüsünüz, yarışı kazanabilirsiniz... Çünkü o olağanüstü otomobili, sadece iyi bir takım yaratabilir ve siz o takımın bir parçasısınızdır. Demek istiyorum ki, otomobili, takımı ve sürücüyü birbirinden ayıramazsınız...

Renault’dan sonra en iyi otomobil Ferrari mi?

- Otomobiller yıldan yıla ve pisten piste değişiyor. İspanya’dan sonra McLaren, Imola’dan sonra Ferrari, Malezya’dan sonra Renault en iyi diyebilirsiniz. Otomobil, bir takımın ne kadar iyi çalıştığının göstergesidir. Bence Renault kesinlikle F1’in en iyi takımlarından biri...

Sizin dualarınız ya da batıl inançlarınız var mı? Yarış öncesi otomobili ya da lastiği öpüyor musunuz mesela. Ya da uğur için bir şeyler takıyor musunuz?

- Yok hayır...

Pazar günü 300 km. hız yaptıktan sonra, ertesi gün akşam sinemaya yetişmeye çalışırken, şehrin içinde 50 km. hız limitine uymak zor olmuyor mu?

- Ama biri elma, biri armut... Trafik kadar beni sinir eden bir şey yok, ama elimden gelen bir şey de yok...

Herkes, her şart altında otomobilinizde emniyet kemeri takıyor mu?

- Evet. Her zaman. Güvenlik önlemlerinin bu kadar yoğun olduğu yarış pistlerinde bile taktığımıza göre, normal trafikte niye takmayalım? Yol güvenliği, araba kullanırken en önem verdiğim şey...

Hangi marka otomobil kullanıyorsunuz?

- Tabii ki Renault.

Peki rüya arabanız...

- Yine Renault!!! Sonra da kocaman bir motosiklet almak istiyorum. Şimdiki hayalim bu...

Ev neresi? Aktif yarış hayatınızı noktaladığınızda hayatınızı nerede sürdürmeyi hayal ediyorsunuz?

- Evim Oxford’da... İspanya’da normal bir hayat sürmem zor, orada beni herkes tanıyor. Ama İngiltere’de durum farklı, milletin pek umurunda değilim. Sessiz sakin yaşayabiliyorum, arkadaşlarımla buluşup restorana filan gidebiliyorum. Paparazziler her yere peşimden gelmiyor. İspanya’yı çok sevmeme rağmen, ancak bu işlerden emekli olunca ülkeme dönerim. Ama emekli olmama da çok var, daha 23 yaşındayım!

Hafta sonu yaşadığınız adrenalin yüklemesi sonrasında, hafta içi sönmüş bir balona mı dönüyorsunuz?

- Yok hayır. Tam öyle olmuyor. Ama kendime gelmem için 2 gün geçmesi gerekiyor. Hafta içi de yoğunum. Tanıtım için gösterilere katılıyorum, spora gidiyorum, test sürüşleri yapıyorum. Bir de tabii İstanbul’da gerçekleştireceğimiz türden organizasyonlar oluyor, sık sık seyahat ediyorum...

Son soru, yarışlardan sonra neyi tercih ediyorsunuz: Ayaklarınızı uzatıp sevgilinizle sakin bir akşam mı geçirmeyi mi? Yoksa, sevgilinizle gece kulübüne gidip insanların arasına karışıp, dağıtmayı mı?

- Benim favorim bu ikisinin karışımı. Yani formül şu: Partiyi evde yap, bütün arkadaşlarını çağır ve hep birlikte dağıtın!

SADECE YARIŞÇI ALONSO’YLA İLGİLENEN KADINLAR AVUCUNU YALAR

Kadınlar mesleğinizi ne kadar seksi buluyor?

- F1 pilotuysanız yaptığınız iş, seksi bulunuyor. Yapabileceğiniz bir şey yok. Bu da böyle bir gelenek işte. Ama hatırlatırım: Ben sadece yarışçı Fernando Alonso değilim, pist dışında insan Fernando Alonso’yum. Sadece yarışçı Alonso’yla ilgilenen kadınlar avucunu yalar!

Mesleğinizin kadınlarla ilişkinizde avantaj sağladığını düşünüyor musunuz?

- Yok hayır. İstesem sağlardı, ama ben öyle biri değilim...
Yazarın Tüm Yazıları