Yediğim en anlamlı yemekler

Şu son aylarda katıldığın hangi davetten etkilendin, en anlamlı yemeği nerede yedin diye sorsalar; Çamlıca’daki Bilfen İlköğretim Okulu’nda yapılan Uluslararası Yemek Yarışması ve o yarışmaya katılan çocukların pişirip tattırdıkları derim.

Bircan arayıp 21 Nisan’da yapılacak yarışmaya jüri üyesi olarak katılıp katılmayacağımı sorduğunda şaşırdım. 23 Nisan nedeniyle Türkiye’ye değişik ülkelerden çocukların geldiğini, Ankara’daki Bayram Şenliği’ne katılıp hünerlerini gösterdiklerini biliyordum da, böyle bir yarışmadan söz edildiğini duymamıştım.

Bilfen İlköğretim Okulu’ndan da.

Bu da doğal... Öğretim kadrolarını ezberlediğimiz, hangisi iyidir, çocuğa ne verir, yabancı dili hangi düzeyde öğretir sorularıyla bunaldığımız günler geride kaldı. Özel dersler, sınavlar, listeler, okul kapsında bekleşmeler, tırnak yemeler, isilik dökmeler yıllar önce bitti. Çevremde ilkokul çağında çocuğu olan yok. Bir iki tekne kazıntısının bile sakalı terledi.

Hal böyle olunca da Bilfen’in adını duymamış olmam garipsenmemeli.

Önce adres verildi. Küçük Çamlıca Caddesi, Numara 48.

Sonra saat söylendi. Öğleden sonra beş.

FİKİR BABASI TUĞRUL ŞAVKAY

Bircan bu yarışmanın üç yıldır yapıldığını ama ilk kez bu yıl yabancı ülkelerden gelen yarışmacılarla uluslararası nitelik kazandığını, fikir babasının rahmetli Tuğrul Şavkay olduğunu, okulun çocukları özendirmek amacıyla seçmeli yemek dersleri verdiğini; öğrencilerin isterlerse yüzme gibi sporları seçip, isterlerse Cooking Club’da yemek pişirmenin püf noktalarını öğrendiklerini anlattı. Anlamasına anladım ama gidip görene kadar Bilfen’in bu işe nasıl gönül yatırdığını, nasıl ciddiye aldığını kavrayamadım. Amatör bir organizasyonla karşılaşacağımı sanırken en küçük ayrıntısı özenle hesaplanmış, aksamayan, insanı hem güldürüp hem ağlatan bir ‘olay’la karşılaştım.

Posta adresi İstanbul’da işe yaramaz. Tarif gerekir. Verilen tarifte de sağa sapıp, sola dönüp, bir caddeye çıkacağım ve sarı bir bina ile karşılaşacağım söylenmiş.

Peki sarı okul binası nedir? Benim için küf rengi, avlusunda bir bayrak direği ile iki eğreti potanın durduğu kasvetli bir yerdir. Ha bire resmi binaların önünde duraklıyor, bildiğimiz okullara benzer bir okul arıyorum. Sonunda girişi çevredeki lüks villaların girişi gibi demir kapılarla kapalı, bakımlı geniş arazinin içinde yükselen bir binanın önünde durduk. O kadar inanamadım ki, yoldan geçen birine daha sordum. Evet, doğruymuş. Orası Bilfen İlköğretim Okulu’ymuş.

Benim de içinde olduğum jüri beş kişi: Balçiçek Pamir, Güneri Cıvaoğlu, Sema Doğan, Cooking Club öğretmeni Tuba İşbakan ve ben.

Yemekleri tadacağımız salona geçmeden, okulu okul yapan öğretmenlerle konuşuyoruz. Hepsi çocukların heyecanını anlatıyor. Hırvat’ı, Sloven’i, İtalyan’ı, Japon’u, Türk’ü sabahtan beri mutfağa kapanmış yemek yapıyorlarmış. Aralarında heyecandan dolmayı doldurmayı unutanlar, hatta bayılıp revire kalkanlar varmış.

İDEAL MESLEKLER DEĞİŞMİŞ

Hazırız haberi ile aşağı indik.

Büyük bir salon. Televizyon kameraları, muhabirler, katılan ülkelerin konsolos eşleri.

Bembeyaz örtü serili uzun masaya geçtik ve yarışma başladı.

Yaşları 9-13 arası kızlı erkekli çocuklar ellerinde sabahtan bu yana uğraşa didişe yaptıkları yemekler, teker teker geldiler. Üç kategoride yarışıyorlar. Hamur işleri, ana yemekler, tatlılar.

Titreye titreye kapıdan giriyor, yaptıkları yemekleri gösteriyor sonra sorularımızı yanıtlıyorlar.

Başlarında aşçı külahları, yanaklar domates, gözler çakmak.

Hepsi doğal, hepsi hazır cevap, hepsi masum, hepsi sahici.

Çocukluk dediğimiz de bu değil mi?

Sorularımız üç aşağı beş yukarı aynı. Kaç yaşındalar, ileride ne yapmak istiyorlar, yemek yapmayı neden seviyorlar, nereliler gibi.

Yanıtları karşısında hem güldük hem şaşırdık.

Doktor olmak isteyenler azalmış. Mühendis yok gibi. Buna karşılık karikatürist, veteriner, mimar, stilist olmak isteyenler var. Bir de altını çize çize şef olacağını söyleyenler.

Hepsi nerelisin sorusuna İstanbulluyum diyor. Sonra anne, babasının geldiği şehri söylüyor.



Hamur işlerinde Bolu’nun Keşli Cevizli Eriştesi ile 12 yaşındaki İpek Şensu birinciliği aldı. Anneannemin Pirinçli Su Böreği ile Güniz İzci ikinci, Rigatoni Alla Boscaoila ile Giovanni Papalia üçüncü oldu.

Ana yemek kategorisinde beş yarışmacı vardı ve belli ki çok zorlanmışlar. Biz fazla zorlanmadık. Kenzo Takahashi’yi hiç fire vermeden 100 üzerinden 100’le taltif edip birinci seçtik. İkinciliği Cadonata ile Letterio Paçona’ya, üçüncülüğü Purica Smilincima ile Marija Ana Hrvoy’a verdik.

Tatlılarda Pınar Özkaya’nın Tahinli Güzel’i açık ara birinci, heyecandan revire kaldırılan ve hemşire refakati ile yarışmaya katılan 9 yaşındaki Selay Keskinel’in Tavuk Göğsü ikinci, Başak Erdoğan’ın Peynirli İrmik Tatlısı üçüncü oldu.

HER ÜLKENİN YEMEĞİ VARDI

Her yarışmacıdan önce okulun yemek öğretmeni Tuba İşbakan kısa açıklamalarla yarışmacının kimliği hakkında bilgi veriyor. Kaç yaşında, neden o yemeği yapmayı seçmiş, yaparken nelere dikkat etmiş, kim ölesiye zorlanmış, kim çetrefil bir tarifi şıpın işi yarım saatte kotarmış, kim kolaya kaçıp portakalları annesine hazırlatmış? Biliyoruz.

Yabancılar genellikle ülkelerinin bilinen yemeklerini seçmişler. Bizimkilerin tercihleri farklı. Evinde sürekli yediği yemeği seçen de var, hiç bilmediği bir yemeğin adına vurulup denemek isteyen de.

İki saat göz açıp kapayıncaya kadar geçti.

Ödüllerin verileceği büyük salon çoktan dolu. Veliler, öğretmenler, okulun kurucusu Osman Öztürk, müdire Nurşen Kayatürk, yardımcıları, Vali, Kaymakam ve erkan.

Önce küçük bir keman dinletisi. Ardından dans gösterisi. Ve ödül töreni.

O andaki heyecanı anlatmak kolay değil. Kıvranarak adının anons edilmesini bekleyenler, isminin ilk hecesiyle ayağa fırlayanlar, zıplayanlar, öğretmenlerinin boynuna sarılanlar...

Toplu halde fotoğraf çekimi de bitince sıra yapılan yemeklerin yenmesine geldi. Biz hepsini tattığımız için izin istedik. Elimizde buketlerimiz, kolumuzda sepetlerimiz hocalara teşekkür ettik.

Hem bize yaşattıkları bu müthiş ikindi saatleri hem de binlerce dünya vatandaşı yetiştirdiklerini gördüğümüz için.

ÖZNUR’UN TAVUKLU SARMA’SI

Öznur İrem 11 yaşında. Karikatürist olmak istiyor. Hamur işinden çok tatlı yapmayı seviyor ve fırsat buldukça da mutfağa giriyor. Cooking Club üyesi.

MALZEME (8-10 kişi için): 3 yufka, 4 haşlanmış tavuk göğsü, 1 su bardağı dövülmüş ceviz içi, tuz-karabiber-tarçın. (Tarçın katmak kendi fikri)

TARİF: Fırını 180 derecede ısıtın. Yufkaları yağlanmış fırın tepsisine üst üste yerleştirip hafifçe renk alana kadar pişirin. Fırından alıp, üzerlerine tavuğun haşlama suyundan gezdirin. Tavuk etlerini küçük parçalar halinde didikleyin. Ceviz, tuz, karabiber ve tarçın ile karıştırın. Hazırladığınız harcı yufkaların üzerine yayın. Rulo biçiminde sarın. Üzerini biraz yağlayıp fırında 5 dakika kadar pişirin. Dilimleyerek servis yapın.

En kısa sürede ben de deneyeceğim.

Belki tavuk suyunu biraz daha bol tutar, belki harca biraz da krema koyarım.

Tarçına gelince; Öznur haklı, tarçın şart.
Yazarın Tüm Yazıları