Atina, Lahey’den vaz mı geçiyor?

TÜRKİYE ile Yunanistan arasında 2002 yılı Mart ayından bu yana süren ‘istikşafi’ (araştırıcı) nitelikteki görüşmelerin 29’uncu turu geçen ayın son haftasında Ankara’da yapıldı.

Böylelikle iki ülke arasında son dönemin en uzun süreli diyalog mekanizması üçüncü yaşını doldurmuş oldu.

Görüşmeler dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal ile Yunan Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Anastase Skopelitis arasında başlamıştı.

Geçen yıl Londra Büyükelçiliği’ne atanmasına karşılık Skopelitis görüşmecilik görevini sürdürüyor. Roma Büyükelçiliği’ne giden Uğur Ziyal’in yerini ise halefi Büyükelçi Ali Tuygan almış bulunuyor.

Ankara ile Atina arasında tam 29 tur yapılan bu görüşmelerde gelinen nokta nedir?

ANKARA İLE ATİNA ROLLERİ DEĞİŞİRKEN

Bu görüşmeler Ege sorunlarının hangi yöntemle çözüme kavuşturulacağını konu alıyor. Dolayısıyla, üç yıldır henüz yöntem üzerinde bir mutabakata varılamadığına hükmedebiliriz.

Araştırıcı görüşmelerde Simitis hükümeti döneminde Atina’nın çözüm konusunda daha arzulu gözükmesine karşılık, 2004 Mart ayında yapılan seçimlerde işbaşına gelen Yeni Demokrasi Partisi hükümetiyle birlikte bir duraklamanın yaşandığı gözleniyor.

Ayrıca, sorunların Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi başlığında Türkiye ile Yunanistan galiba karşılıklı olarak rolleri değiştiriyorlar.

Geçmişte uluslararası hukukun lehine işleyeceğini düşündüğü için Lahey’e gitmek konusunda ısrarcı olan Atina idi. Ankara ise bu konuda çekingen bir davranış sergilerdi.

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın 1996 yılında Ege sorunlarının çözümü için arabuluculuk, hakemlik ve Lahey de dahil olmak üzere bir dizi seçeneğin benimsenebileceği yolundaki çıkışıyla Ankara temel bir politika değişikliğine yöneldi.

LAHEY ZORUNLUK OLMAKTAN ÇIKTI

Ankara’nın 2002 yılında başlayan araştırıcı görüşmelerde Lahey Adalet Divanı konusunda aynı esnek yaklaşımı tekrarladığı, bu kez ayak sürüyen tarafın Atina olduğu anlaşılıyor.

Yunanistan’ın Brüksel’de 17 Aralık 2004’te açıklanan AB bildirisine yaptığı iki sözcüklük ekleme, Lahey konusundaki isteksizliğinin bir işareti olarak alınabilir.

Bildirinin Türk-Yunan anlaşmazlıklarına ilişkin bölümünde, çözümsüz kalan sorunların ‘gerektiği takdirde’ Adalet Divanı’na götürülebileceği ifadesi yer alıyor.

Atina’nın Lahey seçeneğini ‘gerekirse’ ifadesiyle yumuşatması, AB’nin içtihatında önemli bir değişiklik getiriyor.

Çünkü, AB’nin ‘Agenda-2000’ adlı resmi belgesinde tam üye olacak ülkelerin sınır anlaşmazlıklarını tam üyelik öncesinde muhakkak Lahey’e götürmeleri öngörülüyor. Bu zorunluk, 2004 AB bildirisinde yumuşatılıyor.

EGE SORUNLARI NÖTRALİZE EDİLDİ

Bildiride, ayrıca araştırıcı görüşmelerde sağlanacak ilerlemeden AB’nin de haberdar kılınacağı belirtiliyor.

Böylelikle, AB’nin Ankara ile Atina arasında sürmekte olan bu görüşmelerin içeriğine göz atabilmesi için kapı aralanmış oluyor.

İlginçtir ki, Türkiye AB sürecinde yola çıktığında, Kıbrıs’ın yanı sıra Ege sorunlarının da önemli bir handikap olarak önüne çıkması bekleniyordu. Nitekim 1999’daki Helsinki bildirisi, 2004 sonunda Lahey seçeneğinin de ele alınmasını öngörüyordu.

Oysa Türkiye, AB’den müzakereleri başlatma kararını aldığı 2004 Brüksel zirvesini Ege ile ilgili herhangi bir soruna takılmadan atlattı.

Büyükelçi Ziyal’in 2002 yılında başlattığı ‘istikşafi’ mekanizmanın AB sürecinde Ege sorunlarını nötralize ederek Türkiye’yi ciddi ölçülerde rahatlattığı inkár edilemez.
Yazarın Tüm Yazıları