Fransa cephesinde tatsız gelişme

FRANSIZ parlamentosu tarafından kabul edildikten sonra hafta içinde Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından onaylanan anayasa değişikliği paketi, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından rahatsız edici bir gelişmeye işaret ediyor.

Karar, AB’nin 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye’ye tam üyelik adaylığını vermesinden sonraki süreçte yaşanan en büyük olumsuzluk olarak nitelendirilebilir.

Buna göre, 2007 yılından sonra herhangi bir yeni adayın AB’ye kabulü için Fransa’da referanduma gidilerek halkın onayı aranacaktır.

Kararda, tam üyelik müzakerelerine 1 Temmuz 2004 tarihinden önce başlayan ülkelerin referandumdan bağışık tutulacağı belirtiliyor. Yani, müzakerelere daha önce başlayacak olan Hırvatistan, referandumun dışına çıkartılıyor.

Görüleceği gibi, değişikliğin bu hükmü, doğrudan Türkiye’yi hedef alıyor.

HELSİNKİ KARARINA AYKIRI

Kararın düşündürücü pek çok yönü var. En başta, 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye’nin tam üyeliğinin diğer aday ülkelere uygulanan objektif ölçütler üzerinden gerçekleştirileceği yolundaki kararın içinin boşaltılmış olması geliyor.

Bundan önceki uygulamada, örneğin birliğe en son dahil olan 10 adayın katılımında hiçbir ‘kabul eden’ ülkede referanduma gidilmemişti.

Yeni durumda, örneğin bundan 10 yıl sonra Türkiye’nin katılımına ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için AB ülkelerinin parlamentolarında oylama yapılırken, yalnızca Fransa’da parlamentoya ek olarak halkın çoğunluğunun da ‘evet’ demesi şartı aranacaktır.

Fransa böylelikle kendisini diğer AB ülkelerine kıyasla daha farklı bir düzleme, ayrıcalıklı statüye çekmektedir.

Ayrıca, bu karar gelecekte Türkiye’yi dışlamak isteyen başka AB ülkelerine de ilham oluşturabilir.

FRANSA, MANEVRA ALANINI DARALTTI

Anayasa değişikliğinin asıl düşündürücü olan yönü, Türkiye’nin tam üyeliğini günün birinde gerçekten de engelleyebilecek bir potansiyel taşımasıdır.

Hükümetlerin parlamentolarda sahip oldukları çoğunluğa dayanarak meclis kararlarını etkileyebilmeleri, kamuoyunu nüfuz edebilmelerine kıyasla çok daha kolay bir uğraştır.

Fransız hükümeti, bugün itibarıyla Türkiye’nin tam üyeliği konusunda bir kararsızlık ya da bölünmüşlük noktasında dursa da, gelecekte bir dizi siyasi ve stratejik mülahazayla pekálá Türkiye’nin tam üyeliğini sahiplenebilir.

Bu noktaya geldiğinde Fransız hükümeti kendi kamuoyunu ikna etmekte zorlanabilir. Bu haliyle, Fransa gibi dünya politikası izleme iddiasındaki bir ülke, geleceğe dönük olarak kendi manevra alanını sınırlamış oluyor.

Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin 10 yıl içinde olumlu bir şekilde sonuçlandığını varsayalım. Ancak Fransız halkı az bir farkla ‘hayır’ dediği takdirde Türkiye, AB’ye giremeyecektir.

TARTIŞMA TÜRKİYE’Yİ YORGUN DÜŞÜREBİLİR

AB ve Fransa 2015 yılında bu yöndeki bir kararın yol açacağı zincirleme sonuçları göğüslemeye hazır olacaklar mıdır?

Bir diğer sıkıntı, Fransa’daki referandumun son ana kadar ‘Demokles’in kılıcı’ gibi Türkiye’nin üzerinde sallandırılacak olmasıdır.

Bu durum psikolojik olarak tam üyelik müzakerelerini sürekli bir şekilde zehirleyecek, Türkiye’nin şevkini kıracak, ‘bu riski almaya değer mi?’ sorusuna haklılık kazandıracaktır.

Fransız karar vericileri, bu haliyle, Türkiye’deki AB karşıtı olan kesimlerin eline muazzam etkili bir silah vermiş oluyorlar.

Referandum şartı, ayrıca Fransız kamuoyu ve siyasilerinin Türkiye ile ilgili taleplerinin dizginlenememesi gibi bir durum yaratacaktır. Buna‘soykırım’ iddialarının resmen kabul edilmesi de dahildir.

Sonuçta, Fransa, Türkiye’yi tam üyelik sürecinde yorgun düşürebilir.
Yazarın Tüm Yazıları