CHP’nin yeni tehdit doktrini

CHP’nin dünkü kurultayı hakkında şu gözlemleri yapabiliriz:

1) ADİL BİR YARIŞ DEĞİLDİ

CHP yönetiminin kurultay mekanı olarak küçük bir spor salonunu seçmesi, böylelikle mutlak salon hakimiyeti sağlayarak kendi üstünlüğünü dayatması, demokratik teamüller açısından yadırgatıcıydı. Sosyal demokrat bir partiye yakışan, rakip tarafın da salona girebileceği, sesini duyurabileceği bir düzenleme yapmak olmalıydı. Bu açıdan kurultayın adil bir yarışa sahne olduğunu söyleyebilmek zor.

2) CHP’NİN İMAJINA YARDIMCI OLMADI

Buna karşılık, Mustafa Sarıgül ve yandaşlarının centilmenlik arayışı içinde bir ekip olmakları da açık bir şekilde görüldü. Sarıgül, salona girdiği andan itibaren ortalığı germek için hiçbir fırsatı kaçırmadı, dahası sergilediği hal ve tavır ile henüz CHP genel başkanlığını üstlenecek kalibrede bir siyasetçi olmadığını gösterdi. Salondan kamuoyuna yansıyan kavga döğüş sahnelerinin de CHP’nin görüntüsüne yardımcı olmadığı aşikar.

3) BAYKAL, SARIGÜL’E HASAR VERDİ

CHP lideri Deniz Baykal, Sarıgül’e ilişkin yolsuzluk iddialarını belgelere dayanarak ortaya koyarken etkili ve inandırıcıydı. Sarıgül’e ciddi ölçülerde hasar verdi. Ancak Baykal’ın inandırıcılığını gölgeleyen bir nokta, geçmişte CHP’li başka belediye başkanlarının iddianamelere konu olmuş, yargıya intikal etmiş yolsuzluk dosyaları karşısında Sarıgül’e gösterdiği refleksleri sergilememiş olması, hatta bu şahısları ödüllendirmiş olmasıdır.

4) KÖTÜLÜKLERİN ANA KAYNAĞI ABD

Baykal’
ın konuşması, yeni dönemde izleyeceği stratejinin iki temel hedef üzerine odaklanacağını gösteriyor. CHP’nin yeni tehdit değerlendirmelerinde ABD (dış tehdit) ve Türk medyası (iç tehdit) ilk iki sırayı alıyor. Baykal’ın konuşmasının tahlili yapıldığında, bütün kötülüklerin ana kaynağı olarak ABD’yi gördüğü söylenebilir. Baykal doktrini, CHP’nin Mart tezkeresindeki tavrı nedeniyle ABD tarafından cezalandırıldığı önermesinden hareket ediyor. Baykal, Sarıgül’ün de karşısına rakip olarak çıkmış olmasını da bu bağlamda ABD’nin bir entrikası olarak algılıyor.

5) CHP’DE KOMPLO TEORİLERİ DÖNEMİ

ABD Yönetimi’nin 1 Mart tezkeresindeki tavrından dolayı CHP’ye kızgınlık duyduğu doğrudur. Ancak, kendisine söz verdiği halde yaklaşık 100 milletvekili fire vererek tezkereyi yatıran AKP’nin kimi şahsiyetlerine duyduğu tepki daha az değildir. ABD’nin 1 Mart nedeniyle işini gücünü bırakıp CHP ile uğraştığını söylemek zorlama olur. Her şeyin sorumluluğunu ABD’ye atfetmek, CHP yönetimine kuşkusuz, kendisinden kaynaklanan bütün hatalardan tümüyle arınma rahatlığını veriyor. Bu komplo teorisi doğrultusundaki koşullandırmanın tabanda bir hayli etkili olduğu kurultay salonundaki slogan ve afişlerde görülmüştür. Yeni dönemde CHP’nin kuvvetli bir anti-Amerikancı çizgiye kayacağı tahmin edilebilir.

6) TÜRK BASININA KATEGORİK BAKIŞ

Tehdit değerlendirmesinde ikinci sırada yer alan Türk medyası da Baykal’ın suçlamalarından fazlasıyla nasibini aldı. Buradaki komplo teorisi, ABD örneğinde olduğu gibi, kötülükleri yine dıştaki bir faktöre atfederek, CHP liderliğine mutlak bir kusursuzluk bahşediyor, partideki olumsuzlukların üzerini örtme imkanını veriyor. Ayrıca, düşündürücü olan, Baykal’ın medyayla ilgili eleştirilerini kategorik bir şekilde, genelleştirici bir yaklaşımla ifade etmesidir. CHP lideri, bu çerçevede neredeyse bütün gazeteleri ve TV kuruluşlarını, hatta bütün gazetecileri de aynı kategorinin içine koymaktadır ki, bu son derece haksız bir tutumdur.

7) TANSU ÇİLLER DE DENEMİŞTİ

Medyaya savaş açmak, geçmişte DYP’nin eski lideri Tansu Çiller tarafından da denenmiş bir taktiktir. Ancak bu taktiğin Çiller’e hiçbir yarar sağlamadığı hep birlikte izlenmiştir. Dolayısıyla, Baykal’ın basın ile ilişkilerinde yeni bir anlayış geliştirmesi hem CHP’nin, hem de Türk demokrasisinin geleceği açısından zorunlu gözüküyor. Şu nokta da dikkatimizi çekti: Baykal, kürsüden ABD ve Türk medyasına yüklenirken, AKP’yi eleştirmeyi galiba unuttu.
Yazarın Tüm Yazıları