İpini kendi çeksin

Sarı kırmızılı yöneticilerin tümü, "Önümüzdeki iki ay içinde lig maçlarında alınacak kötü sonuçlardan sonra seyirci Rumen teknik adama dönecek, biraz da protesto ettiler mi bu iş tamamdır. Hagi kendi ipini, kendi çeksin" diyorlar.

BİZ Türk insanı olarak tek adamlılığı isteriz. Demokrasiden çok bahsederiz ama sıkıştığımız zaman da "başımızda bir otorite olsun" deriz. Allah Galatasaray'dan ve Beşiktaş'tan razı olsun. Tabii ki başkanlarından. Çünkü iki kulüpte de otorite sağlanamadığı için devamlı bize iş çıkarıyorlar.

Neden mi? Bakın, Demirören de, Özhan Canaydın da aşağıdan yukarıya basa basa gelmediler. Hep kapı arkasında, perde arkasında, ufak ufak oynayarak, milleti birbirine vurdurarak, hatta ve hatta paralı asker bazı amigoları kullanarak, rakiplerine küfür ettirerek, kötü tezahürat yaptırarak geldiler başkan oldular. Bu işin sonu çok net. Nasıl gelirsen, aynı silahınla vurularak gidersin.

Süren anlatmıştı

20 Aralık 2003 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde çıkan Faruk Süren'in söylediği cümleleri hiç unutmam. O röportajda Mehmet Cansun, aniden Faruk Süren'e dönerek, "Başkan, sen beni seçimlerde desteklemedin. Özhan Canaydın'a çalıştın. Bunu anlayamadım" dedi. Faruk Süren bir kahkaha attı ve devam etti: "Evet, Özhan Canaydın'ın gelmesini ben istedim. Ve seçimlerde ona çalıştım. Neden biliyor musun Mehmetçiğim? Herkes onun vizyonunu ve kapasitesini görsün, neler yapacağını değil, neler yapamayacağını görsün, daha da önemlisi, Özhan Canaydın'ı buraya iten 'küçük olsun, benim olsun' diyen grup da deşifre olsun istedim"

Öbür tarafta, Beşiktaş camiasında da durum farklı değil. Süleyman Seba gibi bir başkana "Ahmet dursun, Seba gitsin" sloganını yine tribündeki paralı amigoları örgütleyerek bağırtan kimlerdi herkes biliyor. Ne oldu? Seba gitti ama sonunda Dursun Ahmet de gitti. Sondan bir evvel Serdar Bilgili de gitti. Şimdi aynı silahla Yıldırım Demirören de vurulup gidecek. Etme bulma dünyası.

Fener tertemiz

Aziz Yıldırım
, çok sevimli biri değil. İnsan ilişkileri de zayıf. Ama öyle veya böyle önce futbol takımının içindeki sorunlu futbolcuları temizledi. Zaman zaman elektrik süpürgesi kullandı, zaman zaman kiralık adamlar, zaman zaman da çamaşır suyu. Ama şu anda Fenerbahçe Kulübü'nde çatlak ses yok. Neden? Tek adam Aziz Yıldırım, alt tarafa hakim oldu. En önemlisi, Fenerbahçe iç işlerinden dolayı şu anda basının dilinde değil...

Biraz Galatasaray yazalım. Hagi, çok zeki hareket ederek bir anda ters döndü ve yönetime karşı 1-0 öne geçti. Bu hareketi yapmasaydı zaten onun arkasını oyacaklardı. Tabii ne kadar ekmek, o kadar köfte olayı var, bilirsiniz. Hagi, bütün köprüleri attı. Bazı arkadaşlarım diyordu ki, "Bu Hagi'yi şimdi kovarlar" Hayır, kovmazlardı, kovamadılar da. Neden biliyor musunuz? Hagi'yi kovmak kolay, ama Hagi'nin karnesi şu anda başarılı. Çünkü takımda para yok, transfer yok, yönetim yok, ligde Fener'in 4 puan gerisinde, kupada devam ediyor.

Kovarsan şöhret yaparsın

Hagi
'yi kovduğun an, 2 ay sonra onu şöhret yaparsın. Adım gibi biliyorum Galatasaray Yönetim Kurulu'nda başkan dahil kaç kişi varsa, "Biz bu Hagi'nin altını, arkasını kabak oyacağı ile oyacağız. Hem su da kullanmayacağız. Canlı, canlı" diyorlar.. Bu konuşmaları duyar gibiyim. "Önümüzdeki iki ay içinde alınacak kötü sonuçlardan sonra seyirci Hagi'ye dönecek, biraz da protesto ettiler mi tamamdır. Hagi kendi ipini, kendi çeksin" diyorlar. Eğer Hagi'yi hemen kovsalardı, en ufak bir başarısızlıkta o taraftar, o yönetimin altını kabak oyacağıyla oyacaktı. Yani Galatasaray'ın tadı yok.

Eğer bu kadar olaydan sonra futbolcuyla Hagi, birlik olur, silindir gibi yürüyüp giderlerse ve bir de şampiyon olurlarsa (bu çok az bir ihtimal ama futbolun içinde var) yönetim diyecek ki, "Bak gördünüz mü. Biz ortalığı bir sinirlendirdik, Hagi'yi ve takımı kamçıladık. Ve başarılı olduk" Ama at terli, bunu kimse yemez. Biz de zaten onun için yazdık... Mesela yani!

Ergun Gürsoy, Futbol Şubesi Sorumlusu(uydu). "Hala sorumluyum" diyorsa, o zaman ben de ABD Başkanı'yım. Eğer hala Özhan Canaydın, "Ben Galatasaray Kulübü'nün Başkanı'yım" diyorsa, ben de Recep Tayyip Erdoğan'ım. Ben ne kadar Türkiye'yi idare etmiyorsam, Özhan Canaydın da Galatasaray'ı o kadar idare etmiyor, edemiyor. Yerinde olsam, "Pardon" der çekilirim.

Taç giyen baş akıllanır

G.SARAY
tarihinin en başarılı başkanı Faruk Süren'e telefon açtım, "2 sene önceki röportajda söylediğiniz herşey bir bir çıktı. Ne diyorsunuz" dedim. Süren, "Çok fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü mücadele alanında değil, başka taraflardan ateş ediyorlar. Yalnızca şunu söylemek isterim, Taç giyen baş akıllanır" dedi. "Sizce akıllandı mı?" dedim, kahkaha attı, "O değerlendirmeyi ben değil, kamuoyu yapsın" cevabını verdi.

Neler öğreniyoruz, neler

BİZİM bilmediğimiz neler varmış, haberimiz yok. Yaşadıkça öğreniyoruz. Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği'ne paraşütle indirilen Lutfi Arıboğan, meğerse çok başka işler için oraya getirilmiş. Aydın Torunoğlu ile birlikte, Futbol Federasyonu'nda klasik genel sekreterlik olayı bitmiş. Bundan sonra UEFA örnek alınarak, o sistem bir genel sekreterliğe geçilecekmiş.

Helal olsun sana Levent Bıçakcı. Neden? Şenes Erzik seni elinden tutup UEFA'ya götürdüğünde sen daha çömezdin. Kendini geliştirdin. Mücadele ettin. Bir yerlere geldin. Geldiğin yer de güzel, etkili bir yer. Soruyorum, kaç senede oraya geldin, nasıl geldin?

UEFA'yı FIFA'yı iyi bilirsin. Kolay kolay içlerine adam almazlar. Çok bakarlar, denerler, sonra sindire sindire içlerine alırlar. Yani önce tanırlar. Zaten UEFA'yı şöyle bir yüzeysel tanımak için en az 5 sene lazım.

Kaç tane futbol adamı yolda yürüse Lutfi Arıboğan'ı tanır. Veya Lutfi Arıboğan, kaç tane futbol adamını tanır. Antrenör, yönetici, futbolcu, masör, pasör. Zaten bunları tanıması için 2-3 yıl lazım.

Futbol camiası ile basketbol camiası son derece değişik iki yapıdadır. Önce kendi iç yapını çözemeden, bilmeden, öğrenmeden UEFA'yı nasıl öğrenecek. Ben sizin yerinizde olsaydım madem öyle Lutfi Arıboğan'ı önce bir UEFA'da işe aldırırdım. Verdiğiniz 25 milyarlık maaşı biraz daha artırır, Lutfi Arıboğan'a Zürih'te bir de ev tutardım. UEFA'yı güzel bir tanırdı. Sonra da Türkiye'ye getirtirdim.

Hakem olmak için futbolcu olması şart değildir. Ama bir hakem bu işi dört dörtlük yapacaksa eğer, futboldan gelmişse süper olur. Lutfi Arıboğan genel sekreterlik yapamaz mı? Yapar. Ama futbolun içinden gelseydi, harika olurdu. Hele bir de zorlama, dayatma yapılmadan gelseydi, daha da iyi olurdu.

Ey imam!

TÜRK
Hava Kurumu'na kurban derilerini verenler için beddua eden imam. Sana bir şey söyleyeyim mi? Sizin dininizde beddua kendine dönmez mi? Hani o sizin dininizde. Bizim dinimizde, yani müslümanlıkta hep iyilikten bahsedilir. İyi niyetten bahsedilir. Peygamberimiz bize hep bunlardan bahsetmedi mi?
Yazarın Tüm Yazıları