Yeni Yargıtay Başkanı’nın önceliği etik kurallar

YARGITAY’ın yeni Başkanı Osman Arslan, koltuğuna sıkıntılı bir dönemde oturdu. Başına geçtiği kurum, yakın geçmişte bir dizi sarsıntıya sahne olmuştu.

Sancılı konulardan biri, Yargıtay’dan 8 üyenin adlarının Neşter-2 yolsuzluk soruşturmasına karışmasıydı.

İkincisi, Alaattin Çakıcı ile bağlantılı bir işadamının, selefi Eraslan Özkaya ile bir şekilde ilişki tesis etmiş olabilmesiydi.

Her iki olay basını uzunca bir süre meşgul etti ve Yargıtay’ı kamuoyundaki tartışmaların odağı haline getirdi.

Dün yargı muhabirimiz Oya Armutçu ile birlikte ziyaretine gittiğimiz Arslan, başkanlığını üstlendiği kurumun kamuoyundaki görüntü sorununun bilincindeydi.

GELENEĞİMİZDE ESKİ BAŞKANI ELEŞTİRMEK YOK

Başkan, Özkaya konusunda ‘Bizim geleneğimizde geçmiş başkanları eleştirmek yoktur. Onlar bayrağı buraya kadar getirmişlerdir. Ben bayrağı burada aldım, daha ileri götüreceğim. Bu konuda söyleyeceğim bu kadar. Bana yakışan budur’ demekle yetindi.

Arslan, Neşter-2 dosyası konusunda da ‘İğneyi kendimize de batıracağız. Ben ‘İçimizde hiç yanlış yapan yok’ demedim. Bunları hep beraber aşmaya çalışacağız’ diye konuştu.

Bu noktada ‘Yeni bir başlangıç yapılacaktır. 2 Aralık’tan itibaren yeni milat başlamıştır’ demesi, Arslan’ın geçmişle arasına kalın bir çizgi çekmek istediğini gösteriyordu.

Başkan, Neşter-2 soruşturması sonucu Yargıtay Disiplin Kurulu’nca biri istifaya davet edilen, diğeri ise uyarı cezasına çarptırılan iki üyenin itirazlarının 20 Aralık’ta Başkanlık Kurulu’nda ele alınacağını hatırlattı.

Kuşkusuz, kuruldan çıkacak kararın Arslan’ın sözünü ettiği milat açısından önemli bir mihenk taşı olarak okunacağı şimdiden söylenebilir.

TEMAS EDİLEN GÜZEL NOKTA NE?

Arslan,
sohbetimizin önemli bir bölümünde yargıya dönük yayınlardan şikáyetçi oldu, yargının yıpratılmaması gerektiğini vurguladı.

Bu konudaki ısrarı, bizi sorunun basından çok Yargıtay’dan kaynaklandığı görüşünü belirtmeye yöneltti.

Sorunun bir boyutunda da Ankara gibi küçük bir şehirde bazı Yargıtay üyelerinin yansıttıkları görüntüler yatıyor. Örneğin, bir Yargıtay üyesinin iş çevreleriyle sosyalleşmesi etik kurallarla ne ölçüde bağdaşabilir?

Arslan, sohbetin bu bölümünde ‘Çok güzel bir noktaya temas ettiniz...’ diyerek söze girdi ve şunları söyledi:

‘Ben, 18 yıldır buradayım. Bunları bilerek bu göreve geldim ben. Benim neden seçildiğimin nedenlerinin altında bunlar var. Bunları söyleyerek buraya geldim ben.’

Başkan, bu noktada Yargıtay üyelerinin uymaları gereken etik kuralların zaten bulunduğunu, bununla birlikte ‘iç düzenlemelere de gideceklerini’ söyledi ve ekledi:

‘Yargıtay olarak itibarımızın yükselmesi için ne gerekiyorsa yapacağım.’

BEN ASANSÖRLE YÜKSELMEDİM

Bu sözleri, Arslan’ın etik kuralların gözetilmesi ve güçlendirilmesi hedefini yönetiminin en önemli önceliklerinden biri haline koyduğunu gösteriyor. Arslan’ın şu sözlerinin de altını çizmek gerekiyor:

‘Ben 37 yıllık hákimim. Bu mesleğin mutfağından geliyorum. Buraya merdivenleri teker teker çıkarak geldim, asansörle yükselmedim. Bu seçimler bir gerçeği ortaya koydu. Dördüncü turda ve kullanılan 238 reyin içinde 61 oy farkla kazandım. Bir kliğin başı değilim. Yargıtay’daki her kesim doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi olsun bana rey verdi. Arslan’a neden bu kadar farkla rey verildiği iyi değerlendirilmelidir.’

Arslan’
ın bütün bu sözleri yan yana getirildiğinde ne anlam çıkıyor?

Başkan, kurumun görüntüsünün düzeltilmesi konusunda Yargıtay içinde önemli bir konsensüs bulunduğunu, seçilmesinin gerisinde bu arayışın yattığını söylemek istiyor galiba.
Yazarın Tüm Yazıları