Türk-Rus ilişkilerinde tarihi sıçrama

RUSYA Lideri Vladimir Putin’in Ankara’yı ziyareti nedeniyle Ankara’nın belli başlı yolları dün günün önemli bir bölümünde kapalı kaldı.

Gelgelelim, yaşanan sıkıntı, ABD Başkanı George Bush’un haziran ayındaki ziyareti sırasında alınan benzer önlemlerin yarattığı kızgınlık dalgası Putin’e yönelmedi.

Bu nasıl bir çelişkidir ki, ‘stratejik müttefik’in lideri geldiğinde toplumun önemli bir kesiminin tepkisini toplarken, onyıllarca ‘düşman’ ve ‘tehdit’ olarak algılanmış bir ülkenin lideri ayak bastığında gerçek bir dost muamelesi görmektedir.

Peki şu çelişkiye ne buyrulur: Türkiye ile ABD, başta Irak olmak üzere bir dizi sorunda görüş ayrılığı yaşıyorlar; ilişkiler soru işaretleri ve güvensizlikle kaplı, Irak’ta sıkça karşı karşıya geliyorlar.

Oysa, Türkiye ve Rusya, dün imza attıkları deklarasyonla BM’nin güçlendirilmesi için çağrıda bulunurken, Bush yönetiminin uluslararası alanda başına buyruk hareket etme tarzına karşı da bir ortak duruş almış oluyorlar.

Yapılan açıklamalarda, iki ülkenin pek çok konuda aynı görüşleri paylaştıkları vurgulanıyor. İlişkilerde ciddi anlamda dikenli bir konu yok.

DOĞULULAR BİRBİRİNİ DAHA İYİ ANLAR

Putin’
in ziyaretini, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin -ABD ve AB olmak üzere- her iki cephesinde yaşamakta olduğu yorgunluğun, bu ilişkilerin sahne olduğu travmatik sarsıntılarının ışığında değerlendirmek gerekiyor.

Sokaktaki vatandaş, gerek ABD gerek AB’nin Türkiye’ye muamele şeklini çoğunluk ‘itip kakma’ ve ‘saygısızlık’ kalıpları içinde değerlendiriyor.

Oysa, Rusya’nın hareketlerinde yalnızca ‘saygılı’ ve ‘dostane’ bir çizgi okuyor.

Türklerin Avrupalılara, Avrupalıların da Türklere karşı bilinçaltları, kökleri asırlarca geriye giden açık kalmış hesaplaşmaların dizginlenemeyen refleksleriyle sıkça geriliyor.

Ancak Türklerin Ruslara bakışlarında eski dosyalar çoktan hafızadan silinmiş durumda. Onların Türkiye’ye bakışında da geçmişten kalan fazla bir tortu yok.

Üstelik, Türkler ve Ruslar ‘Doğulu’ karakterleriyle birbirlerini çok daha iyi anlayabiliyorlar.

Meseleye farklı bir açıdan yaklaşalım. Türkiye’de AB tam üyeliğini en hararetli savunan kesimler bile tam üyeliğin günün birinde gerçekleşme olasılığından mutlak bir kesinlik içinde söz edemiyorlar.

Ama Türkiye AB’ye tam üye olsun olmasın, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin gelecekte bugünkünden çok daha ileri noktalara yükseleceğini, çok daha yakın, sıkı bir işbirliğinin şekilleneceğini bugünden kesinlik içinde öngörebiliyoruz.

Putin de önceki akşam ‘İki ülke halkının kaderleri birbirine yakından bağlıdır’ derken, galiba ilişkilerin geleceğini kesinlik içinde görebilmenin rahatlığıyla konuşuyordu.

İLİŞKİLER STRATEJİK NİTELİK KAZANIYOR

Rusya liderinin ziyareti, iki ülke ilişkilerinin tarihinde Ankara ile Moskova arasında gözle görülür bir yakınlaşma, yoğunlaşma ve karşılıklı kilitlenme dönemini başlatan bir ziyaret olarak tarihi önemdedir.

Önemlidir, çünkü taraflar adını koyarak, ‘Çok Boyutlu Güçlendirilmiş Ortaklık’ düzeyine çıkartma iradelerini sergilemiş oluyorlar.

Rusya gibi global bir aktör ile Türkiye gibi orta ölçekteki bir bölgesel aktörün ilişkilerinde bu ölçüde bir yoğunlaşmanın kaydedilmesi, bu işbirliğine kaçınılmaz olarak stratejik bir boyut kazandıracaktır.

Dün imzalanan ortak deklarasyonun altı kalın bir kalemle çizilmesi gereken yönü, iki ülkenin -Avrupa ve Asya’nın birer parçası olarak- iki ‘Avrasya ülkesi’ kimliğiyle uluslararası camiaya beyanda bulunmuş olmalarıdır.

Türk-Rus yakınlaşması, Türkiye’nin dış dünyayla ilişkilerini çeşitlendirmesine, çok boyutlu bir nitelik kazandırmasına önemli bir zemin kazandıracaktır.

Rusya ile ilişkileri hemen Batı’ya bir alternatif olarak görmenin kolaycılığına kapılmak gereksizdir. Ancak Rusya ile ilişkilerini güçlendirdiği oranda, Türkiye, ABD ve AB karşısında elini daha güçlü hissedecektir.

Zaman zaman yalnız olmadığınızı hissettirmenizde yarar vardır.
Yazarın Tüm Yazıları