Stattaki cinayetten MGSB’ye

BEŞİKTAŞ stadında 22 yaşındaki bir gencin, 16 yaşındaki bir başka genci bıçaklayarak öldürmesi olayı bütün Türkiye’yi dehşet içinde bıraktı.

İlginçtir ki, hükümet, muhalefet, devlet aygıtı, basın ve diğer otoriteler olayı daha çok bir stadyum güvenliği meselesi olarak gördüler.

Günlerdir gazetelerimizde statlarda ne gibi yeni ve etkili güvenlik önlemlerinin alınacağı konusunda haberleri izliyoruz.

Tartışmanın bu şekilde sürmesi, aslında 73 milyonluk ülkenin karar vericilerinin olaya hálá at gözlükleri ile bakmakta olduklarını, gözlerinin önünde bütün çıplaklığı ve korkutuculuğu ile asılı duran gerçeği inatla görmezlikten geldiklerini gösteriyor.

SOKAKTAKİ ÜÇ KİŞİDEN BİRİ YOKSUL OLURSA

Önce gelir dağılımıyla başlayalım. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün geçen ekim ayında açıkladığı son rakamlara göre, Türkiye’de nüfusun en üst gelir grubu içinde yer alan yüzde 20’lik bir kesitinin kullanılabilir gelirden aldığı pay yüzde 48.3 oranında.

En altta yer alan yüzde 20’lik bir kesim ise gelirin ancak yüzde 6’sını kullanabiliyor. Diğer 20’lik grupların payları yüzde 10.3, 14.5 ve 20.9 oranlarında.

ODTÜ’den sosyolog Prof. Sencer Ayata’nın yaptığı bir çalışma, Türkiye’de nüfusun yüzde 10’luk bir kesiminin düzenli bir geliri bulunmadığını ve yardıma bağımlı olarak yaşadıklarını gösteriyor.

Nüfusun yüzde 25’lik bir kesimi ise asgari ücret düzeyinde bir gelirle geçinmeye çalışırken, beslenme ve çocuklarının eğitimi alanında ciddi sorunlar yaşıyor.

Bu iki kesim, nüfusun yüzde 35’ini oluşturuyor. At gözlüklerinin görülmesini engellediği gerçek, sokakta yürürken yanınızdan geçen her üç vatandaşımızdan birinin ya açlık sınırında yaşadığı ya da ciddi anlamda yoksul olduğudur.

YENİ GÖÇMENLER KENARDA KALIRKEN

Meseleye bir de ‘yeni yoksulluk’ kavramı açısından bakalım.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Ayşe Buğra ve Prof. Çağlar Keyder’in bu konuda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı için yaptıkları çalışma, toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, özellikle ekonomik ilişkiler açısından sistemle bütünleşmesi giderek zorlaşan bir tabakanın varlığını gösteriyor.

Örneğin, işsiz kalma geçmişte geçici bir olgu olarak görülebilirken, bugün kalıcı bir soruna dönüşmüş durumda. Gelişen kapitalizmin, küreselleşmenin sonucu olarak esnaflık, kendi hesabına iş yapma gibi imkánlar ortadan kalkıyor.

Ayrıca, gecekondulaşmanın bitmesi sonucu yeni göçmenler kentleşme sürecini eski göçmenlere kıyasla çok daha zor koşullarda yaşıyorlar, hemşerilik gibi dayanışma mekanizmalarından yararlanamıyorlar.

Bu koşullar, yeni göçmenlerin toplumsal bütünleşme imkánlarını büyük çapta yok ediyor, onları toplumsal dokunun dışında bırakıyor ve sonuçta ‘kenardalık’ olgusu ortaya çıkıyor.

İÇ TEHDİT ÖNCELİKLERİ SAPTANIRKEN

Beşiktaş stadındaki cinayetin kurbanı ve failinin de ‘kenarda kalanlar’dan olması şaşırtıcı görülmemelidir.

Olay sadece bir güvenlik meselesi olarak görülüp, olayın aktörlerinin içinden çıktıkları yoksulluk ve dışlanmışlık ortamını dikkate alan bir bakış geliştirilmediği sürece, kapalı tribünde işlenen cinayet, gelecekte farklı mekánlarda, farklı görüntüler alarak ve daha büyük boyutlar kazanarak karşımıza çıkmaya devam edecektir.

Bu olayın Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin yeniden yazılmakta olduğu bir döneme denk gelmesi de çok anlamlı oldu.

Öyle anlaşılıyor ki, bu metnin yazımı sırasında iç tehditler arasında irticanın mı, yoksa bölücülüğün mü ilk sırayı alması gerektiği uzun bir süre karar vericilerimizi meşgul edecek.

Aslında her iki sorunun da yukarıdaki çizdiğimiz tablonun birer türevi olduğu gerçeği görülmediği sürece, Türkiye daha çok Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri hazırlamak zorunda kalacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları