Erdoğan’ın uzun dönemli hesapları

AB’nin 17 Aralık zirvesinde tam üyelik müzakerelerinin başlaması için beklenen kararın çıkmasının Türk iç politikasında önemli sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyuna zafer olarak takdim edebileceği bir sonuç aldığı takdirde siyasi konumunu tahkim edecek ve muhtemelen bu yeni konumunu belli siyasi kazanımlara tahvil etmek isteyecektir.

Erdoğan’ın kendisine koyacağı hedefler, köklü bir anayasa değişikliğine kadar uzanabilir mi?

Örneğin, yarı başkanlık sistemine geçişi öngören, Anayasa Mahkemesi üyelerinin TBMM tarafından seçilmesi esasını getiren, YAŞ kararlarını yargı denetimine açan, hatta kamu alanında türban serbestisine yeşil ışık yakan türden hassas değişikliklere kalkışabilir mi?

BÜTÜN YOLLAR REFERANDUMA ÇIKIYOR

AKP, son iki yıl içinde AB sürecinde gerçekleştirilen anayasa değişikliklerinin tümünde TBMM’de CHP’nin tam desteğini alabilmişti.

Ancak siyasal sistemin yapısını, rejimin dengelerini yeniden biçimlendiren kategorideki anayasa değişikliklerinde hükümet CHP’nin muhalefetiyle karşılaşacaktır.

Bunun pratik sonucu, AKP’nin bu denemeye kalkıştığında yalnızca TBMM’deki kendi grubuna dayanacak olmasıdır.

Anayasa değişikliğinin referanduma gitmeden TBMM’den geçebilmesi için en az 367 milletvekilinin oyunu alması şart. Oylamada 330-367 aralığı, değişikliği otomatik olarak referanduma götürüyor.

AKP’nin bugün itibarıyla milletvekili sayısı 368. TBMM Başkanı’nın oy kullanmadığı dikkate alındığında, referandumsuz anayasa değişikliği tam bıçak sırtında duruyor.

Hükümet partisinin tek kişilik fire vermesi bile bütün hesaplarını altüst edebilir.

Hükümetin 367 sayısını yakaladığı bir senaryoda ise bu kez Cumhurbaşkanı’nın anayasa değişikliğini referanduma götürme yetkisi bulunuyor.

Yani, bütün yollar bir şekilde halk oylamasına çıkıyor.

ERDOĞAN REFERANDUM RİSKİNİ GÖZE ALIR MI?

Erdoğan,
bu noktada kritik bir yol ayrımına girecektir. Çünkü, oylama işlemi anayasa referandumu olmaktan çıkıp, doğrudan hükümetin yetki belgesinin onaylandığı ülke çapındaki bir hesaplaşmaya dönüşecektir.

AKP’nin ve özellikle lideri Erdoğan’ın arkasındaki büyük kitlesel destek inkár edilemez.

Bu durum, AKP’nin sandıkta CHP, DYP, MHP ve diğer partilerin çoğunun bir araya geldiği, sayısal gücü yabana atılmayacak bir ittifakı karşısında bulacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Erdoğan’ın, sandıktan yenik çıkması olasılığı göz ardı edemez.

Buradaki riski tarttığında, mevcut güç dengesini zorlamamak Erdoğan açısından daha emniyetli gözükebilir. Ya da Erdoğan her şeyi göze alarak bu yüksek riskli denemeye girişebilir.

Bu arada, Erdoğan’ın işgal edilmiş orman arazilerine af getiren anayasa değişikliğini 368 oyla geçirdiği halde referandum riski nedeniyle rafa kaldırdığını unutmayalım.

YA ÇANKAYA HESAPLARI

Bütün olasılıkları hesaplarken, kuşkusuz 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimini de denklemin içine katmak gerekiyor.

Erdoğan’ın kapsamlı bir anayasa değişikliği konusunda atacağı adım, muhtemelen kendisinin Çankaya Köşkü’ne çıkıp çıkmama konusundaki kararından da etkilenecektir.

Çankaya Köşkü’ne çıkmaya niyetlenen Erdoğan, ipleri elinde tutmaya yatkın kişiliğiyle Çankaya’nın yetkilerini az bulup daha geniş yetkilere sahip olmak isteyebilir.

Başbakan olarak yola devam etmesi halinde ise Cumhurbaşkanı’nın mevcut yetkilerini fazla bulup, sınırlama yoluna gidebilir.

Görüleceği gibi, Erdoğan’ın kapsamlı anayasa değişiklikleri konusunda nasıl bir yol izleyeceği, hem referandum riski, hem de kendisinin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki kararıyla yakından ilişkilidir.
Yazarın Tüm Yazıları