Hükümetin tuhaf sessizliği

AVRUPA Birliği Komisyonu, Türkiye ile ilgili tavsiye kararını 6 Ekim tarihinde açıkladı. Komisyon, bu karara ek olarak Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gelişmelerin AB ölçütleri açısından değerlendirildiği bir de İlerleme Raporu yayımladı.

İlerleme Raporu, Türkiye’deki azınlıkların durumuna Ankara’nın resmi görüşüyle uyuşmayan bir bakış ortaya koyuyor.

Bu, Lozan Antlaşması’ndaki azınlık kategorilerini yetersiz bulan, Kürtleri de azınlık olarak gören bir bakış. Komisyon, ayrıca Türkiye’deki Alevileri de doğrudan dini azınlık kategorisinde gördüğünü açıklıyor.

Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin temelini oluşturacak olan gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi, söz konusu raporu esas alacaktır.

Dolayısıyla, Komisyon’un azınlık bakışının Türkiye ile AB arasında başlayacak müzakere sürecindeki en önemli başlıklardan birini oluşturacağını tahmin edebiliriz.

BAŞBAKAN HASSAS SULARA GİRMİYOR

Türkiye’nin toplumsal dokusunu yakından ilgilendirdiği için bu bakışın belli bir hassasiyetle karşılanması kaçınılmazdır.

Peki, işbaşındaki AKP hükümeti, AB raporunda yer alan azınlık yaklaşımlarını nasıl karşılıyor? Vatandaşlar bu konuda hükümetin ağzından ne öğrendiler?

Çok fazla bir şey öğrenebildikleri herhalde söylenemez.

Geçen bir aylık süre içinde ayaküstü yapılan bazı genel nitelikte değinmeler bir tarafa bırakılırsa, hükümetin bu konuya nasıl baktığına ilişkin kapsamlı bir siyaset açıklamasına rastlamak mümkün değildir.

Örneğin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geride bıraktığımız hafta biri ulusa sesleniş, diğeri AKP Grubu’nda olmak üzere yaptığı iki önemli konuşmada, tavsiye kararının olumlu içeriğini ön plana çıkarmış, ancak İlerleme Raporu’na değinmemiştir.

Keza, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de rapor taslağında azınlıklar hakkında yer alan daha ağır ifadelerin bir bölümünün son anda çıkartılmış olduğunu belirtmek dışında içeriğe ilişkin bir değerlendirme yapmaktan kaçınmıştır.

HÜKÜMET, AB’Yİ ÜRKÜTMEK İSTEMİYOR

Hükümetin bu konudaki bilinçli suskunluğu nasıl değerlendirilebilir?

Bu, raporun içeriğinin zımnen onaylanması anlamında bir suskunluk mudur?

Yoksa, hatırlı AB çevrelerinin ‘Aman, tarih kararının alınacağı 17 Aralık tarihine kadar polemik yaratacak, havayı bozacak çıkışlardan uzak durun’ şeklindeki telkinleri mi hükümeti suskunluğa yöneltmiştir?

Hükümetin sessizliğinde ikinci şıkkın, yani AB çevrelerinin telkinlerinin ağır bastığı anlaşılıyor.

AKP iktidarı, 17 Aralık tarihine kadar AB içindeki Türkiye aleyhtarı grupların eline koz vermemek için büyük bir dikkat içinde gözüküyor.

Ancak, bu dikkat raporda ifade edilen görüşlerin yanıtsız kalması sonucunu da doğuruyor.

BOŞLUĞU GENELKURMAY DOLDURUNCA...

Derken, Genelkurmay Başkanlığı, geçen salı günü raporun hassas başlıklarıyla ilgili görüşlerini kapsamlı bir değerlendirmeyle açıklamış, bu yaklaşımları ulusal bütünlüğü tehlikeye düşürecek nitelikte gördüğünü belirtmiştir.

İkinci Başkan Orgeneral İlker Başbuğ tarafından açıklanan metin, 5 sayfa uzunluğunda, koordinatları belirlenmiş, uluslararası hukuka atıf yapan titiz bir karargáh çalışmasının ürünüdür.

Orgeneral Başbuğ, bir soru üzerine açıkladığı görüşlerin Ankara’nın resmi tutumunu yansıttığını belirterek, hükümetin de bu çizgiye katıldığını ima etmiştir.

Ve nihayet Dışişleri Bakanı Gül, geçen salı günü Lizbon’a giderken uçakta gazetecilerin bir sorusu üzerine, ‘Genelkurmay’la zaten sürekli görüşüyoruz. Aramızda bir farklılık yok. Türkiye’nin azınlık anlayışı Lozan’la ortaya çıkan, Anayasa’ya da yansıyan anlayıştır’ demek durumunda kalmıştır.

Türk kamuoyunun, hükümetin görüşlerini öğrenebilmesi için illa Genelkurmay’ın açıklama yapması mı gerekecekti?
Yazarın Tüm Yazıları